Hürriyet

24 Nisan 2010 Cumartesi

PİÇ ZAMANLARDA...

Piç Zamanlar…

Yokluk, zamanların aynasıdır.
Bir piç gibi oradan oraya savrulursun.
O da bir tek sevda uğrunadır.

Beklersin,
Sabredersin…
Bakarsın zaman geçmiş amma artık;

Ne ortak dil aynıdır.
Ne istenilen şarkılar
Ne alınan nefes
Ne de yaşanan hayat.

Yapayalnızsındır.
Bir piçin gece battaniyeyi kafasına çekip ağlaması kadar gerçek.
Sırtından vurulursun,
Yalan üstüne yalan dinlersin
Üstelik bir kez saçın okşansa; hepsini silecek kadar ahmakça seversin.
Yenilirsin
Düşersin, İtilirsin, Değersizleştirilirsin…
Sanırsın ki; evet ben böyleyim.
Kendi gücünü ve suretini göremezsin
Kördür gözlerin
Kapalıdır kulakların
Amma yine beklersin
Seversin…
Çok seversin.
Ne menem şeydir sevgi açlığı.
Dünya da bir o varmış gibi kapalı bakarsın bulutlara.
Haliyle gözyaşlarını yağan yağmur…
Yalnızlığını dünya sanırsın.
Sevilmezsin
Kimse sevilmiyor,
Zaten seven nerede diye hayıflanırsın

Bir gün bakarsın pencereden,
Gözünün önüne gelir hayatın:
Caddeden geçerler o sevgi sözcükleri.
Kapıdan düşemeyenler…
Sonra,derin bir nefes alırsın bir ana takılırsın .
İşte onu, orada anlarsın.
Aslında o tam da orada bırakmış
Sense ,hala yaşamaya çalışmaktasın.
İtelersin, benzini bilerek boşaltılmış arabayı
Sen, durmadan gaza basarsın…
Bilememişsin şimdiye kadar bekleyenleri
Ard arda korna çalanları
Sen, bir şarkıya takılmışsın
İçlenerek hala ona yanarsın…
Hiçbir şey yaşamadan sadece ona bağlanırsın
Yok üstüne sadık bir köpek
Oysa o yandığı için, hayat dan bıkmış .Kestirmeden yaşıyor senle .
Bitsin diye tüm bu düzenbazlık.
Anlarsın,
Hem çok iyi anlarsın
Tıpkı bir piç gibi
Kendi kovuğunda
Geçmişine yanarsın…
Kimler çaldı ellerimizden işlerimizi…
Yüreğimizden sevgimizi…
Kimler zulüm etti şu sevgi dolu yüreklere…
Hangi arada kayboldu insaniyet

Eğer değiyorsa gözlerin bir başkasına ,
Ve düşünmüyorsa kalbin bu adı, sadece vefa dan başka
Maalesef ,sen de piçsin arkadaş
Bal gibi.
Tastamam
Orta da ve yapayalnız yine…
Unutma ki ne yaşatırsan karşındakine ileride yaşayacağında o dur aslında.
Zorla yaşatılmış yalnızlığa…
Ve…
Ve…

Tüm yalnızlara…

6 Nisan 2010 Salı

EMEK' e SAYGI !


Yıkılıyor
İtina ile tarih yıkılıyor

Öyle bir bakış ki bu :
Tarihe,sanata,görselliğe,anılara...BOŞVER ...CANIM SENDE ! Diyebilmek.
Rahatça bu kelimeleri bir araya getirebilmek.

Kadife perdeleri ile anımsarım...
İlk gençliğimin dayanılmaz mekanı.
Size bir itirafda bulunayım; ilk kez o mekana flörtüm ile gittiğimizde koltuklara oturur oturmaz o ihtişam karşısında kendimi kaybetmiş olmalıyım ki...
Karşımda sahnenin en üst ve tam ortasında itina yerleşmiş olan kocaman “E” harfini ikimizinde baş harfleri olmasından ötürü :
“ bak bizim yerimiz”demiştim.
Lafımı esirgemem, içim dışım birdir benim...
Hafif tebessüm ederek bakmıştı bana. "Ne diyorsun?" Der gibi...
Olsun , benim için öyleydi.
Biz, gibi güzel. Biz gibi özel ve hep öyle kalacak olan.
Barok ve Rokoko bezenmiş duvarları ile sizi alır tarihin hangi köşesine gitmek istiyorsanız oraya usulca bırakır. Ta ki film başlayana dek.
Henüz kapıdan girerken hissedersiniz farkı.
Görevliler başkadır.
Kapı başkadır.
İçerisi bambaşka...
Sinema denince ilk akla gelendir o.
Kollarını açmış ortada kocaman bir “E” ve sahne açılır.
Şık,temiz,güzel ve buram buram tarih kokar...
Koltuklar sizin tarih yolculuğunuzun arkadaşıdır.
1924 yılında “Melek” adıyla hayata başlamıştır.
Çünkü o muhteşem kadife perdenin iki yanında Melek figürleri vardır.
İlk sahipleri gayrimüslüm olan ve sonradan emekli sandığına geçmesinden dolayı daha sonraları adı “Emek” olarak değişcek olan bu mekan yıllar içinde birçok işletmeci de değiştirmiştir.
O dayanılmaz dokusu ile Beyoğlu’nun en gizemli ,en en'lerine sahip çok özel ve tarihi mekan
çok yakın zamanda YIKILACAK.
Neden?
Çünkü ALIŞ VERİŞ MERKEZİ olacak
???!!!
İstiklal Caddesinin böyle bir mekana ihtiyacı varmıdır sizce?
Ama Beyoğlu Belediyesi uygun görmüş ki bu durum onaylanmış bile...
Herkes farklı yönlere bakar. Doğaldır.
Bu da bizim karakterimizi,görgümüzü,kültürümüzü, ailemizden öğrendiklerimizi, hayatdan öğrendiklerimizi yansıtır.
Beraber kaynarız yaşamaya çalışırız farklı olsak da.
Ama iş tarihe geliyorsa orada bir durmak gerekir diye düşünüyorum.
Şimdi harap haline gelmiş camdan caddeye düşen ve insan yaralayan kazaları sakın bahane etmesinler, onun için önlem alsınlar...

Hele hele 2010 Kültür Başkenti İstanbul'un görevini üstlenmişken buna yaraşır işler çıkarmak lazım.
Dokuyu bozmasınlar
Çünkü insanlar tarihleri ile yaşarlar...

TEKNOMONOLOJİ

Gün teknoloji günü
Ancak, “masumiyetin ırzına geçilmiştir”... Artık....

Maalesef...

Kullanma, kardeşim kullanma taşıyıcı telefonu
Hem yük olmuyor mu bu kadar santral ağırlığı.
Olur olmaz her yerde cevap verebilmek durumunda kalmak...

Anandan telefon ile mi doğdun ?
Bizim kuşak ve öncesi için yazıyorum elbet de...
Bizden sonrası Allah’a emanet zaten...

Kuran da der ya :
“ ALLAH’ a şirk koşmayın”
Allah a ortak olma.
Yani elin adamı veyahut kadını,
Kendini haşa Allah sanıp bağlantılarını ve gücünü daha da çevresi ile birlikte daha büyük güç haline getirerek hüküm sürüyor...
Bizi gören,duyan,anlayan tek yaratıcı Allah' dır.
Siz kimsiniz? Nereden türediniz
Nasıl bir cürettir bu !
Anlamak mümkün değil?
Film yapımcıları, sanatçıları,futbol duayenleri...Var da var...
Yani bir dünya kurmuşlar
Para kazanıyor, eğleniyor ve yaşıyorlar
Akşam kafalarını yastığa koyunca huzurla ben ne yaptım bugün sorusuna ONURLUCA cevap bulabiliyorlar ?
Zaten gayet normal değil mi bu olanlar sizce
Dünya da yaygınlaşan bir olguyu
BİRİ BİZİ GÖZETLİYOR... B B G Dayatmadılar mı ? İzlemediniz mi ? Kulaktan da olsa tartışmaları duymadınız mı?
İzlemek daha açığı dikizlemek insanoğluna hep cazip gelmemişmidir?
Dünya zaten msn’ler,facebooklar,e postalar, her girdiğiniz web sayfası ile sizi dikizlemiyor mu ?
Ha, adı teknoloji !
Boşverin ya ?
Uluslar arası şirket operatörleri çalışanlarınında işin içine girdiği bir ortamda kullanmayın cep.
Her özeliniz sereserpe masaya yatırılmış
Masumiyet pembesi simsiyah hala sokulmuş
Üstüne fatura ödüyorsunuz! Para veriyorsunuz...
Bakmayın mecbur olmadıkça internete...
Bırakın gizem kalsın
Özlem kalsın dostlarınızla aranızda
Sevgi kalsın, tuşlar arasında kaybolmasın
Bir nebze de olsa
“TEKNOMONOLOJİ”ye uymayın derim
Bu benim bulduğum bir deyim yaklaşık 5-6 sene oluyor
"Mono" biliyorsunuz "tek" demek.
Tek olan evrende ,zengin olan sizin varlığınız ve iç dünyanızın güzelliği
Bir cennet düşünün;
Yeşillikler,yağmur,bereket ve sevdiğiniz dostlar
İşte orada kaktüs gibi yabancının işi ne ?
Sınır,sizin aklınızda

1 Nisan 2010 Perşembe

KARA LEKELER...


Bu işin yetkilileri hatta oylarla seçilmiş bakanlık ve de koltukları bulunmakta
Ben göreve atanmadım ama çok yorulmadan internetde 10 dk yaptığım araştırmanın
neticesidir :

1999- Depremden 1.derecede etkilenen çocuk sayısı 400 Bin
Ölen,yaralanan ve travma geçiren bilinmiyor ?

1999-Kimsesiz çocuk sayısı 700 Bin

2003- Madde bağımlısı (Tinerci) çocuk sayısı 29 Bin

2008-Devlet den yardım bekleyen, ilkokul çağında olup işitme engelli olarak eğitim hakkından yararlanmayı isteyen çocuklarımızın sayısı 25 Bini aşkın
Bu hakkı kullanabilen 6 Binden az

İlkokul çağında 78 Bin çocuk; ücretli,maaşlı ya da yevmiyeli tarım sektöründe çalışıyor.

2009- Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı’nın açıklamasına göre 2009 yılının ilk beş ayında 43 İlde 645 Çocuk kayboldu.

Türkiye’de her yıl 2 Bin 500 Çocuk Ev Kazaları nedeniyle ölüyor...

2010 Fosseptik çukurunda boğularak ölen Umut...
Umut’lar bizim yarınlarımız
Okuyun yarınlarımızı görün
Herşey ne kadar net !
Ve yine 23 Nisan geliyor

Bütün ümidim gençliktedir” Mustafa Kemal ATATÜRK