Hürriyet

20 Ağustos 2010 Cuma

Hangi Kapı Ne Zaman Çalınır Kimse Bilemez...

Kapı kapı dolaşıyorum yolları…
Ne güzel, “ramazan mı gelmiş”derken arkadaşlar çağırıyorlar.
Kapıda bekliyorlar.
Otobüsten inerken o yolu yürümeye karar verdiğimde yol arkadaşım “dikkat et abla tinerci falan vardır” diye endişeleniyor benim için.
Pembe pembe tek tek taşlarla bezenmiş kaldırımlarda ilerliyorum.
Kapılar çok hepsinin anlamı ve hikayesi mevcut tarih sayfalarında.
Hepimizin mevcut hayatları,yaşamları gibi.
İlk durak Mevlanakapı.
Hala eski, hala o gizemli haliyle harap ve yoksulluk kapısı gibi duruyor.
Bu semtin özelliğinden mi denize yakınlığından mı bilinmez her kapının karşı çaprazı mezarlık.
Uzun zaman olmuştu buradan geçmeyeli.
Sol tarafta işlenmiş tarlaları üzerinde ürünlerini devşirenler, toparlayanlar yarın ki Pazar için tasnif edenler.
Kaldırıma tezgah kurmuş esnaf ve onun malları için ıslatmış olduğu kaldırımlar…
Herkes oruçlu yada olana saygısı hala var olduğundan esnafların ellerinde sigara yok.
Birden hafiften bir koku sarıyor benliğimi.
Tanıdık bir koku
Fesleğen bu.
Hani besmele ile ellerisiniz ya kararmasın diye büyüklerimiz öyle tembihlemiştir.
Bu rüzgar getiriyor kokuyu saçlarımı severken,
Kafamı kaldırıyorum eyvah yaklaşmışım burası da maalesef Silivrikapı.
Kapıların en acısı…
Ana kapısından girerken direkt karşıya geçtiğim için mazide solda yer alan çay bahçesini ara ara anımsarım ama Topkapı istikametinden girince ve yol boyunca aile büyüklerinle; kuzu kulağı,tere…bilumum yeşilliği topladığın bu alan geçmişin izlerini çoktan silmiş götürmüş o güzel anılardan ufak kalan kırıntı parçacıkları bizim yaşayabilme umudumuzun birer simgesine dönüşmüş gibi.
Evet, sol da yer alan çay bahçesinin hemen hizasında mevcut yatırı görür korkardık burada oturuyoruz ama ya bir şey olursa diye.Çocukluk…
Çay bahçesi tam da mezarlığa karşıydı ama biz ne mezarlık farkındaydık ne de ellerimizle,gönüllerimizle,canımızdan can koparak ve mecbur bir vazifeyi isteyerek yapma gayretiyle ellerimizle onları bırakacağımız yer olacağını bilmeden.
Bilmeden yudumladık o sade gazozları… Mahallede oynayacağımız oyunların hayallerini bilmeden kurduk…
Burası Silivrikapı…
Ah fesleğen ne olurdu biraz geç giriverseydin aklıma burnumdan o eşsiz kokunla da beni hüzünlendirmeseydin. Ne olurdu hiç bakmadan, fark etmeden bir kez olsun geçebilseydim. Bir kez olsun…
Büyükannem
Kardeşim
Kayınvalidem
Birçok akraba,dost,arkadaş…
Ve Babam burada istirahat de …
Ama babam sesleniyor bana…Duyuyorum ara ara konuşuruz.
-Nereye böyle
Arkadaşlarla buluşacağız iftar için davet ettiler.
-Çok güzel olmuşsun, yeşil çok yakışmış
Çok teşekkür ederim babam sende çok seversin bilirim yeşili
-Ama dikkat et sakın geç kalma,gerçi yürümesen daha iyiydi Topkapı dan buraya ama olsun sen yine de işini bilirsin, ben sana güvenirim bilirsin.
Bilirim babam bilirim.
Annemle de gittik biliyorsun.
-Evet tabi iyi yaptınız ama çok tatlı olmuşsun güzel kızım…
Besmele ile saçımı okşardı bazen duyardım bazen duymaz çoğu zaman güzel kızım, akıllı kızım derdi saçlarımı okşarken,işte o besmele o fesleğen kokusu yaktı içimi.
Kavurdu içimi yine…
Burası Silivrikapı karşı yolda ki mezarlıkta ve sahildeki denize yakın yerde benim canlarım var. Maalesef… Ve ben onlara hasret…
Yoo ağlamayacağım duamı okuyup geçeceğim bayrama yakın kapı dibine yerleşen Çingene gülcüler de yok.
Ne kadar sessiz ve sakin burası.
İftar huzurla çökmüş kaldırımlara…
Belgrat kapı.
Kapıda böyle yazıyor niye “t” ile bitmiş ? Benim bildiğim Belgrad olmalı yani öyle sanıyorum. Ayrıca neden adı bu ?
Bu kapıya yaklaşınca çocukluğuma denk gelirim her ne hikmetse .
Bir bayram cümle aile bir milli bayram kutlamasına gitmiştik.
O zamanlar tüm aileler böyle caddeler koşar,coşar herkes alkışlar,ellerinde bayrakları sallarlardı.
Şimdi herkesin duyguları gibi hatta yaşamları gibi sus ve pus…
Ölü bir deniz gibi bayramlar.
Dalgalanmaya korkar halde.
Bu kapıdan çıkıp bir iki dakika sonra beni korkutan şeyi gördüğüm ilk andır.
Kalaşnikof’ u dayasan anlıma bu kadar korkmam, tanktan korktuğum kadar.
Çocukluğumda bu bayramda geçerken gördüğüm üzerinde askerin selam verdiği, karşı kuvvetin gitma ihtimalini düşündüğünde vatan topraklarının esas bu an da fethedilebileceğini yani teslimiyetin aleti bence. Silahtan daha kuvvetli bitiş noktası.
O tangur tungur eze eze kaldırımları geçerken ve en güçlü depremden daha şiddetli sallantı yaparken ruhun içinden defalarca “Allah’ın vatanımı koru,bayrağımı,askerlerimi,toprağımı eksiltme”der. Ben öyle derim o andan beri.
Ciddi kokutur beni tank sesi ve kuvveti.
Her yer araba ışıklardan geçebilmek mümkün değil ama geçiveriyoruz.
Sağ da çok güzel bahçe içerisinde bir mekan tutmuş arkadaşlar.
Kendimin uğraşmadan bir yerlere çağrılması güzel duyguymuş.
Galiba yaşlanıyorum uğraşmaktan yorgun olduğumu hissediyorum. Artık koşmak,kovalamak değil dingin huzurlu bir yaşam istiyorum.
Yeşil çimenler üzerinde beyaz sandalyeler, yerde kurbağalar,ilerde ördek kardeşler,gölet ve su sesi.
Upuzun bir masa hınca hınç namı nimet dolu.
Üzerinde dans eden arı kardeşler
Allah olmayanlara da dolu dolu nasipler versin.
Afite,sağlık ve huzurla bereketli sofraları olsun.
Arkadaşlar tek tek düşmeye başlıyor.
Gerçekten eşi de kendiside efendi arkadaşlarımdan birisi de ilerleyen zamanlarda geliyor bu kez ilke kez gördüğüm bebeği ile.
Canım yaw sen hangi ara büyüdün, dün değimliydi tez için İngilizce tercümeler yaptığın an.
Eveli gün değimliydi düğününde biz kafadarlar Fenerbahçe Marşı çalıp düğün misafirlerini şaşırtmıştık.
Kombine almışsın ama keşke düşünseydin bir kez daha.
Fal mı bakayım.
Canım falın falanmış ama bakalım bakalım
Gecenin ilerleyen saatleri
Korkuyor musun benden hepsi çıkt mı iyi valla hadi bakalım ama canım benim sen güzel insansın Allah da istediğin her şeyi sana verecek hissediyorum.
İtalya'ya mı gitmek istiyorsunuz bayram da hadi bakalım... Valiz de yer varsa beni alın bari.
-Olur prensese sen bakarsın dermişiz
Aaa seve seve bundan güzel aşk olur mu? Prenses ve İtalya. İkisi birlikte.
Allah yolunuzu açık etsin.
Ne güzel bir çift,kucaklarında prensesleri arabalarına doğru yola koyuluyorlar.
Biz de tek tek yollara düşüyoruz.
Kimi yalnız hanesine kimi bekleyenlerine…
Gökten üç elma düşmedi sofra hazırdı çağrıldık icabet ettik iyi ki de ettik.
Ne kadar vaktimiz var bilmiyoruz…
Hangi kapı, hangi karşı daki mezarlık deniz var mı yakınında ama biliyoruz ki geçip giden ömrümüzün son güzel anlarıdır; ne katarsak, kar yarınlık…

Hiç yorum yok: