Hürriyet

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Bayramları Özledim...

http://facebookvideoindir.gen.tr/baris-manco-bugun-bayram-erken-kalkin-cocuklar.htmlhttp://video.ekolay.net/detay.asp?vid=55000000000012471&cid=40000000000017066



Çocuklar renktir…
Çiçek çiçek verirler sevgilerini
Ve de düşüncelerini
Ben de çocuktum ve çocuk olduğumu bilmeden çocuktum.
Gülümsemek istediğimde bazı anlara döner bakarım.
Moda deyim flashback yaparım hayata…
Ben küçükken de herkezin ki gibi çok güzeldi dünya.
Elbet arada bana gelen yanlışlar da vardı ama olsun hayat çok güzeldi.
Hele bayramlar…
Bayramlar da bir otobüs ile seyahat edebilmek, İstanbul dışına çıkmak da çok heyecan vericiydi.
Biz genelde anne tarafı sülalesine takılırdık yani dedemiz gezmeye çok severdi .
İyi ki de severmiş…
Maaile otobüsü tüm sülale olarak doldurduktan sonra daha otobüs şoförü henüz gaza belki 2 siz deyin 3. kez basmışken ananemin sesi ile yankılanırdı otobüs…
Tek tek isimlerimizi saymaya başlardı ananecim…
"Sandviç isteyen var mı ? Meyva ?"
En büyükten en küçüğe ve tabi şoföre…
Dedem kızar .Ananem “ne var ya hu ? Açıkmışlar dır İbrahim."der.
"Ne acıkması Güzide, şimdi sofradan kalkmadı, mı herkes", derdi.
Biz de otobüsün arkasında bu eğlenceyi zevkle izlerdik. Güldüğümüzü görünce de kızıverirdi canım ananem.
-Ne gülüyorsunuz doğru oturun bakiyim !!!
Otururduk, elimiz mecbur büyüktü onlar .
Sonra ne zaman Hereke yada Karamürsel’e yaklaşıyorsak ananem ve dedemin ipleri çözülürdü.
Otobüse binene kadar yaşanan, düğün derneği aratmayan hengame yerini tatlı tebessümlere bırakıverirdi.
Şoförde eğlenirdi bizimle sanıyorum ki “güle güle iyi bayramlar yine gelin” diyerek uğurlardı.
Önce Hereke ye gidildiyse orası ananemin memleketiydi yukarı Hereke ye doğru çıkardık ve doğru büyük teyzenin evine.
İşte o büyük Arnavut kaldırım taşları gibi yollar, tezek kokuları,köy çocukları, yeşil ya da mavi boyalı kapısı camı bir bakkal.
Şaşkın ama hürmet de kusur etmeyen komşular
-Aaaa İstanbul’ lular gelmiş diye gülerek bize koşarlardı.
Bayramlıklarımızla tur atardık köyde. Çok severdim oraları.
Hele köy evini.
Ahh yazarken bile içim gitti bir an.
Nur olsun mekanları
Ama duramazdım da keçi gibi her yere tırmanmak bakmak gezmek öğrenmek isterdim
.
Akşama doğru sofralar hazırlanır .
Rakılar kurulur
Kalabalık şen sofralar…
Biz mi görmezdik yoksa gerçekten mi yoktu , fitnesiz kıskançsız muhabetler.
Ardından oyun havaları konulur.
Büyük dayının oğlu çok güzel oynardı. Babası hemen onu kaldırırdı.
Babam da bana kalk derdi oyna …Ama orada utangaçtım işte. Beklerdim önce babamla oynayayım. O bazen beni kaldırır hemen otururdu .Çünkü sofra da rakı vardı ilerleyen saatler ben kurtlarımı daha da dökeceğim ve açılacağımdan çok kızardım. Sanki mecburdu adam yarım saat de olsa benle oynamaya ama işte çocukluk.
Bir bakardı bana, ne tatlıydı ne tatlı gülümserdi.
Eğlenirdik
Herkes sarılır ,birbirini çok severdi
Ya da biz çocuktuk öyle görürdük.
Hepsi ısrar ederdi evlerinde bizi ağırlamaları için.
Bayram ya da düğün o köy de yediğim ;düğün çorbalarını, etli yemekleri,pilavları ve hele hele zerdeyi hiçbir yerde yiyemedim.
Eski tad olmadığından değil yok yapamıyorlar. Yapamıyoruz. Hava başka…
Sonra ki günler dedemin memleketine karşı kıyı Karamürsel’e geçerdik.
Kıyı da Osman Amca’nın evinde bir masa kuruldu uzunlamasına off offf….
Ordu gelmiş gibi ne güzeldi.
Balıklar gündüzden tutulmuş.
Karpuzlar soyulmuş
Bu anlattıklarımı yengeme teyzeme ve anneme sormak lazım çünkü denizin tadını biz çıkarıyorduk.
Koyunlar bize bakar biz Amerikan üssüne yakın muhteşem yazlık da denize dalardık.
Öyle bir dalma ki dayımın beni uçurmasıyla az kalsın boğuluyordum.
[Benden yoksun mu kalırdınız yoksa iyi ki varmışmıyım bu yorumu :) size bırakıyorum ]
O gün bugündür deniz biraz bana farklıdır ama hala çok severim. Orası da başka bir hayat.
Ama yine de ben karacıydım. İlla bir ağaç tırmanılacak bir şehir turu yapılmalıydı.
Mürdüm erikleri yan komşunun ağacından aşırılmalıydı.
Sabahın ilk ışıklarında erkencik temiz havayla uyanılmalı tüm kuzenlerle bakkala gidilmeli 50 ekmek falan alınmalıydı.
Valla ne muhabbetler ne renkler dönmek istemezdik
Babam götüremezdi bizi pek çünkü eve bile geç gelirdi çoğu kez görevi nedeniyle onun için dedem bizim can simidimizdi.
Sonra şehirdeysek eğer, lunapark en büyük zevkimizdi.
Babamla çarpışan arabalara binmiştik de dudağım patlamıştı .
Babamda o çarpan gence küfür etmişti.
Ve dönme dolap…
Döndü zaman dolabı
Donduramadık derin dondurucuda yaşadıklarımızı ve yaşayanları...Hepsi anı kaldı
Maalesef…
Ve bugün bayram olsa
Yakında bayram olsa
Ben yine çocuk olsam.
Olsam da lunapark, otobüs, köy yerleri dolaşıversem
Çocuk ruhuma biraz daha çocuk katabilsem.Ne mutluyum ve ne şanslıyım ki böyle bir çocukluğum an da olsa yaşanabilmiş.
Selam olsun
Dağa taşa kuşa
Ve yaşatanlara...Işıklar olsun...

Hiç yorum yok: