Hürriyet

31 Mart 2010 Çarşamba

SESLER...


Sessizlikler...
Sessizlikler iyidir
İnce ince girer damardan,

Kimi usul usul çıkar merdivenleri
Rahatsız etmek istemez konu komşuyu
Uyuyan eşini,dostunu belki yavrusunu
Usul usul gezer odalarda...

Kimi usul usul girer yine başka odalara
Maksat para edeni bulabilmektir

Kimi kalp çalar
Para etmez
Hayat meselesi olur bir anda

Sessizlikler ince ince girer
Kimi haindir
Usulca sırtından saplar, acısını duyduğu an da ölmüştür zaten.

Kimi sessizlik ister
Çayır bayır ot böcek çiçek üçleminde
Sessizliğin sessiz yankısını ta yüreğine akıtmak ister
Uçar ruhu
Gülümser kalan bedeni dünyada

Kimi anlar sessiz kalmayı diler
İhanete, bağırışlara,kopuşlara,aldanışlara,yalanlara,sevgisizliklere...
Kimi ise susması gerektiğini anlar
Sessiz bekleyişler ardında
Anlar ki sessizdir sessizlik
Dalar en derin kendi sessizliğine
Bir yudum gerçek sesi duyana kadar...
Kadar gider sessiz yalnızlığı
Ve yeniden var olur
Yokluklarla
Seslerle ses olur
Çoğalır insan olur

25 Mart 2010 Perşembe

GEL !

Öyle özlemişim ki seni
Bir kez olsun
Konuşabilsek
Anlatsam dün de kalanları,
Sensiz geçen an.ları.

Sen, diyeceksin ki
Dudağını hafif yana doğru büküp tatlıca bir tebessümle
“Biliyorum”.
“Haklısın”
“Sen ,en iyisini yaparsın”

Diyeceksin
Başka ca diyeceğin tüm cevaplar elimde,
Çok önceden verdin bu tiyoları bana ama

Kırılmadık pek bir şey kalmadı...

Gel bir,
Hele bir gel
Gel Türkiye’yi
Ardından dünya yı kurtaralım.
Maça gidelim
Kıraathaneye
Sen, bana bira ısmarla
Adam gibi adam ile sohbet edeyim.

Gel, bir hava alalım boğazda
Hayatın boyunca hiç gidemediğin o sosyal tesislere ben götüreyim seni.
Ne bileyim,
Saçlarımın sarısını gör
“Çok güzel olmuş ,yakışmış”de.
Gözlerin dolarak okşa yeniden başımı,
Her zaman ki gibi.
Dertleşelim,
Sana belki çok değil ama bana çok oldu be !
6.sene olacak bak
Haziran yaklaşıyor
Yaz koynuna girdi baharın...
Çok ca zaman oldu
Çok ca zaman oldu bu ayrılık
Ve insansılar arasında bunalış.
Gel bir şiir okuyalım, bana verdiğin Ümit Yaşar’dan
Gel, o benim tepeme götüreyim seni
Akdeniz akdeniz kokan
Ben, hayran olayım o kadar soruya nasıl doğru cevaplar bulduğuna
Ve önce anlamayıp günler geçtikçe çözeyim söylediklerini
Nasıl küçük olduğumu hissedeyim.
Yaptığın her şeyin doğruluğunu;
Yine yeniden bulayım.

Yalnızım
Evet, yalnızım sensiz
Sen, diyorsun ki
“Aldırma onlara sen,
Yaradılanı hoş gördük , yaradan dan ötürü”
Ama ara ara olmuyor
Tıkanıyorum
Boğazım düğümleniyor
Gözlerim yaşarıyor

Özlüyorum
Özlüyorum çok seni

Şimdi diyor ki şair Ö.Asaf ben gibi içi sızlayarak:
“Sizin hiç babanız öldü mü ?
Benim bir kere öldü, kör oldum.
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Bir şey gibiydi birşey gibi kötü”...

Mısraları devam ediyor ağlayarak...

Gel,
Ne olur
Bir salise olsun
Bir kez sarılayım
Ne olur gel !

20 Mart 2010 Cumartesi

BAHAR GELMİŞ YEŞİL ÇİMEN ÜZERİNDE


Uzun bir sevda masalı
Bu şarkılar.
Güzel bir düğünün nameleri içerisindeyiz annemle.

Balkan Düğünü
Ve düğün sahibeleri
Yılların üstadı Muammer Ketencoglu ve Balkan Yolculuğu.

Öyle bir yolcuk ki bu
Hırvatistan dan giriyoruz. Macaristan’a…
Sırbistan’dan Bosna Hersek’e
Makedonya dan, Trakya ya
Bulgaristan’dan Arnavutluk’a
Bursa’dan Yunanistan’a
Moldova’dan Makedonya’ya
Çingene şarkısından; Kırklareli’ne
Ve bizim güzel diyarlarımız Rumeli’ye
İstanbul dayız ,Cemal Reşit Rey konser salonu tıklım tıklım.
İlave sandalyeler konmuş.
İkinci perdede genç kızlar coşuyor ezgilerle
Başlıyorlar payruşkaya
Arkalar da bir çocuk.
Kız çocuğu, henüz 5 yada 6 yaşları içerisinde
Üzerinde uçuk pembe bir hırka, ayağında şeker pembe çizmeler
Kumral uzun saçlarını savura savura oynuyor
Evet, burası bir konser salonu ve tüm bürokrasilerden uzak,
Ketencoğlu’nun konser başında dile getirdiği gibi :
“ burası sizin yeriniz,biz bizeyiz”
Bilmediğimiz diyarların yıllar önce kırkbeşliklerinde yorumlanmış ezgileri bize getirmekten öte,yorumluyor ve açıklıyor tek tek hikayeleri.
Her türkü bir hikayedir çünkü
O bu gece anlatmasa ve ilk kez dinlemesek nereden bilebilirdik ,Bulgaristan’dan çıkan “Mustafa Çavuş” türküsünü.
Yıllardır kendisini takip ederim, konser ve başarı haberlerine ortak olur, kendimce duygularımı dile getiririm.
İlk kez kulisine girdim.
Sevgili eşi ve sahnede eşsiz yorumu, sempatik tavırları ile. Şarkıyı yaşaması ile o doğal haliyle Deniz hanım karşılıyor.
İsmimi söyleyince hemen hatırlıyor ve soyadımla doğruluyor.
“Bunca yıldır mesajlaşırız deyip elimi tutuyor ve iki yanağımdan öpüyor Ketencoğlu”
Sıcacık bir insan, sıcacık ve samimi bir aile.
Bu sözlere ihtiyacınız yok ama başarılar diliyorum.
Alkışınız bol olsun ! Diyorum.
Üç erkek ve üç kadın sahnede devler !
Üzerlerinde rengarenk kıyafetler ve gelincikler açtırıyorlar
Balkan Düğününde.
Arkalardan bir hanım :
“Görüyor musun bak Rumeli renkleri seçmiş ne güzel” diyor
Konser başladıktan 5 dk sonra içeriye tekerlekli sandalye ile getirilen yaşlı amca
Muammer Ketencoğlu beyefendinin “ Var mı aramızda Arnavut?” demesi ile; “ olmaz mı?” diyen ve şarkılar başladığında “ diyardan diyara…” diyerek şarkılara eşlik eden vatandaşımız.

Hepimiz bu dünyanın bir köşesinde ; farklı topraklarda yaşıyor ve nefes alıyoruz
Ama hayat da hep birleştirici bir noktamız var.
Biri sevgi diğeri müzik.

Üstad’ın konsere başlarken dile getirdiği gibi ;
“Bizleri takip eden, herkese tek tek ama tek tek teşekkür ediyoruz”

Tek tek sevgi
Tek tek müzik

İkisi de Balkan Yolculuğunda mevcut fazlasıyla.
Bu fazlalıklardan geç kalmadan nasip almalısınız.

“ YEŞİL ÇİMEN ÜZERİNDE ÜZERİNDE”
Alkışlar sonsuz olsun …
Bu güzel insanlara

Sanat Yönetmeni ve Akordeon ve Vokal –Muammer Ketencoglu
Vokal - Deniz Ketencoglu
Klarnet ve Alto Saksafon _ Sakip Songelen
Vurmalılar _ Rahmi Göçmen
Vokal _ Selda Koçak Uzuntaş
Vokal _ Şule Kocaman Saraç

18 Mart 2010 Perşembe

BİR HAYAL ALEMİ SEVGİM

Yanızlığa vurur geceler
Dalga dalga hayaller
Üstüme gelse fırtınalar
Kalksam düşlerden can hıraç
Yine de vazgeçmeyeceğim
Bıkmayacağım
Bu sevdadan
Derin bir yokuş olsa da
Dermanım kalan son nefese kadar
Bıkmayacağım
Trenler kalktılar vagon vagon ömrümden
Sevda çiçekleri daha vazoya konamadan soldular
Çıktı kompartımandan ayrılık trenleri
El salladım hatıralarla geçen yıllarıma
İnce ince düştü geceleri gözyaşlarım
İnim inim inledi sevdam
Hep bekledim
Bıkmayacağım
Sevmekten
Sevmek,
İnsanca yaşamın temeli
Yorulmadan
Tükenmeden
Koşamasam da emekleyerek uzansam aşk sularına
Yine bıkmayacağım
Şu hayat denilen
En muhteşem olaydan
Çıktım geldim annemle babamın düşlerinden
Bir hayaldim
Büyüdüm
Vagonlar kalktı tek tek
Kimi bilerek
Kimi bilmeyerek
El sallıyorum tebessüm ile
Hayata,kıskançlıklara,yalnızlıklara,ihanetlere
En büyüğü yalnız kalmış sevgilere...
Ama bıkmadım
Bıkmayacağım
Sevmekten
Laf olsun diye değil
Sevmeyi adam gibi bilmekten...

KINALI KUZULAR DÖNMEYİ HİÇ DÜŞÜNMEDİLER





































Dönmeyi düşünmediler !
Bir an bile tereddüt etmediler.

En üst kademeden en alt kademeye
Cephe cephe, yürek yürek dağıldılar.
Bedenlerini teslim etmekten, yarınlarını yaşayamadan.
Bizim yaşamamız için terk ettiler dünyayı.
Kimi çocuktu
Kimi yaşlı
Kimi kadın

Hani şimdi alışveriş merkezlerinden çıkamıyorsunuz
Bir giydiğiniz bir daha giymiyor
Yemek beğenmiyor
Arkadan vuruyorsunuz ya iş arkadaşlarınızı
Akraba değil akbaba olmuşsunuz ya

Çil çil dağılmışsınız
Dağıtmışsınız ya
Etiket için, marka için vatanı

Çok merak ediyorum
Bir an olsun,
O gün de bugün olsun
ANIYORMUSUNUZ
VE ANARKEN
ANLAM KAZNIYOR MU ? YAŞANANLAR....







17 Mart 2010 Çarşamba

PAŞAM

Büyük insan.
Büyüklük ağzından sarf ettiğin sözler ve sözler neticesinde gerçekleştirebildiklerindir.
Doğru olduguna inandığın düşüncenin ,saplantı olmadan doğruluğunu günü gelmeden ispat edebilmektir.
Herşeyin üstüne katmer katmer bilgi ekleyebilmek
Tüm olanaksızlıklara rağmen sevmeyi unutmamak, gerekirse canını feda edebilmektir.
Peşinden gelenler ile...
Kendi kendime düşünüyordum, birkaçını biliyordum ama araştırdım.
Ve sevdiğim dostlarım ile paylaşıyorum
Nerede bu eserler?
Neden ben bu büyük insanın sadece karga kovalamasını ,rakı muhabettine ,mahkum bırakıldım
Ben bu kitapları okumak istiyorum.
Nutuk dışında neden bize matematik dersinde onun eseri verilmedi.
Belki daha çok severdik.Daha başarılı olurduk
Muhakki o da öyle düşündü kolay olsun,anlaşılabilir ve akılda kalsın.
Ben bu kitapları okumak istiyorum .
Ya sizSiz hiç merak etmiyormusunuz ?
Nutuk
Cumalı Ordugahı
Bölüğün Muharebe Eğitimi
Takımın Muharebe Eğitimi
Taktik ve Tatbikat Gezisi
Vatandaş İçin Medeni Bilgiler
Geometri
Subay ve Komutan İle Konuşmalar

Bunları yazmış.
Bizler için yazmış.
Şiirler yazmış
Savaşçı yanında aynı zamanda duygu dolu bir insan yüce deha...
Anıtkabir Derneği araştırma yapmış:
Okuduğu kitapların toplamı : 3 997
1741 Çankaya Köşk'ünde
2151 Anıtkabir
102 İÜ Kütüphanesi
3 Samsun Gazi Halk Kütüphanesi
Bunlar elle görünen ve bilinenler.
Ansiklopedi ciltleri,dergiler,haritalar, atlas ve nota albümleri bunun dışında.
Düşünün
Düşünün beynin büyüklüğünü
Okuduğunu sindirip anlatabilmeyi .

Okuduğu kitaplardan sadece altını çizdikleri bölümler 12 BİN SAYFA !!!
"Vatandaş İçin Medeni Bilgiler " kitabı.
Mesela bazı vatandaşlarımız için kılavuz olabilirdi çünkü zaman içerisinde ;insan olanlar,insan kılığında olanları görünce hayrete düşüyorlar.
Nasıl olabilir diyorlar
Misal ben bu hafta sonu taksim ışıklarda elleri ile biribirinin omuzuna tutunmuş ışıklardan karşıya geçmeye çalışan 2 görme engelliye yardım etmeye çalışırken; otobüse binmeye çalışan biri kadın 2 kişi ,engelli beylerin bastonlarına çarpıp kızar bakışlarla neredeyse önüne baksana diyecek halde onlarla göz göze geldiğimde.
Evet, tam o anda dediğim gibi
Bunlar nasıl oluyor ?
Oluyor zira bazı insanlara el kitabı. Yaşam kılavuzu ölene dek gerekiyor.Bizde her daim eğitelim kendimizi.
Büyük Paşa'mızın okumuş olduğu kitaplardan ;yapılmış olan araştırmalardan altı çizili bir kısmı size aktarıyorum :Roger Bacon ın kitabından :"dört büyük bilgisizlik kaynağı şunlardır :
BASKIYA BOYUN EĞMEK
ESKİ TÖRELER
CAHİL HALKIN NE DİYECEĞİNİ DÜŞÜNMEK
EĞİTİME VE ÖĞRETİME ENGEL OLAN BÜYÜKLENMEK VE BOŞ GURURUMUZ"
Ne diyim Allah onun yolundan bizi ayırmasın

11 Mart 2010 Perşembe

Sen İçimde Olansın


Bir aldanış hikayesi değil
İçsel bir rüya gezintisi.

Bu sabah çok farklı uyanmama sebep olan duygu yoğunluğu
Rüyamda sen vardın
Yanıbaşımda
İskele,balıklar,deniz ve köpükler

Bir gezintiye çıkmışız seninle
Sonra bir davete katılacakmışız ama sen sadece katılmak ile kalmayıp bir de bir deste davetiye satın alıyorsun benden gizlice.
İşte, cömertsinde aynı şekilde

Cö.leri
Ce.leri
Geçiyorum
Sonradan –cek-cak’lar araya katılınca
Çoğalıyor aile
-Yapacaktık ! oluyor ki işte bu hayata bahane
Aman aman orada kalsın sessizce

Hiçbir art niyetim yok
Hiçbir art niyetin de yok.
Usulca eğiliyorum sana doğru
Usulcacık eğiliyorsun bana doğru
Gözlerimi kapattığımı anımsıyorum
Bir ufak dokunuş dudaklarımıza, ardından hızla çekiliyoruz birbirimizden
Cömertlikten öte aynı zamanda mantıklısında
Ben gibi
Kafamı omuzuna koymak istiyorum sessizce
Sessizce şu yorgun yüreğime ,omuzların sığınak olsun istiyorum
Ama vakit geç
An.geçti
Olamayacak bir şeyin hayali gibiydi.

Sessizce kalkıyorsun yanımdan ,
“Biraz yürümeliyim sahilde”diyorsun
-Ben de diyorum. Sana
İçimde seni kaybetmenin derin acısı ile sesleniyorum
-Özür dilerim diyorum.
-“Özür dileyeceğin şeyleri yapmayacaksın”diyorsun .Bunu istemeden sadece önlem almak için söylediğini biliyorum ve anlıyorum.

Anlıyorum çaresizliğimi
Ve
Çaresizliğini
Ama sıcacık bir uyanış sarıyor benliğimi
Sen, balık almaya gidiyorsun
Tekir ve barbun
Ben, Orhan Veli ile dertleşiyorum
-Tabi . Ben sözlerimde hep haklıydım. İşte beni de bu havalar mahvetti.
Diyor elini omuzuma atarak...

Hava, bahara çeyrek var
Dilimde sözlerini Ayşe Kulin’in yazdığı, bestesini Candan Erçetin’in yazdığı ve yorumladığı şarkı mırıldanıyor kulaklarımda:
“SEN BANA MÜJDE MİSİN UMUT MUSUN SEVGİLİ
KİM DEMİŞ GEÇTİ MEVSİM UFUKTA GÖRÜNDÜ KAR
BU KAÇINCI BAHAR SAKIN SORMA SEVGİLİ
BENİM YORGUN GÖNLÜMDE AŞKININ TELAŞI VAR
BAHAR GELDİĞİNDE Mİ BEN BÖYLE OLURUM
YOKSA BÖYLE OLDUĞUM DA MI GELİR BAHAR
AYRICA BUNUN SENİNLE NE İLGİSİ VAR
TABİİ Kİ BEN BÖYLE OLDUĞUM İÇİN BAHAR
ÇÜNKÜ SANA DEĞDİĞİNDEN BERİ ELLERİM
BÜTÜN KIŞ DALLARINDA TOMURCUKLAR VAR
SEN BANA VAAT MİSİN LÜTUF MUSUN SEVGİLİ
KİM NE DERSE DESİN AL BENİ SİNENE SAR
YAŞANMIŞ BAHARLARI UNUT GİTSİN
SEVGİLİBENİM GÖNÜL ÜLKEMDE BİR TEK SENİN AŞKIN VAR”

Ve içleniyor yüreğim
Uyanıyorum yeni sabaha...
İmkansızlığın acısına tatlı bir uyanış bu
Ardımda kalan rüya yada hayal her neyse...
Orada güzel olan herşey var.
Çünkü BEN varım
Ben, varsam Sen de varsın
Çünkü sen, içimde olansın

KERPİÇ YÜREĞE DÜŞTÜ


Daha önce görmedikleri kadar coşku yok.
Bayram yeri değil burası ,burası deprem alanı

Deprem çocukları büyüyorlar gün ve gün
Yardım geliyor belediyeden ,kafalarında sarı sarı şapkalar.
Gülümseyebilen var
Şaşkın bakan da
Soruyorlar
-Sen, uyuyormuydun?
Çocuk: He, uyuyordum uyandım anamgil kaçıyordu onu takip ettim yengemgillerde yokdu.
Herşey yıkıldı üzerimize

Hele biri var ki ; ne büyükanası teselli edebiliyor ne başka herhangi birşey
Yıkılan evi üzerine koşup, oraya sarılıyor taşlar üzerinde döküyor gözyaşlarını çocuk
Yaşadığı travma kelimesini hEnüz bilmiyor.
Henüz hiçbirşey bilmiyor.
Ayağında lastik çizmeleri isyan ediyor hayata.
Garip çocuklar bu memleketde ...

Kimi teröre kurban, bir düğün evinde
Kimi belediyenin duyarsızlığında, logar çukurlarında
Oyuncaksız ve sevgisiz bu ülkenin çocukları ...

kerpic kerpic ustune kurdum binayıbinayı kurar iken gordum leylayıleyla basima actı turlu belayı”

Çocuklar
Yetim,öksüz ve mutsuz
Çocuklar...
Yarınlar renksiz

BAŞIMIZ SAĞ OLSUN


Çocukluğumdan anılar canlandığında babacığımın özenle aldığı kıymetli gazeteleri okurken ısrarla bize gösterdiği bu karakter ve bazı köşe yazarlarının yazılarını üzerine basa basa bizlere okumasını, bizde çocuk kafamızla doğal olarak sıkıldığımızda “dinleyin bunları iyi dinleyin”dediğinde anlam veremediğimi düşündüğümde şu anda ne kadar anlamsızlık yaptığımı anlıyorum.

Nur olsun mekanın babam !
Ne doğru adammış sen !
Daha da büyüyorsun gözümde...
İşte sen büyüdükçe senin bizlere vermiş olduklarında büyüyor gizlice
Yani etrafım çoğunluklar gibi bön bön değil
Dolu dolu,sindire sindire katkım olarak paylaşıyorum hayatı benle var olanlarla
Senin gibi üstad Turhan Selçuk’un mekanın ışıklar içinde olsun...

Abdülcanbaz
O her çağda halkın özlemini duyduğu, hayallerinde yaşattığı efsanevi bir tiptir. Bazen masal dünyalarında, bazen günümüzde sürdürür yasantısını, bazen de uzayı adımlar...
Halkını seven her dürüst ve namuslu kişide az çok Abdülcanbaz'lık vardır. Dürüsttür, cesurdur, akıllı ve zekidir. Yakışıklıdır, çelikten kaslara sahiptir. Bu üstün niteliklerini daima iyinin, haklının, ezilenin yanında; sömürücülere, zalimlere, namussuzlara karşı kullanır. "Osmanlı tokadı" ile ün salmıştır

Abdülcanbaz, 1957 yılında Turhan Selçuk tarafından Milliyet gazetesi için çizilmeye başlanan çizgi roman ve çizgi romanın baş kahramanıdır.
O yıllarda Milliyet gazetesinde yarım sayfalık yabancı bir çizgiroman vardır. Abdi İpekçi, Turhan Selçuk'tan israrla bu çizgi romanın yerlisini ister. Turhan Selçuk, mizah yazarı Aziz Nesin'den yardım ister.
Aziz Nesin, hilekar ve düzenbaz bir turist rehberi tipi yaratır. Bu üçkâğıtçı adama "Abdülcanbaz" adını takar. Birinci öykünün yayını bitince, Aziz Nesin diziye devam etmek istemez.
Turhan Selçuk, bunun üzerine Rıfat Ilgaz'dan yardım ister. Bir süre sonra Rıfat Ilgaz'dan gelen senaryolar da aksamaya başlayınca, Turhan Selçuk, diziyi kendisi yazmaya başlar. Bu, düzenbaz Abdülcanbaz tipinin değişmesine, yeniden yaratılmasına neden olur. Abdülcanbaz, düzenin düzensizliğine ve bu ortamdan doğan ahlaksız, namussuz, utanmaz, arlanmaz tiplere karşı savaşan bir semboldür artık.
Abdülcanbaz, yaratıldığı tarihsel dönemden de çıkarılır. Artık hikâye, Osmanlı döneminde, Kurtuluş Savaşı'nda, uzayda, Eski Mısır'da geçebilir.
"Ben Abdülcanbaz'ı kahramanlık ötesi kaba kuvvetten güç alan, yozlaşmış bir çizgiroman türünden ayırıp arıtmak istedim. Bir roman ya da bir hikâye anlatımının sanat değerini katarak bunu grafik sanatın çizgi gücüyle de besleyerek kişiliğini bulması yolunda çalıştım." Milliyet Sanat, Aralık 1972
İçerikte bunlar olurken, Turhan Selçuk'un çizgi üslubunda da belirgin bir farklılaşma başlar. Çizgiler sadeleşir, grafik düzeyi artar.
"1950 sonrası, Saul Steinberg bir hamle yapmış, grafik mizahı Avrupa'dan Amerika'ya kadar götürmüştü. Avrupa'lı karikatürcüler, onun açtığı yoldan yeni mesafelere ulaşmaya çalışıyorlardı. Bu yeni yolda kişiliğimi bulma çabasına yönelik çalışmalara başladım. Önceleri yuvarlak çizgilerle çalışıyordum. Sonra çizgilerimi köşeleştirdim. Daha sonra yuvarlak ve köşeli çizgileri birlikte kullanmaya başladım. Bir ara çoksert, çok düz çizgilerle çalıştım. Ama sadelikten hiç ayrılmadım." Adam Sanat, Aralık 1985
Abdülcanbaz, uzun yıllar Milliyet, Cumhuriyet, Akşam ve Yeni İstanbul gazetelerinde yer aldı. Yetmişli yıllarda Mehmet Benli, seksenli yıllarda da Milliyet Yayıncılık tarafından albüm olarak yayınlandı. Turhan Selçuk, 1987'de Abdülcanbaz'ı emekli etti. Ancak 1994 yılında, ısrarlar sonucu tekrar çizmeye başladı.
(Bilgiler Vikipedi’den alınmıştır)

7 Mart 2010 Pazar

KADINIM...

Buğdayı aş
Aşı renk yapan
Canı canan yapan
Üreten ve sevgiyle besleyen
Yılmayan; sevgide ,merhamette sonsuz
Sonsuz anaç
Yar olan
Dost olan
Arkadaş olan
Ve anne olan.

Tarlada ojesiz
Kimi oyuncaksız
Logar çukurlarında kayıp
Kimi çaresiz
Kitapsız, kıyafetsiz
Ama gözleri gülen
Teninin kokusu doğa olan

Vatan için canını dişine katan
Erine aş yapan
Toprağına ekin katan
Nice adını sanı duyulmamış
Ama varlığı ile hayat veren
Dünya EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN.