Hürriyet

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Uçurtmam Gökyüzünde


Güneş Gün Gökyüzü

Bu sabah sanki mecburmuşum gibi 09:00 da kalkıp yollara koyuldum.
Halbuki otur evinde; uyu,ye,iç,internete takıl.
Herkes misafir ondan bundan yakınır değil mi ama
Bak keyfine..
Rahat batıyor sanırım.
Taksim den kalkan dolmuşlarla mekana vardım saat 11:00 de. Açılışı ben yaptım yani.
İçerisi henüz çok sakindi.
Üniversiteli pırıl pırıl gençler görev almışlar. Bir o yana bir bu yana koşuşturuyorlar.
Mekan o kadar geniş ki nereye yayılacağınızı kestiremiyorsunuz.
Kovboy şapkamı almıştım ama bana orada bir beyaz şapka ve yelpaze hediye ettiler.
Biraz banklarda oturup etrafı kontrol ediyorum ama hiçbir yer henüz açılmamış. Simit almayı da unuttum. Neyse buluyorum nihayet ve çay alıyorum kendime.
Dirseğimi dayayıp masaya, çalan müziğe eşlik etmeye çalışıyorum.
Gözlerim kapalı aslında çimenlere uzansam orada uyurum bunu da yapmak istiyorum aslında.
Annemi kandırabilsem bunu yapabilirdim ama 65 yaşında kadının şimdi gençler arasında ne işi var,demeyin.
Yabancı turistler vardı hem 65 yaş üstü hem elele…
Valla da billa da ben Avrupa’lıyım. Beni tanımamalarına bana belge vermelerine hiç gerek yok. Ben biliyorum kendimi.
Gözlerimi kaldırıyorum güneşliklerin sağlam durması için ortası mermerden bir kaide konmuş orada bir bakıyorum bir güvercin.
Ama hayatımda öyle güzel güvercin görmedim.
Paçalı !
Göğsü krem rengi,kanatları gri ve kaçmıyor…
Öylece sana bakıyor
Şaşkınlık bendeki yanıma ne bisküvi ne başka bir yiyecek almışım. Kırar ona veriverirdim oracıkta.
Sağa doğru baktığımda ise yanımda duran ağacın kocaman bir iğde ağacı olduğunu fark ediyorum.
Gülümsüyorum ve teşekkür ediyorum.
Yaradana tabii
Yalnız değilim anladım.
Bir müddet de orada dinlendikten sonra bu sefer gezmeye başlıyorum aslında niyetim kalabalık olmadan eski plaklara bakabilmek. Onlarda tezgahı yeni kurmak üzereler.
İki kız kardeş…
Allah ım o ne plaklar!
Pikap, gramofon ne bilim bunları canlandıracak bir şeyiniz yok mu ?diye soruyorum.
Maalesef sabah acele ile çıktım unuttum daha doğrusu aklıma gelmedi diyor.
Tam plakları karıştırırken fotoğrafımı çekiyorlar.
Beni değil şu plağı çekin şunun güzelliğine bakar mısınız…
Bir Ege kıyısı mavi boyalı ahşap masalar ortada bir kadın, bir yanında balıkçı bir adam ve diğer yanında normal giyimli sıradan bir insan ve halay çekiyorlar. Sanırım o da 70 li yıllardan
Epey oyalanıyorum ve 2 plak satın alıyorum.
Biri 45 lik diğeri rakı gibi 35 lik değil 33 lük.
Biri Yunan plağı harika bayıldım olağanütü
Diğeri sanırım Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında tasarlanarak doldurulmuş olmalı.
Kıbrıs 74 adı
İçinde Ayten Alpman,Tanju Okan,Dario Moreno,Güneri Tecer,Yaşar Özel,Banu,Timur Selçuk,Semiramis Pekkan,Muzaffer Akgün,Cahit Oben,Halit Kıvanç,Hamiyet Yüceses,Ajda Pekkan,Rüçhan Çamay,Sevim Tuna,Nilüfer ,Emel Sayın ve Şecaattin Tanyerli var.
“Kıbrıs 74 Sanatçılar Sesleniyor”diye yazılmış üzerine.
O plakları elime aldığımda çok heyecanlandım.
Anlatamam
O ana kadar sakindim
Kendime geldim sanırım, ama içimden hiçbir şey yapmak gelmedi nedense
Satıcı hanıma emanetleri bıraktım ben biraz dolaşacağım sıcakta bozulmasınlar dönüşte alacağım diyerek bu etkiliğin ilk plak satışını gerçekleştirmiş oldum. Hayırlı olsun.
O kadar güzel şeyler vardı ki
Hamak mesela
O tırmanma yerleri
Langırt
Dart
Ama yalnızken pey keyifli olmuyor
Ne yapayım ne yapayım ilerledim. Baktım 2 bey uçurtma kurmaya çalışıyorlar mekan boş aslında ilk başta da oraya gitmek istemiştim ama 8 tane adam içinde git minderlere uzan olmazdı.
Baktım biraz daha hareket var çoğu mal taşıyor ben de hemen kuruluverdim minderlere…
Seyreyledim uçurtmaları uzun uzun…
Uzaktaki çocuklara baktım, muhtemelen civar semt den yani Kasımpaşa,Dolapdere,Alibeyköy çocuklarıydı .Ayaklarında terlikler illa da o uçurtmaları tutmak hatta uçurmak istiyorlardı.
Çocukluk ne güzel ne saf aslında onlardan her zaman öğreneceğimiz çok şeyler var.
Ailelere baktım kimi balon alıyor ,kimi oğluyla dart oynuyor kimi firizbi. Yanıbaşımda sahibi ile firizbi oynayan doberman.
O çocuklar annesiz babasız uzaktan seyrediyorlar uçurtma düşerse sahiplerinden evvel koşup getirmeye çalışıyorlar. Birbirlerine sesleniyorlar “Yakup ayrılma oradan uçurtma düşebilir”diyorlardı. Görev verilmemişti ama görev edinmişlerdi. Çocuktu onlar.
Benim bile çocukluğumda hayalini kuramadığım,kuramayacağım türde binbir renkli uçurtmalar.
Oturduğum minderin üstünde “ Ne İstersen İste Benden”diyordu. Kafamı kaldırdığımda güneşliklerde yine aynı kelime.
Yaw Alaaddin misin ? Süleyman mısın? Her neysen adın ne ise gel ve getir sihirli lambanı.
İsteyeceklerim birikti ama o gelene kadar dalarak “mutlu olmak istiyorum” dediğimi anımsıyorum ta ki bir beyefendinin “en güzeli yeri seçtiniz” demesine kadar.
Martı Uçurtma Kulubü yetkililerinden olan 2 beyden biri uçurtmayı kurarken bana böyle seslenmişti.
“Merhaba Hoş geldiniz”
-Merhaba. Kolay Gelsin.
“Hakikaten çok sıcak en iyisini yaptınız.Sonunda gölgeyi seçtiniz”
-Evet sıcak ama uçurtmalarda bizim zamanımızdan bu yana epey bir versiyon geçirmiş. Çocuklara bakıyorum ne kadar eğleniyorlar.
“Bunlar ne ki esas arabada çok değişikleri var ama yer uygun değil. Geçen hafta Hollanda daydık öyle bir alan ayırmışlar ki bize bildiğiniz havaalanı pisti”
-Serbest alan çok yani
“Evet evet derken çağırdılar pardon dedi ve gitti. Biraz sonra diğer arkadaşı ile birlikte yine koşuşmaya başladılar. İpi tutuyorlar, sarkıtıyorlar,çekiyorlar.
Aferin ne güzel iş yapıyorlar.
Hem çocukların hem büyüklerin ilgisini çekiyor.
Çocukluğumuzdan kalan en güzel hatıralardan değilmidir uçurtmalar…
Sıkılıyorum yavaş yavaş kalkıyorum.

Gün Güneş ve Gökyüzünden masmavi bir sema dan baktım İstanbul’uma
Haliç'in diğer yüzünden
Sevgi istedim
Mutluluk istedim
Barış istedim dünya ya
Müzik dinledim
Akşam üstü daha da güzel olur sanırım hele ki yazlık sinema var boşken gördüm güzeldi.
Değişik atmosferler
Ve bir daha anladım ki hakikaten şimdi ki gençler daha şanslılar.

Hiç yorum yok: