Hürriyet

16 Temmuz 2010 Cuma

Kendi Gerçeğini İnşa Edebilmek Marifet

İnsan her haline şükretmeli değil mi ?
Acıyı yaşadığın an.da,
Evet, tam yanı başında, Şah damarında hissediyorsun.
Sızım sızım yayılıyor…
Bir bakıyorsun iki güne yayılmış baş ağrısı.
Midem krampı
Ve yahut çok doğal bir gözyaşı
Olmazsa ellerini kemiriyorsun.
Dudaklarını ısırıyorsun
Sövüyorsun. Söyleniyorsun…
Tam toparlanmaya başlıyorsun kader bu ya yapışmış eteklerime bırakmıyor bir türlü diyorsun.
İş de tartışıyorsun
Haksızlık yapıyorlar sana
Dile getiriyorsun. “ senle görüşeceğiz bunu” deyip adeta silah çekiyorlar.
Evinde kapı duvar
Çerçeveler küsmüş
Elektronik postalar dost
Bir selam iki satır …
Ne kadar acını paylaşır…
İstanbul hatta dünya böyle
Döndükçe günler biraz daha ağırlaşır...
Kimi yatan hastası için dua ederken,
Kimi tepiniyor en müstesna sahillerde.
Kimi parasız karnını doyururken,
Kimi havyar votka ve kız.
Eğlence gani.
Ama dünya fani…
Ezberledik gidiyoruz malum rollerimizi…
,,,
Her acı yaşanıyor ama hiçbir karanlık onların ki kadar değil
Kimi ışık ister başucuna yatarken uyuyamaz
Kimi tüm kapıları kapar üstüne ister illa birisi olsun baş ucunda
,,,
Tüm didişmelere rağmen ,
Bir pencere açmak gerekir hayata en derinden
En kalıcısından
Saplanıp kalmışsan çıkamıyorsan suç sende
Silkelen aç gözlerini dünyaya
Razı olmamalısın bu kurallara.
Hep en iyisini
Hep en güzelini istemelisin şahsına…
,,,
Evet, bencil olmalısın biraz da
Biraz değil bolca
Bugün gazete de sabah beni çocukluğumdan beri çok derinden etkilemiş olan o insancıkların haberlerini okudum. Ve ilk kez çekilmiş çalıştıkları ortamın görüntülerini. Sözde özgür olduklarını sanıp gerçek karanlığa tutsak olmuş olanlar. Aslına bakarsanız kendine bir umut yaratamamış olanlar.
Bir ekmek fırında 800 kuruş
Ya onların ömürlerinin fiyatı ?
Terk etmiş birileri onları,
Onlar zaten feda etmişler tüm yaşamlarını ki geridekiler yaşayabilsin diye.
Duvara yazılmış bu çaresizliği hissettim tıpkı karanlıkları kadar…
Sonra yeniden düşündüm kendi çaresizliklerimi…
Yeniden düşünmem gerektiğini...
,,,
"Sen kurtar ALLAH’ım
Sen koru"
Karanlık duvardaki yazılar…
,,,
Yazarken bile gözyaşlarım akıyor.
,,,
Bir yere tıkanıp kalmak ne zor
Ne büyük bir karanlık somut dan öteye giden …
Bir umut, bir çok şeye bedel.
Yaşam nerede yaşanıyor ise yaşansın bir hayat çok önemli
Bir gerçek hayat, bin dert den daha da hayırlı.

Karanlıklara küsüp
Aslında; her şeye ...her ne olura ...varırsa varsın...
Önemli olan bizim niyetimiz olduğu gerçeğini unutmadan,
Hiç yılmadan umutla,sevgiyle,hep artan coşkuyla tıpkı “inci kefali”gibi hep bir öteye sıçrayarak şu ömrü devam ettirmeli…
,,,
Allah içimizde ve biz onu göremediğimizde,onu duyamadığımızda küsmüyor aslında.
Sadece diyor ki ;yalnızca lütfen içinde ki sesi bir dinle.Dinle …
Bir şiir ile noktalayalım , kime ait olduğunu bilmiyorum ama çok hoşuma gitti.
Bu aralar bir dizi karakteri ile ünlenen yılların sanatçısı ,duayen nam-ı diğer Ramiz Dayı yani Tuncel Kurtiz’den duydum.
Kim bilir nasip olur bir gün Akçay da ki köy evinde onu yakından tanıma şerefine ererim…
Açar bütün kapıları bir el bazı
Can evini tutar bir hoş gazel bazı
Alev alev yakınlaşmak için sana,
Senden uzaklaşmak bile güzel bazı
Can güzel, cana biçilen paha güzel

Hasret hasret kavuşmak ALLAH'a güzel
Gerçek; yüce varlığınla yok olduğum,
Ne yokluk ki bu varlıktan daha güzel”

Hiç yorum yok: