Hürriyet

25 Temmuz 2010 Pazar

Mükemmel Bir Gün

Bir Pazar günü ancak böyle güzel geçirilebilir…
Sadık ve sarsılmaz bir bağ ile düğümlenmiş gözükse de, yaşasalar da ki çok şükür benim ki yaşıyor Allah ömür versin yaşamasalar da bir yerden muhakkak işaret veren. Göbek bağımız ile kainata dan torpilimiz analarımız.
Anacığıma deyiverdim vallahi de billahi de sabah 08:00 de kapımdaydı.
Allah vücuduna sağlık versin.
Hiç sektirmez randevu saatini. Elinden geliyorsa ki elinden gelenin fazlasını vermiştir hep.
Yol alıyoruz can hıraç tıkış tıkış tramvay ve 08:30 vapura yetişebilme taarruzu ile yola çıkıyoruz.
İstikamet ada vapuru yandan çarklı.
Kahvaltı yapıcaz. Kesinlikle tavsiye ederim. Beni yakından tanıyanlar adalar içersinden hangisini en çok sevdiğimi, ve kaç dostumu buraya kazandırdığımı iyi bilirler.
İğne atsan yere düşmez vaziyet de ,şeytan dürtüklemişte git oraya sakın evde kahvaltı etme dermiş gibi yol alıyoruz.
Vapur geç kalıyor …
Bir an kahvaltıya yetişebilecek miyiz endişesi içerisine girmişken.
Hava enfes gök masmavi bir dirhem bulut yok. Ve çook sıcak. Olsun annem yanımda, sağolsun bana destek olmuş. Düşmüş benle yollara.
Annemle ilginç maceralarım vardır bir keresinde Denizli’de temmuz sıcağında Pamukkale’yi gördük ama yeni kazılar başlamış orayı görmek istiyorum. Annem ne işin var ne yapıcan dese de nafile ben merak ediyorum aslımda kedilik de yok ama.
Her neyse biraz yürüyoruz sonra pes ediyorum anneme haklısın diyorum. Kadıncağız kıpkırmızı ama bana arkadaş olmak için elinden geleni yapıyor ses etmiyor. Sonra dank ediyor kafama ne işin var mevsim normalleri üzerinde seyreden o kupkuru sıcağın ortasında.Gölgede 42 derece düşünün.Dilimiz damağımıza yapışmış vaziyette . İşte tüm bunlar küçükken seyredilen o Indiana Jones filmlerinin etkisi. Arkeolog olsam neyse ama bu maceracı huyum maalesef gitmiyor. Ruh böyle ben ne yapıyım. Muhakkak görülecek ve öğrenilecek bir şey vardır.Memleket güzel ama laf aramızda açılım yapmak da lazım mesela İtalya gibi.
Usul usul gidiyoruz masmavi gök kubbe altında adaya doğru.
Telefon açıyorum benim mekana dün 10:30 a kadar kahvaltı var diyenler şimdi Pazar günü yok diyor . Öyle mi gel anacım yamacıma başka koy bulalım.
Denize sıfır bir masada oh koyuyoruz kahvaltılıkları. Bir tabak sadece peynir çeşitleri otlusundan,beyazına ne ararsan. Kesinlikle tavsiye ediyorum “ ceviz reçeli” ilk kez yedim değişik bir tat. Biraz sanki kestane şekerinin az şerbetlenmiş hali gibi ama ondan daha güzel.
Deniz anaları denizde. Golden köpek yan masada biraz önce kalkan masanın sahanını yalamak ile meşgul.
Demli bir çay daha alıyorum, leziz. Çek burnuna oksijeni. Çek ohh şükürler olsun.
Acaba bir kahve içsek çok mu olur. Yoksa fazla mı olur diyecekken garson “ acaba içer misiniz kalktı sahipleri” diye iki fincan halis Türk Kahvesi kokusu içerisinde kahveleri gösteriyor.
-Tabi .
Annem: Hem çay hem kahve mi içicen
Garson : Müessesemizden
-Sorun değil içeriz…
Örtüyorum kahvenin üstünü hızlı hızlı içiyorum çayı üstüne kahveyi
Üstüne birde güzel fal bakıyorum artık nasıl oluyorsa hem annem hem kendime.
Ne yapalım bakacak kimse olmayınca.
Alıştık yokluk vaziyetlerine ya, her şeyi hallediyoruz. Fal güzel çıktı. Bir ev çıktı. Güzellik,temizlik, iyilik,sağlık çıktı.
Annemin ki benden iyi çıktı
Haliyle bu gazı kendi kendime verdikten sonra , esas mekana doğru yol alıyorum.
Anneciğim ilk kez geliyor buraya.
Onunla çok ada maceramız vardır.
Yol uzunda ben senin gibi yürüyemem burada oturalım, diyor.
-Olur mu annem bak faytona binicez şimdi diyorum
Bak yine masraf yapma ,diyor
- Ah, anam güzel anam. Kesintisiz her şartta kuzularını düşünen analar. O kuzular hiç koyun olamazlar. Severiz de içten içe kuzu kalmayı. Bir omuz, bir dert ortağı. Ne kadar kalbini kırmış olsak da ondan başka var mı sığınağımız.
-Sürpriz! Hadi atla faytano annem bak burası benim mekanım burayı çok seviceksin insan kalkmak istemiyor.
Faytonun esas emektarları simsiyah ve beyaz yeleli at kardeşlerimizle zirveye çıkıyoruz.
-Annem bak deyip anlatmaya başlıyorum,vakti zamanında yapılmış olan bu kilisenin yakınların da sesler duyulduğu için birçok yerli halk buradaki evlerşnş satmış. Sözde hayaletler varmış. Bunun aslında rant sağlamak uğruna deprem sonrası uydurulma olduğu da söyleniyor derken. Annem bombayı patlatıyor.
-Ama dikkat ettin mi atlar geçerken yavaşlıyor !
Hııım hiç dikkat etmemiştim buna. Dönerken yürüyerek dönüp bunu dikkate alacağım diyorum içimden .
Ve benim tepeye varıyoruz
Annem haliyle çok beğeniyor
Yer aynı ama tad farklı artık.
Başka algılıyorsun başka görüyorsun.
Görmek zorundasın.
Hayat da olmak ile yaşamak aynı şey değil aslında.
Ben şu an hayattayım ama yaşamayı seçtim.
Yaşamın renklerini sunuyorum anneme.
-Annem bak birazdan serçeler gelecek masana onlara ekmek ver hiç çekinmeden masana dalacaklar. Çok tatlılar.
Gerçekten mi diyor annem
Gerçekten annem, ne yersin?
Annem de kuş gibi olduğu için :
Yavrum biraz önce yedik daha ne yiyeceğiz hepsi bir arada olmaz ki…
Peki belki sonra acıkırsın
O zaman ben bira alayım.
Annem bir bakış patlatıyor hemen ve arkadan beklenen cevap, yazarken bile gülümsememe neden oluyor.
-Aaa çok oluyorsun ama sen. Ne birası bu şimdi?
Olsun annem sen yanımdasın bir tanecik içeyim buz gibi,Latin müzik kulaklarda.Yer güzel.
Bardağı yarıladıktan sonra gülümsüyorum aklıma lise mezuniyetim sonrası bir öğretmenimin bir zamanların güzel mekanı Gülhane Parkına götürüşü, orada bir bardak biraz hızla içişim ve sarhoş oluşum geliyor.
-Hıh bak bardak bitmeden oldun bitince ne olursun bilmem
Anacım be ne olucam aklıma şey geldi (anlatıyorum, cevap- ne zaman niye benim haberi yok) Allah aşkına. Sen yanımdasın kime ne zararım var, canım öyle istedi .Kalamar yermisin?
-Yok yemem de içkiye alerjim var.
Anlıyorum… O da haklı kendince.
Neyse …
Kalamar gelmek bilmiyor çünkü elektrikler kesilmiş ve bira imamın abdest suyu oluyor 2. almak mümkün değil.
AlimAllah …
Günü bozmayalım.
Adımız sarhoş adayına çıkacak. Aman aman.
Yelkenciler gelmiş,masaları kurulmuş. Elektrikler gelmiş.
Aileler çocuklu çocuksuz bir Pazar gününü heyecanla mutlulukla geçiriyorlar. Ya da ben yanılıyorum öyle gözüküyorlar.
Belki de doğru hiçbir şey göründüğü gibi değil hayat da biz görmek istediğimiz gibi görüyoruz sadece.
Derin bir nefes alıyorum.
Denize bakıyorum . Dopdolu .Atlayan zıplayan, coşan.
Hayat akıyor.
Serçeler sıcak yüzünden henüz kendilerini göstermiyor. Onlar bile kıymetlerini biliyorlar yaşamın.
Ders almak lazım . Kesin.
Biraz daha oturuyoruz.
Bir yaşlı amca ile belki torunu gibi gözüken bir hanım geliyor yer yok.
Biz şimdi kalkıyoruz buyurun diyorum. Seviniyorlar.
Ağacımı sevip kalkıyoruz.
Çekiyorum denizi, havayı, güzelliği içime.
Ve yol alıyoruz annemle inerken dikkat ediyorum evet virajdan değil atlar yavaşlıyor ilginç !
Yabancılar akın akın ilerliyorlar. Gençler keza öyle.
Gezdiriyorum anneme mekanı.
-Kaybolmayalım diyor
Ayıpsın annem buralar benden sorulur diyorum.
-Bana bak sen sarhoş mu oldun diyor
Her şart da bu kadın beni çok güldürüyor.
Annem be ne kaybolması küçücük bir ada korkma vapura da geç kalmayız. Sanki bekleyenin var.
Yavaş yavaş iniyoruz ensemize kızgın inen bir güneş ile birlikte
Sonra sahilden dondurmalarımızı alıp yola koyuluyoruz el sallayarak bir daha ki sefere görüşebilmek umudu ile adaya…
Zaten bir yarımada üzerindeyiz
Ama ne denizi,ne kuşları,ne hayatı yaşayabiliyoruz günlük telaşlar arasında
Vapur hınca hınç
Sağ salim varıyoruz
Herkes evlerine
Bir Pazar gününü keyifli kılan aslında kişinin içerisinde ki yaşam sevinci.
Allah kimseyi o sevinçten mahrum bırakmasın.

Bundan sonra yolculuklarımda ilginç gelen diyalogları da yazı altında paylaşacağım. Benim kadar sizleri de gülümseteceğini düşünüyorum.

YURDUM İNSANININ DİYALOGLARI :
Vapur
-Kabataş’ a doğru yol almakta olan bir vapur içerisinde ki 5 kişilik aileden bir hanım Dolmabahçe önünden geçerken diğer aile bireylerine soruyor :
-Aaa neydi Beyaz Saray dı değil mi adı hani Özal falan toplantı yapıyordu
Diğer erkek bey cevaplıyor
-Yok orası Çırağan Köşkü .Orası Başbakanlığa bağlı onlar toplantı yapıyorlar bazen Cumhurbaşkanı da geliyor
(İnanılmaz kültür birikimi deneyimliyorsunuz sık sık kulak misafiri olmakta fayda var)

Ada
Bir bankta anne ve muhtemelen aile büyüklerinden bir hanım oturuyor,çocuğa yemek yediriyorlar.
Annenin diyalogu çocuğa ( 1 yaşında var yok ):
-Bana bak aç ağzını çabuk. Yoksa senin burnundan kulaklarından sokarım. Yolda burnumdan getirme.
(Değişik bir bağlantı)

Vapur içi
Merdivenlerden çıkarken her yolcu vapuruna verilen isimler gibi bu vapurun adı dolayısı ile sanırım bir tablo asılmış ve o kişin yaşam öyküsü yer almakta
Tabloya bakan kadın:
-Ah canım Allah rahmet eylesin .Ne tatlı adamsın sen. Bak gelirken de giderken de bizi götürdün değil mi anne.
(Yorumsuz diyemiyorum bu benim çünkü Barış MANÇO çok önemli bir şahsiyet aynı zamanda ilk kez görüyorum tablolarının ve hayat hikayelerinin yer aldığı bu çalışmayı)

Hiç yorum yok: