Hürriyet

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Esip Geçme...

Ne güzel duygudur, deniz meltemi gibi eser,geçer
Bazen geçmez…
İçinde bir düşünce
Dillendiremezsin kendine bile.
Hal böyle iken susarsın,
Lal olur yüreğin…
Küsersin yine kaderine…
Ne güzel duygudur oysa deniz meltemi gibi eser,
Her zaman olmaz.
Belki bir mucize olursa eğer o da gerçeği
Tebessüm ettirtir sana,
Yerli yersiz düşündürür
Aklına düşürür.
Varlığına bir can daha katılır usul usul
Deniz susar…
Yağmur, yağar
Bulut susar…
Güneş, doğar
Yıldız söner…
Ay, parlar
Yaşamak, hayat …
Nefes almak iç içe.
Ne olacağını bilmeden öylece…
Zaman geçer ve gülmek istersin
Ömrü sonsuz olsuz tebessümlerimin diye dua edersin.
Eser, geçer kalan benim olsun.
Benim istediğim gibi;
Gerçek ve doğru olsun…

Bir varmış...Bir yokmuş

Dar vakitlermiş
Susmayan dillerin yürek acısı,
Varsay boş…
Varsay hiç söylenmemiş
Varsay hiç olmamış.
Güneş, batmış.
Ay, hiç doğmamış
Yanılmışsın işte.
Öyle ya,
Kuralına uymak gerek hayatın,
Yalnızsan yalnızsın
Çaresi yok
Yalnızsın…
Kimseye aldırmadan geçsin istersin
Yırtasın gelir her geceyi
Sabah erkenden doğsun
Yaz gelmiş, gitmiş…
Bir güneş bile çıkmamış.
Sen beklersin derin denizleri
Deniz başka sularla birleşmiş
Suyun rengi bile değişmiş…
Kış çoktan omzuna konmuş…
Dar vakitlermiş
Bir varmış
Bir yokmuş
Gün, doğmadan uçmuş yok olmuş…

Bir Valiz Bin İnsan

Bir valiz Bin insan


Bir valize sığdırılabilir mi bir sürü yaşam.
Yeri geldiğinde tatile giderken bile eşyalarımız sıkıştıramazken hangi hayatları tıkış tıkış doluşturabiliriz bir Eminönü valizine…
Bu fotoğraflar gösteriyor ki öyle tıkış fıkış falan da girmemişler, bir gün birinin açacağını ümit ederek oraya saklanmışlar…
Valiz dedim de nişan bohçam için en güzeli olsun diye eniştemle kapalıçarşıyı alt üst etmiştim nedeni ise su geçirmez olsun diye. En güzeli olsun diye.
Eniştem sonun da isyan etmişti.Çok komiğim ben hakikaten am iyi ve özel olsun istiyorum ne yapayım ben böyleyim:)

Nerede kalmıştık?


Fotoğrafları çok severim oldum olası artık genetik midir(babamdan) kendimle ilgilimidir orasını bulamıyorum ama çok seviyorum.
Aslına bakarsanız hayatlar sessizce orada yaşamaya devam ederler esasen insanlar onları bırakıp gider…
Kardeşimin yurt dışından kızı varınca eve, onun isteği benim isteğim ile bütünleşince hazır birkaç gündür aile olmanın tadını çıkarırken o valizi çıkarıverdik gece yarısı.
Çünkü onun 19 dolup 20’sinden gün alacağı bayram günü bir slayt geçiş yapacaklar.
Eee bende gaza bastım biraz tabi…
Bir valizcik mi diye kendi kendime seslendim.
Benim fotoğraflarıma bakmak isteseler ki, ben bile istesem aradığımı kolay kolay bulabilmem mucize çünkü yaklaşık sanırım 3 yada 4 bildiğiniz büyükçe bir koli içinde saklı benimkiler…
Valizi açıyoruz; bir valiz de bin hayat...
Kayınavalide’nin hayatı.Kayınpeder’in onların akrabaları ,çocukları,torunları
Bir onlar kadar karşı tarafın
Neyse sıra bize de geliyor
Ama dikkat ediyorum fotoğraf düzenini yapmaktan ve fotoğraf çekmekten bir sürü etkinlikten eksik kalmışım ve benim kadar hevesli olan da çıkmamış ki ben es geçilmişim. Kendimi görmek istedim,nasıldım ne şekildeydi saçlarım ya kıyafetim,mutlumuydum gülüyormuydum yoksa yüzüm asıkmıydı, kayıptım o zaman da aslında anı yakalayan bendim ve yoktum.
Dahası o küçük çocuk benim olduğumu da bilmiyordu orada, kimse de söylememişti.
Kayınvalide’nin ameliyat sonrası geçmişte yakaladığı görüntüler onu duygulandırmış, bana anlatmaya başlamıştı yaşanmışlıklarını.
Nedense herkes benimle yaş sınırı olmaksızın mazisini paylaşır ve ben seve seve dinlerim.
Eski günler..Eski hanımefendiler.Hilafsız, tartışmasız çok güzeller. Makyaj aşırı değil,saçlar konuşuyor, zerafet konuşuyor. Gözlerimin önündeki anam fotoğraflara bakınca ne kadar da küçülmüş…Ellerimde kaybolacak sanki.
Ya bu iki kız çocuk dans eden biz miyiz kardeşimle.
Aman Allah’ım 10 yıl önce düğünde göbek atan da ikimiz miyiz. İlk fotoğraf ne kadar saf.
İkinci büyümüş almış gitmiş gözler dışında ifade aynı.
Ben yine cinpirik bakıyorum.
Ailenin büyümeyen haşarı çocuğu.
Ama kayınvalide diyor ki: “ off beni nerelere götürdün bu valizle “
-Tabi iyi ki geldim değil mi renk oldu işte
Hıım… diye valla öyle diyor.Yine gel, hep gel.
Kimse bilmez bazen, kendi beden valizimizde neler yüklendiğimizi gülümseyrek neşe veririz etrafa.
Etraf memnun yeter de artar bile kalan üç günlük ömrümüze.
Yeğenim ise herkese bir şey almış kendince
-Ahh kıyamam canım kızım neden harcıyorsun paranı…Aaa üstünde Broadway yazıyor bunun.
*Eee bilerek aldım Teyzem senin için diyor.
Dün ellerimde doğmuş bugün bana ilk maaşı ile hediye almış üstelik tarzımı bilerek. Kİme çekmiş acaba ?
Ağlarsın yapacak bir şey yok
Sonra fotoğraflara bakarsın
Dün, ellerinde kokusunu içine çektiğin ve onun için en güzel düşler istediğin prensese
Kimselere anlatmazken iki gündür macerasını kahve falı bahanesi ile bana anlatıyor sonra bir masaya geçip kardeşimle onu dinliyoruz, Amerika’da yaşadıklarını…
Canım yaw ne kadar olgun
Ne kadar bana benziyor huyları…
Umarım şansın da güzel olsun
Senin de bir valizlik saltanatında, açtığında hem duygulandıran hem de gülümseten anıların olsun.
Yarım kalan hiçbir düşün kalmasın…
Ömür dediğin nedir ki; dünya sarhoşluğunda…
Biraz tebessüm biraz aile meclisi. Yalan yanlış fark etmez.
Bir huzurdur aileler… Saklanırlar bir valiz de sarılmış fotoğraflar o hane de bulunan herkesin tek tek anılarına…

27 Ağustos 2010 Cuma

Bencil Ol...

Ben,hiç bencil olmadım
Her ihtimalde olmadım
Olamadım
Başkaları ve onların mutluluğu hep önemli oldu
Neden mi böyle oldu bunu bende bilmiyorum
Şunu biliyorum ki bu sabah dilimde uyandığım türkü ile
“bencil ol”
İste
Talep et
Hep yardım
Hep vefa
Hep bekle
Sonrası hep cefa
İşte aldın terzi hanım boyunun ölçüsünü yine.
Hadi bu sabah da en azından bir gün olsun zonklayan ayakların, tutulmuş boynun,kramp giren bacağın ile bencil ol.
Umursama
Omzuna mı çarptı giderken adam
“ö…”daha öğrenemedin mi yolda yürümeyi de
Gerçi bu bencillik değil ama de
Kendine bak
Bu sözü dibe vururken dostlarım söylerler biraz dinlerim istemeden duyamam bir müddet sonra..
Neden mi böyle oluyor bunu bende bilmiyorum
Şunu biliyorum ki bu sabah dilimde uyandığım türkü İle
Kendi bestelediğim Türkü ile;
“bencil ol”
İste
Talep et
Hep yardım
Hep vefa
Hep en iyisi olsun
Hep herkes mutlu olsun bende olurum nasıl olsa
Olmuyor gülüm olmuyor
Herkes sadece ve sadece
Sadece kendini düşünüyor...
Kış ayazında yine çıplak kaldın işte
Sen ,iyi simi beni dinle…
Bencil ol
Olabildiğin kadar ol.
Yarın da şımar
Güzel oldun da ne oldu…
Çirkin ol
Bu sabah bencil ol

Ay Konuşsun...

Dolunay var bu gece…
Ay, tüm ihtişamıyla inivermiş üstümüze
En yakın dostum yanımda, oturmuşuz şöylece eski üstü açık chevrolet’in tepesine.
Üstümüzde yıldızlar
Bana mısın demiyor aldırmıyoruz zamana,
Kaybolup giden veya bizden çalınanlara…
Arkamızda bu gece bekçisinin nöbete geçmeden önce ıslattığı çimler.
Karanlıkta bir var bir yok gibiler.
Bir tepenin üstündeyiz.
Altımız deniz
Ay öyle güzel vuruyor ki denize…
Biz unutmuşuz zamanı
Mekanı seyreliyoruz.
Arabada 60’ların müziği hafiften mırıldanıyor
Sessizliğin sesini seviyoruz ikimizde…
Dalıyoruz manzaraya denize doğru gözlerle
Tatlı tebessümlerle
Yavaş yavaş anlatıyoruz
Usul usul saygıyla dinliyoruz.
Özlemişiz böyle manzaradan öte insan gibi konuşmayı.
Saatler geçiyor biz aldırmıyoruz
Dayamışız başımızı kollarımızın arasına, seyreliyoruz alemi
Öyle ya hep alem mi seyreyleyecek bizi.
Araba da bir küçük konyak
Ne de güzel yudumlanıyor sıcak sıcak…
Sabahın dördü olmuş kime ne.
Ne güzel bir gün
Ne güzel bir manzara…
Araba mükemmel, biraz dan yazlık sinemalar kadar keyifli çaylarımızı alacağız Emirgan’dan…
Sabah altı olmuş
Gün doğuyor aynı tepeden
Ne güzel insanın dostu olması
Aynı duyguları paylaşması
Gereğinde art niyetsiz açıldığı
Omzuna başını koyabildiği
Merakla o konuşurken dinlediği
Hey güzel İstanbul,
Bir manzaradan gönlüme doldun
Yokluğunla huzur buldum…
Varlığında yok olurum…

Aferin Sana...

Saat akşam dokuza geliyor bugün kapıdan girdiğimde
O kadar yorgun ve bitkinim ki
Sorsanız ortada bir şey yok
Yetmez miş gibi 15.000 adet toplantı tutanaklarının ayrı ayrı fotokopilerini çekmek için uğraşırken; bunları yaparken uçak rezervasyonu nu yanlış almışım .Karşı taraf nasılsınız ? soruma hiç iyi değilim diyor…
Valla bende öyle en az üç kişinin işini bir kişiye yaptırırsanız hali bu
Ya benim halim araba bulamadığım için üç vasıta ile artık vücudumu taşımak istemeyen ayaklarımın üzerinde; üstelik iki gündür bilfiil sabah 8:15-19:00 ayakta durmaktan doğum yapmışçasına ağrıyan belim ile çıkıyorum merdivenleri.
Lokma atacak halim yok, bu yazıyı da her zaman ki gibi rahatlamak amaçlı yazıyorum.
Kapıda… Tatataaammmm
Beklenen şarkı
Pardon beklenen kağıt

İş yerinde dün bir şeyler oldu neyse artık sade benim meselem
Üstüne bu
Üstüne diğerleri
Üstüne diğerleri
Ben artık cidden uzaklaşmak istiyorum
Nasıl olsa beni tutan yok
Hiç kimse yok…
Şu an omzumu koyacağım kimsenin olmadığı gibi
Her şey yalan dolan hikaye
Herkes kendi çemberinde tur aleminde.

Sıfırdan başlamak için hiçbir engelim yok
Yeniden başlamak için biraz umut lazım
Kağıtları aldım şöyle bir baktım
Bu mudur ?
Bu kadar mı bıktın,yıldın,usandın
Bu kadar mı zulmettim
Bu kadar mı kötüydüm
Ben neydim ?
Allah aşkına hiç mi akıl veren de yok sana
Yazık…
Beni kütüğünden siliyorsun da gönlünden silebilecek misin peki ?
Ah canım, bunu da anlayacaksın ama artık nafile
Beni bu hallerde bıraktıktan sonra her şey bahane,
Ne bu iş ortamını hak ediyorum
Ne bana sunduklarını
Hayat, ben mutlu olmak istiyorum
Sana son kez kafe de söylediklerimi de yuttum, tüm sözler gibi.
Artık gönlümden dilime gelse de onlar da öldü
Bu son gelen not ile birlikte.
Ne yaptın sen böyle ? Farkında mısın?

Sana gelince
Ne oldu şimdi ?
Mutlu musun?

Mutlusun
Aferin sana

Bana aldırma…Aldırma.
Aldırma gönül aldırma …
Ben bu şarkıyı yıllar önce ezberledim…
Eyvallah …

26 Ağustos 2010 Perşembe

Olmuyor...

Dünyada hiç bir şey de gözüm kalmadı.
Bir doğru insan dışında.
Zor mudur “insan”olmak.
Lazım mıdır art aramak
Namussuzluk
Şerefsizlik
Hile
Yalan
Dolan
Dümen kırma duruma göre…
Neden insanlar oldukları gibi olmazlar.
Çok değil 15 gün oldu 4 gün uzaklar sonrasında bir daha kanaat getirdim ki acil bir sihirli lamba bulmalıyım veyahut sayısal oynamalıyım.
Zor mudur Allah aşkına insan olmak.
Doğru adam ve doğru kadın olmak…
Doğru yürümek ve doğru bakmak
Doğru söylemek ve doğru cümlelere tercih etmek
Doğru olmak ya da net olmak
Öyle gördük biz büyüklerimizden; ya olduğun gibi görün,ya göründüğün gibi ol.
Olalım ama olmuyor
Bu insansılara hiçbiri uymuyor.
Gönül bunlara katlanamıyor.
Ver elini diyor terk-i diyar et,burada ne işin var.
Elbet bulursun düşündüğünü ve elbet mutlu da olursun.
Sen, insansın
Hürmet eden,sayan,seven,değer veren,değer bilen,saygılı
Ama olmuyor
Bu dünya başka bir dünya
Bana hiç mi hiç uymuyor…

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Oysa...

Karışığım karmaşık,
Sarmaşık çiçeği gibi dolanmış her şey birbirine çözülmüyor bir türlü.
Tam siliniyor her şey;
Üç adım atıyorum ileriye.
Sonra bir şey oluyor dönüyorum, iki adım geriye.
Bakıyorum,
Aslında hala yerli yerimdeyim, komple.
Oysa ne güzel düşlerim vardı.
En güzel serenatların gölgesi kadar net düşüveriyordu piyano sesleri yüreğime.
O kadar iyi duyuyorum ki.
Bilmiyorum bu şarkıyı
Söyleyemiyorum…
Oysa en güzel mutluluklar da benim de payım var
Onlarda biraz da hakkım da var.
Biraz deniz biraz kum
Biraz orman biraz toprak
Biraz su biraz yağmursam
Biraz kış biraz karsam
Duyabiliyorsam hayatı
Neden hala yerimdeyim
Neden hala şu koltukta aynı diziyi izlemekte aynı saat de yatmaktayım.
Kimler için neleri göze almışım,
Kendim için ne yapmıyorum.
Listeler diziyorum peşi sıra ,
Yapamıyorum…
Her şey yerli yerinde
Eski konakların içleri gibi;
Her şey hep aynı
Monoton bir zaman silsilesi
Üç ileri
İki geri…
Oysa…

Birde Bana Sor...

Bana unut diyorsun,
Neyi unutmamı istiyorsun?
Adımı,
Kendimi
Seçimlerimi
Hayatımı
Favorilerimi mi
Neyi?
O zaman ben, ben olamam ki…
Zaten gitmiş benden istemeden gidenler;
İnan şaşırıyorum kendime
Neydi isteklerim, nerede hırslarım
Tutkularım…
Kaybolup gitmiş karanlıklar ülkesine
Işıklar yanıyor gecenin karanlığındaki sokak lambalarında,
Bir bir kapanıyorlar sabaha ermek üzere tüllerde peşi sıra
Yarının yorgunluğu bu geceden düşmüş biz gibi ruhlara…
Evlerin kiminde telaş
Kiminde çay partisi var şimdi.
Erol Evgin’in şarkısındaki gibi:
“ Bir ben sessiz
Bir ben çaresiz
Bir ben kimsesiz”
Bana unut diyorsun
Neyi unutmamı istiyorsun?
Diyorum ki sana :
“Gel sen ne çektiğimi birde bana sor
Evlerin ışıkları bir bir yanarken
Bende ki karanlığı birde bana sor”
Sor …
Neyi unutmamı istiyorsun?
Neyi unutmalıyım?

24 Ağustos 2010 Salı

TikTak...

http://www.videoizletc.com/musicvideo.php?vid=f19877 Erkin baba Öyle bir geçer zaman ki

Bilmiyorum kaç bahar geçmiş,
Yılların süpürülüyor belediye çöpçüsü tarafından mütemadiyen her sabah…
Her gece bir kucak dolusu yalnızlık.
Her sabah bir tuhaf burukluk
Büsbütün karanlık…
Güne bakan çiçeklerini dost edindim bu aralar…
Tılsım alıyorum onlardan, ses veriyorlar “aldırma” diyorlar…
Aldıracak bir şey yok,
Yaşıyoruz biz payımıza düşen dakikaları
Tik tak yağmur
Tik tak bulut
Ne zaman saate baksam farklı bir boşluk
Değişmeyen tik taklar da zaman dursun istiyorum,
Dondursun biri
Şoklasın beni…
Sel yemiş gibi kıyıya vuruyor hayat beni.
Kumlara tutunmuşum, kaya değil ki kayıyorum
Tik tak işliyor zaman
Ellerimle öldürüyorum hayatımı
Tik tak geçiyor zaman
Senin istediklerin sende değil
İstemediklerin …
Tik tak geçiyor
Gün
Gece
Boşluk
Ve
Ve
BİR GARİP YALNIZLIK…

Büyük harfle yazdım . Eninde sonun da o da bitecek çünkü…
Tik tak değişiyor zaman…
Hadi, güldür artık beni.

Ey Dost...

Seneler akıp gitmiş
Sular durulmuş,
Diyor ki dost :
“ Seneler beni rahat bırakın” yazını okudum her satırında adeta kendimi buldum. Zihnimi mi okudun. Neden biz böyleyiz. Bir yerlerde kaldık.
Bu yıllardan sıyrılamıyoruz. Neden hasretiz geçen yıllara. Neden sırtımızda taşıyoruz hala.
Nerede eskiler…Özler oldum; eski bir dostu,eski bir sevgiliyi, eski bir komşuyu…Oysa ki onlar değişti. İnsanlar değişti. Bu yaş alımları bizi çarptı mı ? Dostlar değişti yanımıza kar kalan iki, üç vefalı dost varlığı ve kelamı. Bize ne oldu?”

Ey Dost:
Bize bir şey olmadı esasında
Masumduk hepimiz bir oda da bize bırakılan hayallerle yumuk yumuk oynuyorduk safça.
Zamana mı sıkıştık, odadan mı çıkmak istemedik hangisi henüz ben de çözemedim ama her şeye rağmen yitiremediğimiz güzelliklerimizle nefes alıyoruz.
Farkımız bu…Ne mutlu biz ve biz gibi olanlara.
Sen ve ben gibiler
Hala bir denizden umutlu
Papatyadan mutlu
Bizim için hala barış var dünyada, olması gereken o.
Şu an bizim büyüklerimizin bizlere gösterdiği hayat odası içerisindeyiz odanın camı da dışarısı da onların anlattıkları ve bizim küçükken görebildiklerimizle sınırlı.
Nereye bak sak , nereye bir adım atsak oradayız.
Orada, onlardan her şey var. Aradığımız her şey…
Ama kasırga öncesi gibi usul usul karanlıklar çökmeye başlıyor ve camdan görebiliyoruz sinsice inen gölgeleri.
Teknolojinin getirdiği yokluğu.
Tutkunun dansı Tango da değil bu, yalnız çarpışan ruhların son nefesleri.
Ya kapılara ya duvarlara çarpıyoruz
Kapıyı açmaya korkuyoruz
Çünkü bize bu hayat gösterildi ve bu hayatı gerçekten biliyoruz; küçükken bizde içindeydik hayal hiç değildi.
Bu hayallere yazlıklarda ,okul sıralarında,yazlık sinemalarda,ev gezmelerinde; kafanın boş olduğu her an da kendi hayallerini de ekledin.
Ekledik… Ama olmadı. Olmuyor.
Ey
Dost:
Herkes değişti diyorsun, haklısın onlar teknolojiyi çok çabuk kabul edebilenler.
Dikkat et çevrene ; kim en son çıkan telefondan haberdarsa bil ki o en bencil ve günü yaşıyor ana babasının bıraktığı masal odasından çıkalı yıllar olmuş. Değişim kaçınılmaz yalnız… Sen, değişmediğin müddetçe.
Sen, sen olmalısın
Korkma usul usul adımlarını at yarına, geleceğe…
Biliyorum,
Ne doğan güneş eskisi gibi ne yediğin meyva sebzenin tadı bu.
Çocukluğun güzellikleri dantel gibi rüyalarını süslemiyorum biliyorum.
Her şey değişti birtanem.
Değişim dünyanın kaçınılmaz yazgısı.
Yaşlar bahane. Gönlüne ruhuna bak sadece.
Neler ettin neler kattın ömrüne
Kaç kişinin gönlündesin
Düşün (Allah gecinden versin) kendi cenazeni şimdi şu an.Evet evet şu an kimler var. Kimler ağlıyor? Kimler muhabbette ve kimler suskun.Kaç kişi ? Eşin, çocuğun dışında kaç kişi…
O suskunlara bak iyice.
İşte onların ya söyleyemedikleri var sana ya da söylemiş olduklarını biliyorlar.
Yani seni sen gibi sevmişler…
Kaç kişi ?
Bir kişi bile kar merak etme.
Ey
Dost :
Dostlar bir yere gitmez,
Ailenin sana verdiği masal odasında oluşturdun onları; iyi günde kötü günde…
Daima sevgiyleee
Karıştır eski defterleri, karıştır eski şarkıları
Düşün büyüklerimde bu yaşta benim gibi diş ağrısı çekiyorlar mıydı .Onların ki de biz gibi sancılımıydı ?
Kesin …
Çünkü yürekleri sevgi doluydu.
Net olan şu ki dost:
Kendine bak, ayna da yüzünde ki ve ellerinde ki çizgilere hatta dilini çıkar üzerinde ki şekillere bak.
Sen, farklısın
Yaradan özendi ve istediği için buradasın
Her şeyi tatman için gönderildin, değişimin başladı usul usul çık kapıdan korkma sakın.
Ailenin sana verdiği tüm donanımlarla top yekun her şeyin üstesinden gelebilirsin.
Etrafa aldırma, her kasırga öncesi rüzgarın süprüntüleri onlar…
Oyun bitince;
Her piyon aynı kutuya eninde sonunda girecek
Sen, bir tanem yalnızca gülümse…
Ve dostunun seni hiç unutmadığını hatırla…
Biliyorsun, susanlardan biri benim…
Aldırma hayatı doya doya yaşa
Gün,güneş,yıldız,deniz,mehtap ve her sabah yolda karşılaştığın göz göze geldiğin her kişi esasında sana senin varlığını haykırıyor yaşıyorsun diye.
Yaşa doya doya
Onun için okuyorsun bu yazıları da
Sen de söyle içinden şimdi,
Ne mutluyum ; eski ve yeni günlerimle
Yine yine yeniden sevgiyleee
Duydum
Dost…

İyi ki sen de varsın
Sevgiyleee

22 Ağustos 2010 Pazar

Seneler...Beni Rahat Bırakın.

Seneler…

Seneler akıp gider deriz ancak başlı başına hüküm süren ömrümüzde kendinden başkası değildir.
Giderken bizi de götürür kuyruğunda.
Kuyruklu yıldızdır hepimizin hayatı; biraz acı biraz tatlı.
Dün kardeşime gidecektim annem orada biraz başka hasta ziyaretleri vesaire derken akşam üstü hadi sende bizimle gel eski yazlığa gideceğiz dediler.
Benim de hem mahallemden hem onların vasıtası ile tanımış olduğum dostlarının doğum günü sebebiyle.
Değişiklik olur hava alırsın muhabbetleri.
İftar daveti de artı bunun yanında.
Hayırdır inşaAllah ramazan mı gelmiş yazısından sonra peşi sıra davetlere katılmaya başladım.
Hepsi başka keyif hepsi başka bir renk…
Gittik Silivri’ye eniştemin bana dinlememem için koyduğu 70 li yılların yabancı pop şarkıları eşliğinde.
Yolda ve orada sofra da otururken bahçede cirit atan çocuklar dikkatimi çekti.
Öylece baktım onlara uzaktan.
Sonra iç sesim biraz yükselmiş demek ki evet haklısın cevabı geldi.
“ Biz burada kaç çocuk gördük okula başladı büyüdü hatta evlendi buranın değişmeyen tek şeyi çocuklar onların havuz heyecanı, bisiklet telaşları sabahın altısında ki koşuşmaları, gecenin bir vakti kavga edip ağlamaları”…
Kardeşimin sattığı yere hiç geçmedik.
Seneler geçiverdi gözümün önünden dedemin bahçesine diktiği kiraz ağacı geldi.
İlk bu yazlığın alınışı, babamın tebessümü.
Kalabalık bir iftar sonrası havuz başına inip doğum gününe geçiverdik.
Yaş alımları burada ki kayıplar da aynı zamanda geçip giden ömrümüzün faturası gibi gözümüze sokarcasına bırakılı veriliyor hafızamıza…
Değişik bir kutlama vardı modernize olmuş.
Bir yaşında slayt gösteri falan.
İlk kez o an çocuk istedim. Yıllardır içimde susturduğum çocuğu o erkek çocuğunun pastasında canlandırıverdim.
Hayalim oydu; kumral saçları yandan ayrılmış afacan bir can.
Adı bile hazırdı. Nereden geldim şimdi bunlara…
Sonra ayın denize vuran imzası şavkın gücü ile dalmış gözlerim beni havuzun dipten gelen ışımasına çekti.
O doğduğunda yaklaşık yirmili yaşlarıma denk geliyor… O şimdi yirmi mi olmuş.
Vay be !
-Teyze teyze teyzem…
Peşimde küçümen bir kız çocuğu.
Ne çok severdi beni
Eee kolay mı; ilk gözünü açtığında beni gördü.
İlk altını ben temizledim.
İlk göbeği benim ellerime düştü.
İlk kucağıma annesinden evvel ben aldım.
Doktorlardan sonra onun için dileklerimi ilk ben söyledim gözlerine bakarak Yaradan’ dan
Her yerde peşimdeydi.
Şimdi uzaklarda…
Güzel kızım şimdi Amerika’da . Dil eğitim amaçlı çalışmaya gitti iki ay oldu ama öğrendi sanırım anyayı konyayı.
Biraz bana benzer.
Bayram için gaza basmışken başka planlarım vardı ancak onun gelişi erkene çekilmiş.
Ve onun 20. yılı
Yirmi yaşına basacak Allah nice ömürler güzellikler ile nasip etsin de, dile kolay 20 !
Ve o bu sene ilk oyunu kullanacak
Evet yada Hayır…
Seçimleri de öyle değil mi hayat da insanların; evet ya da hayır, ortası yok….
Zaman ellerimizden gerçekten akıp gidiyor …
Nerede benim kundaklı prensesim
Nerede hayallerim
Sanırım yaşlanıyorum…
Ya da seyahat de gördüğüm ve hanım teyzenin de doğruladığı gibi yapraklar düşmeye başladı.
Yani sonbahar gözüküyor…
Ömrümüzün son demi…

20 Ağustos 2010 Cuma

Hangi Kapı Ne Zaman Çalınır Kimse Bilemez...

Kapı kapı dolaşıyorum yolları…
Ne güzel, “ramazan mı gelmiş”derken arkadaşlar çağırıyorlar.
Kapıda bekliyorlar.
Otobüsten inerken o yolu yürümeye karar verdiğimde yol arkadaşım “dikkat et abla tinerci falan vardır” diye endişeleniyor benim için.
Pembe pembe tek tek taşlarla bezenmiş kaldırımlarda ilerliyorum.
Kapılar çok hepsinin anlamı ve hikayesi mevcut tarih sayfalarında.
Hepimizin mevcut hayatları,yaşamları gibi.
İlk durak Mevlanakapı.
Hala eski, hala o gizemli haliyle harap ve yoksulluk kapısı gibi duruyor.
Bu semtin özelliğinden mi denize yakınlığından mı bilinmez her kapının karşı çaprazı mezarlık.
Uzun zaman olmuştu buradan geçmeyeli.
Sol tarafta işlenmiş tarlaları üzerinde ürünlerini devşirenler, toparlayanlar yarın ki Pazar için tasnif edenler.
Kaldırıma tezgah kurmuş esnaf ve onun malları için ıslatmış olduğu kaldırımlar…
Herkes oruçlu yada olana saygısı hala var olduğundan esnafların ellerinde sigara yok.
Birden hafiften bir koku sarıyor benliğimi.
Tanıdık bir koku
Fesleğen bu.
Hani besmele ile ellerisiniz ya kararmasın diye büyüklerimiz öyle tembihlemiştir.
Bu rüzgar getiriyor kokuyu saçlarımı severken,
Kafamı kaldırıyorum eyvah yaklaşmışım burası da maalesef Silivrikapı.
Kapıların en acısı…
Ana kapısından girerken direkt karşıya geçtiğim için mazide solda yer alan çay bahçesini ara ara anımsarım ama Topkapı istikametinden girince ve yol boyunca aile büyüklerinle; kuzu kulağı,tere…bilumum yeşilliği topladığın bu alan geçmişin izlerini çoktan silmiş götürmüş o güzel anılardan ufak kalan kırıntı parçacıkları bizim yaşayabilme umudumuzun birer simgesine dönüşmüş gibi.
Evet, sol da yer alan çay bahçesinin hemen hizasında mevcut yatırı görür korkardık burada oturuyoruz ama ya bir şey olursa diye.Çocukluk…
Çay bahçesi tam da mezarlığa karşıydı ama biz ne mezarlık farkındaydık ne de ellerimizle,gönüllerimizle,canımızdan can koparak ve mecbur bir vazifeyi isteyerek yapma gayretiyle ellerimizle onları bırakacağımız yer olacağını bilmeden.
Bilmeden yudumladık o sade gazozları… Mahallede oynayacağımız oyunların hayallerini bilmeden kurduk…
Burası Silivrikapı…
Ah fesleğen ne olurdu biraz geç giriverseydin aklıma burnumdan o eşsiz kokunla da beni hüzünlendirmeseydin. Ne olurdu hiç bakmadan, fark etmeden bir kez olsun geçebilseydim. Bir kez olsun…
Büyükannem
Kardeşim
Kayınvalidem
Birçok akraba,dost,arkadaş…
Ve Babam burada istirahat de …
Ama babam sesleniyor bana…Duyuyorum ara ara konuşuruz.
-Nereye böyle
Arkadaşlarla buluşacağız iftar için davet ettiler.
-Çok güzel olmuşsun, yeşil çok yakışmış
Çok teşekkür ederim babam sende çok seversin bilirim yeşili
-Ama dikkat et sakın geç kalma,gerçi yürümesen daha iyiydi Topkapı dan buraya ama olsun sen yine de işini bilirsin, ben sana güvenirim bilirsin.
Bilirim babam bilirim.
Annemle de gittik biliyorsun.
-Evet tabi iyi yaptınız ama çok tatlı olmuşsun güzel kızım…
Besmele ile saçımı okşardı bazen duyardım bazen duymaz çoğu zaman güzel kızım, akıllı kızım derdi saçlarımı okşarken,işte o besmele o fesleğen kokusu yaktı içimi.
Kavurdu içimi yine…
Burası Silivrikapı karşı yolda ki mezarlıkta ve sahildeki denize yakın yerde benim canlarım var. Maalesef… Ve ben onlara hasret…
Yoo ağlamayacağım duamı okuyup geçeceğim bayrama yakın kapı dibine yerleşen Çingene gülcüler de yok.
Ne kadar sessiz ve sakin burası.
İftar huzurla çökmüş kaldırımlara…
Belgrat kapı.
Kapıda böyle yazıyor niye “t” ile bitmiş ? Benim bildiğim Belgrad olmalı yani öyle sanıyorum. Ayrıca neden adı bu ?
Bu kapıya yaklaşınca çocukluğuma denk gelirim her ne hikmetse .
Bir bayram cümle aile bir milli bayram kutlamasına gitmiştik.
O zamanlar tüm aileler böyle caddeler koşar,coşar herkes alkışlar,ellerinde bayrakları sallarlardı.
Şimdi herkesin duyguları gibi hatta yaşamları gibi sus ve pus…
Ölü bir deniz gibi bayramlar.
Dalgalanmaya korkar halde.
Bu kapıdan çıkıp bir iki dakika sonra beni korkutan şeyi gördüğüm ilk andır.
Kalaşnikof’ u dayasan anlıma bu kadar korkmam, tanktan korktuğum kadar.
Çocukluğumda bu bayramda geçerken gördüğüm üzerinde askerin selam verdiği, karşı kuvvetin gitma ihtimalini düşündüğünde vatan topraklarının esas bu an da fethedilebileceğini yani teslimiyetin aleti bence. Silahtan daha kuvvetli bitiş noktası.
O tangur tungur eze eze kaldırımları geçerken ve en güçlü depremden daha şiddetli sallantı yaparken ruhun içinden defalarca “Allah’ın vatanımı koru,bayrağımı,askerlerimi,toprağımı eksiltme”der. Ben öyle derim o andan beri.
Ciddi kokutur beni tank sesi ve kuvveti.
Her yer araba ışıklardan geçebilmek mümkün değil ama geçiveriyoruz.
Sağ da çok güzel bahçe içerisinde bir mekan tutmuş arkadaşlar.
Kendimin uğraşmadan bir yerlere çağrılması güzel duyguymuş.
Galiba yaşlanıyorum uğraşmaktan yorgun olduğumu hissediyorum. Artık koşmak,kovalamak değil dingin huzurlu bir yaşam istiyorum.
Yeşil çimenler üzerinde beyaz sandalyeler, yerde kurbağalar,ilerde ördek kardeşler,gölet ve su sesi.
Upuzun bir masa hınca hınç namı nimet dolu.
Üzerinde dans eden arı kardeşler
Allah olmayanlara da dolu dolu nasipler versin.
Afite,sağlık ve huzurla bereketli sofraları olsun.
Arkadaşlar tek tek düşmeye başlıyor.
Gerçekten eşi de kendiside efendi arkadaşlarımdan birisi de ilerleyen zamanlarda geliyor bu kez ilke kez gördüğüm bebeği ile.
Canım yaw sen hangi ara büyüdün, dün değimliydi tez için İngilizce tercümeler yaptığın an.
Eveli gün değimliydi düğününde biz kafadarlar Fenerbahçe Marşı çalıp düğün misafirlerini şaşırtmıştık.
Kombine almışsın ama keşke düşünseydin bir kez daha.
Fal mı bakayım.
Canım falın falanmış ama bakalım bakalım
Gecenin ilerleyen saatleri
Korkuyor musun benden hepsi çıkt mı iyi valla hadi bakalım ama canım benim sen güzel insansın Allah da istediğin her şeyi sana verecek hissediyorum.
İtalya'ya mı gitmek istiyorsunuz bayram da hadi bakalım... Valiz de yer varsa beni alın bari.
-Olur prensese sen bakarsın dermişiz
Aaa seve seve bundan güzel aşk olur mu? Prenses ve İtalya. İkisi birlikte.
Allah yolunuzu açık etsin.
Ne güzel bir çift,kucaklarında prensesleri arabalarına doğru yola koyuluyorlar.
Biz de tek tek yollara düşüyoruz.
Kimi yalnız hanesine kimi bekleyenlerine…
Gökten üç elma düşmedi sofra hazırdı çağrıldık icabet ettik iyi ki de ettik.
Ne kadar vaktimiz var bilmiyoruz…
Hangi kapı, hangi karşı daki mezarlık deniz var mı yakınında ama biliyoruz ki geçip giden ömrümüzün son güzel anlarıdır; ne katarsak, kar yarınlık…

Bitsin Herşey...

Ah yalnız kalacakmış gönlüm.
Ne fenaymış, yalnızlık.
Gecenin dar vakti
Gündüzün esintisi derken,
Günler peşin peşin gölgen gibi değil arkadan direkt yüzüne vurur gerçekleri…
Bir muhabbet de oturursun, alırsın bir dostun bebeğini avunursun.
Bakarsın onların hayallerine
Geçip giden gerçekleşemeyen kendi düş trenlerine...
Ah ne fenaymış yalnızlık yolculuğu
Damardan ince ince girer,
Bak,
Caddeler karanlık,
Her yüzde bir tanıdık, bir merhaba ararken
Düşersin yine düş kırıklarına
Kalırsın yine ağlayarak merdiven boşluklarında
Evinin duvarlarından sökülüp alınmış fotğraf çerçevelerinde
Ağlarsın usul usul...
Çile odalarına gerek yok sen de ki bu kader varken
Doldur gönlüm çaresiz günlerini
Sen mi istedin?
İstemedin yada istedin ne fark eder.
Yaşadığına bak !
Neler istediğine ve neler yaşadığına
Yanıyorsun işte
Bile bile
Göre göre
Birinin arzusu, seni boğuyor yavaş yavaş
Kimin umurunda ?
Hiç!
Hiç kimsenin…
Ne kalkan en son tren bu
Ne gemi
Ne doğacak güneş
Ne batacak ay
Ah ne fenaymış yalnızlık yolculuğu…
Bitsin istiyorum artık.
Bitsin…
Gerçekten bitsin…
Gerçekten.

17 Ağustos 2010 Salı

Afilli Yalnızlık...

"Pek afili yalnızlık
Çok koştum
Çok yoruldum
Bitiyorum her nefes
Ne halim varsa gördüm" diyor şarkıda…
Dalgalar siliveriyor tüm tılsımları,
Sıcak vurmuşken üstümüze
Aşk henüz bizi terk etmemişken
Yalnız yalnız sileriz gözyaşları
Yalnız yalnız gideriz tren vagonların peşi sıra
Yalnız yalnız kurarız düşleri, tüm geceler boyunca
Sahile gün düşerken, yahut yıldızlar dost gezinirken
Terk edilmiştir biri gündüzden aklı aydadır
Terk edilmiştir biri geceden güneşe tutuklu kalmıştır.
Ruhlarımız olmasa da yakalarımız daldırıveririz kıyı sulara,
Bir bank ta bir bira yahut bir cigara
Duman duman yada püfür püfür umtlarımızda
Yalnız yalnız gideriz yollara
Yalnız yalnız toplarız valizleri
Yalnız yalnız yapıştırırız gönül kırıklarını.
Ne teselli edebilir insanı kendinden başka
Toprağa verdiğin can gibi acıtıyor ise yaşam
Bırak kalsın kefenle birlikte orada çürüsün sensiz
Sen,yaşa
Hayat devam etsin dünya da kalanlar için
Öyle de olması gerekmiyor mu? Bile bile toprağa düşmek istemişse meyva çekirdeği de olmadığına göre
Aldırma aldırma gönül
Çırp ayaklarını seni hiç yalnız bırakmayan tepelere doğru.
Usul usul yaslan sıraya
Kur yeni baştan saati
Şimdi dipten çıkma zamanı…
Ve
Yalnız yalnız gideriz yeni umutlara
Yalnız yalnız severiz sevmeye gayret ederiz yaşamı
Yalnız yalnız büyütürüz kendimizi…
Eğer baş eğebilseydi biraz daha boynunu istermiydi bir başka omuzu yanında.
Can canana kavuşmak ister
Yalnız yalnız erer
Yanar
Tutuşur
Erir
Yalnız yalnız yine yine yeniden kavuşur yaşama…

Vın Turizm ( Son )

Vın Turizm (Akşam 4)

Öyle güzel bir akşam
Öyle güzel sizi saran bir esinti var ki,
Gündüzden sıcaktan dolayı kısa süren deniz faslından sonra,çayları alıp bu narin bahçede harmanlanırken arkamda bir teyze görüverdim.
Teyzecim, yazlık elbise ensesinde tülbent
“Merhaba siz ana kız gelenler misiniz? Dünden beri sizi arıyorum. Çok tatlı insanlar dediler göreyim istedim”
-Aaa hanım teyze merhaba hoş bulduk ( hemen elini öpüyorum) bende seni sormuştum hemşeriymişiz.
Ve muhabbet başlıyor ; eskiden Fatih de konak ta oturduğunu, Cağaloğlu’nda oturduklarını 5 çocuğunu,hayatını,eşini,eşinin işlerini ve sonunda gözleri dolarak Ahhh S….’mı çok severdim en has kızımdı o benim. Başlıyor ağlamaya.
Teselli ediyoruz.
Bana fotoğrafını söylüyor girer girmez karşımıza çıkan gülen gözlerle bakan hanımefendi.
Ahh diyor her şeyi tamamladı biraz gün yüzü görseydi ya.
Yarın benim odaya gel sana albümü göstereyim diyor.
Sonra bu şirin yeri nasıl kurduklarını,emeğini anlatıyor laf yine kızına geliyor beni,benim hikayemi dinledikten sonra…
Tamam,ne güzel bakıyor diyorsun, ama sende çok güzel kızsın ve çok güzel bakıyorsun canımmm diyor bana. Sen de onun gibi bakıyorsun,içli işte.
Tamam,diyorum yarın gelirim bakarım albüme.
Akşam kıyıda onu düşünürken yaşadıklarını emeğini şu an ki çaresizliğini ayna tutup kendime bakarken aslında yaşamın her ne pahasına olursa olsun güzel olduğunu esasında kendi kendimize anlamlar kattığını düşünmek istiyorum…Düşünmeye çalışıyorum.
Yıldızlar tepemde, hafif bir esinti önümse “derin deniz” kayığı sallanıyor beni de sallıyor.
Sabah olsun istemiyorum.
Ben buraya aşık oldum.
Siz gitseniz inanıyorum ki sizde olacaksınız bu şahaneliğe
Şükürler olsun ki böyle bir güzelliği yaşama fırsatım oldu. Her ne şart da olursam olayım bugün şehirde iken de aklıma gelen iyi ki gitmişim.
Kıyısı,yemekleri, seni senden alan geceleri, sabah ferahlığı,sessizliğin sesi yıllardır özlemini duyduğum kapıları aralıyor gibi bana sanki. Ya da öyle olsun istiyorum.
Kim ne diyor ne konuşuyor umurumda değil, dikmişim karşı kıyıya gözlerimi. Saçlarım savruluyor henüz kurumamış ıslak ıslak, hastalığa kafa tutarcasına savrulsun bırakıyorum.
Öyle dalıyorum ki nefesi derin derin çekmeyi bile unutuyorum.
Herşer karma çorman, her şey bir şeylerin içerisinde. Ne oldu da böyle oldu.? Bilmiyorum.
Her şeyi bıraktım havanın güzelliği ile flörtteyim kimse uyandırmasın beni bu doğallıktan.
Dalıp gitmişim ta ki yabancı Fransız gündüzde elele diz dize olan çift bir şey soruyor.Cevap vermeye çalışıyorum zaten geldiğimin ilk günü başka Fransız bir çift bir şey soruyor şef anlamamış yanıma geliyor geleli 1 saat olmamış.
-Abla afedersin ya İngilizcen var mı anlamıyorum da çok afedersin.
Yani var da mükemmel değil .
-Lütfen abla anlamıyorum anlatıyor ama
Tamam gelelim bakalım neymiş ızdırabı.
Nasıl yardımcı olabilirim vs. Çok memnun oluyor çift meğerse karısının doğum günüymüş iki kadeh ama kadehte şişe ayrı bir beyaz şarap istiyorlarmış.
Duyun Türk erkekleri ne centiller var. Bu çift de 50 üstüydü.
-Ayy abla çok sağol emi doğal ne demek abla üzümleri göstericem de bunlar gibi diycem.
Gülüyorum gaza geldi şef.
Sonra dan öğrendim ki organik miş şaraplar.
Her akşam dizi dizi inci kolye gibi her akşam sıralandılar kıyı da arkamı döndüm mecbur.
Tek başına zevkli olmuyor.
Neyse müzik damardan ben benden geçmişim içkiye ne hacet.
Ne güzel bir histir bu duygular geldi mi yakala. Uçurtma kuyruğu gibi mutluluk yarat yaşamına.
Bahçeden koparılan asma yaprakları her akşam hazırlanan gündüzden tutulan balıkların altına konarak ikram ediliyor.
Anlayacağınız her şey dört dörtlük.
Akşam üstü kıyıya fotoğraf çekmeye gidiyorum bir manzara yakalamıştım ( bu arada fişini bulamadığım için bu güzel kareleri hala gönderemiyorum)ondan dönerken yoldan bir amca bana “erken dönüyorsunuz bu gün “diyor ve abşlıyor anlatmaya.
“beğendiyseniz buraları ….şu kadar 380 m2 ev var şurda arkada deniz arkasında.”
-valla çok güzel de şu anda imkanım olsa hemen
“tamam canım bende eğer imkanınız var ise dedim siz düşünün benim adım C. E bak şu İngiliz 30 a aldı 500 istiyor şimdi barakaya. Ha, birde tabi enişteyi göreceğiz önce biz öyle herkese ev vermiyoruz seçiciyiz”
Yani ayağıma kadar fırsat geldi ama …
Neyse…Ama ları kuma gömdüm ben.
En güzeli benim olacak eninde sonunda …
Dostlarımı ağırlayacağım o ev de .
Onlar; eğlenmeye ,gülmeye,sohbete, mutlu olmaya gelecekler.Beni gerçekten sevenler gelecek . Benimle olmaktan keyif alanlar. Sırtını dönmeyenler,sırtından asla vurmayanlar…
Çok kalabalık olacağız. Mehtap turuna çıkacağız. Çoğunluk uyarsa yıldızlar altında uyuyacağız,sohbet ede ede sabahı doğuracağız.
Oh, ne güzel bir yer burası neler yazdırıyor bana epeydir unutmuştum bunları.
Allahım duy sesimi sayısalı bana çıkar yeni hayatıma burada başlayayım.
Sabahın doğmasını istemediğim akşamın koynuna gizlice sığındığım bu güzel mekan da mest oldum adeta.
Sabah Hanım Teyze kabristana gitmek üzere hazırlanırken oğlu ile beni tanıştırdı.
Nasıl methediyor bizi. İşte İstanbul hanımefendileri. Çok tatlı kız bu kız benim kızım biliyormusun babası da babanı tanıyor muhtemelen.
Adını soruyor oğlu muhteremin söylüyorum sonra Asayişte ki lakabını bana benzer yüz hatları diyorum.
-Tamam biliyorum diyor
Yaw ben boş yere bir yere gitmem,çekilmem oralara.
Hey gözünü sevdiğim babam. Yine yanımdasın sağol nur ol emi.
Albümler çıkıyor sıra sıra.
Madem yazıyorsun diyor Hanım Teyze gel burada üst kat da yaz kal istediğin kadar. Roman yaz hatta beni yaz benim hikayemi. Sen de bir şeyler var ama çözemiyorum çok güzel bir insansın diyor 70 i devirmiş hanım teyze. Oldum olası yaşlılar ile aram iyi olmuştur çok şükür.
Ahh diyorum ahh içimden şu an imkanım olsa şu an şu salise burada kalırdım.
Kendimden başka kimse yokken burada sıfırdan başlardım yeniden.
Her dibe vuruşun muhteşem çıkışı olduğu gibi bu güzel yer de başlamak süper olurdu.
Son gecemiz yan motel den Ankara ve Bursa lı iki şen hanım geliyor.
Bu arada Fransız çift de ilk kez oynamak istiyorlar
Yaw diyorum sessizliğin sesinin içine 1 şarkılık edeceğiz ama yabancıya ülkemizi anlatmak lazım değil mi?
Yok mu mezdeke?
Geliyor mezdeke
Ben Fransız hanıma
Gösteriyorum çalkala right left turn turn
Ne güzel yapıyor şaşırırsınız
Sevgilisimi eşimi çiftin diğeri geliyor
Diyor ki :
Afedersiniz bu eski bir oyun ama erkeklerde oynayabilir mi ayıp mı?
- Yani genelde kadın oyunudur diyorum aslında sana efe yakışır diyemeceğim için oyna oyna abim oyna diyorum bir sallıyor sallıyor
- Havai fişekler ard arda yakılıyor
Hanım Teyze beni yukarı çağırtrıyor şef garsonla
Buyur teyzecim:
-Gel bir fotoğraf çektirelim çok sevdim ben seni aferin sana sesinize indim bahçeye . Bak burası sana uğurlu gelecek. Bu eğlence senin için
Diyor
Valla da bizim için.
Fark bu işte
Yüreğimi seveyim…
Sabah yola çıkacağız anneme sürpriz yaptım hayatında ilk kez uçağa binecek ama otobüs ile döneceğiz biliyor yolda durumu çaksada kızıyor söyleniyor ama uçakta lunapark da gibiyim diyor. Dünya gözüyle onu uçağa bindirdim oh içim rahat şimdi.
Hanım Teyze telefonumu ,adresimi, e postamı alıyor.
Bana durumun hakkın da haber ver ve istersen gel buraya hatta gel diyor
Hesaplara bakarsın vs…
Sen bana lazımsın
Burası senin yerin ona göre.

Hiçbir şeye üzülme o konuyu da hallederiz .Göz kırpıyor bana.
!!!
Anlamadım
Neyse anlamamış olayım.
İnternational bir motel den İstanbul sahibesi hanımın yaşadıkları emeği ve anılarıyla harmanlanmış bu özel mekan da anlatabileceklerim o kadar çok ki sayfalar yetmez.
Derler ya
Anlatılmaz
Yaşanır
Dört kısa günden bana kocaman güzellik kaldı.
İyi ki gitmişim.
Gönlümü seveyim.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Ramazan'mı Gelmiş...

Ramazan gelmiş.
Hoş gelmiş…
Bir zamanların ramazanları benim için de eskide kaldı.
Hakikaten hiç aklımın ucundan geçmezdi,bir ramazan da yapayalnız oturmak ben kalabalıklara alışıktım.
Ama insan her şeye alışıveriyor…
Yaradan öyle istiyor çünkü,biz bilmiyoruz.
Çocukluğumda anlayamazdım bir yandan annemin telaşı, benim hiç susmamamdan şikayet ederlerdi kardeşimle. Oysa ben onları eğlendirmek isterdim.
Baş köşede rakı olurdu.
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demeyin.
Demokrat bir aileydik biz
Biz yemek yerken babam da kendince geçirirdi ramazanı bazen.
Annemin yaptığı o inanılmaz yemeklere asla ulaşamadım,beceremedim belki de istemedim öyle hatırlayayım istedim.
Çocukluğumda sanırım ihtilal sonrası böyle sıcaklara denk geliyordu yanlış hatırlamıyorsam 21:00 civarı oruç açılıyordu. Ben her zaman ki gibi tutamıyordum çünkü dayanamıyordum.Büyüdükçe tutmaya çalıştım.Yer yer o beni tuttu yer yer ben onu.
Her neyse günler geçti
Haneler değişti.
Başka şen kalabalıklar oldu. Uykulu gözlerle kalkıp kahkahalarla yattığımızı çok iyi hatırlıyorum.
Minareler yandığında camda saksı olup koşardık içeriye haber vermeye ne büyük görevdi bizim için.
Seviyorum kalabalık sofraları…Ne kadar şen ne kadar güzel.
Eğer gerçekten yemek için orada bulunuyor sohbet den ruhuna haz,yemek den damağına zevk alınabiliyor ve kimse kötü düşünmüyorsa gerçekten ne güzeldir ne bereketlidir o sofralar…
Hiç kalkmak istemezsin
Gözlerin kapanır, ama merak edersin evin büyüğünün anlattıklarını.
Bazen sıkılırsın ama yine de güzeldir.
Bana göre tüm zamanların en güzel zamanıdır ramazan
Çünkü,toplayıcıdır.
Bire bin katandır.
Şimdi reklamlarda yarım yamalak aile büyükleriyle kurulan meşrubat reklamlarında göz bakıyor,gönül kayıyor.
Böyle olsun hiç istememiştik
Hiç niyet etmemiştik.
Herkes nasibince…
Ne tatlı,ne şanslı sohbetlerle eski günler gibi zamanlarını geçirebilenlere…
Bereketli ramazanlar Allah her kula nasip eyleye.

Vın Turizm (Akşam) 3

Akşam olmak üzere…
Mutfakta tatlı telaşlar
Kıyıya yakın yere masalar kurulu ve üstlerine kırmızı örtüler seriliyor.
Onlar hazırlanırken ben orta kahvemi rica ediyorum böyle mine çiçekleri arasında kahvem geliyor. Annem kapıyım mı bakıcan mı diyor ?
Yok ,diyorum.
Annem saat soruyor
Yok diyorum
Haber soruyor
Yok diyorum
Anne, lütfen unut her şeyi unut.
Bak,şuraya bak manzaraya, doğaya, üzim ağacının altına konmuş giri siyah taşlarının rengine bak. Şu kedilere bak.
Saati unut ve lütfen bana da hatırlatma.
Elimde olsa beynimden birkaç kişi dışında yaşadıklarımı, ilişkilerimi, nalet olsun her kötü gelmişi silip denize atmak isterken bana dünyaya ait bir şey hatırlatma lütfen.
Bırak dünyam iki üç gün olsa burası olsun.
Derin derin nefes alıyorum.
Boğuluyorum zira anlatamıyorum.
Fonda müzik çalmaya başlıyor.
Hayda Leman Sam “ uğruna döktüğüm gözyaşları için,yağmurdan özür dilerim dilerim,öldü dersin gül güzeli tılsımını kaybetti/İlhan Şeşen “ neler oluyor bize sana neler bana neler oluyor”
Ayy diyorum neler oluyor
Bir şarkı 10 kez çalınmaz ki meğer sahibi çok severmiş o yüzdenmiş aman diyorum değiştir değiştir.
Derin derin nefes alıyorum
Boğuluyorum zira anlatamıyorum.
Masalara kurulmaya başlıyoruz.
O kadar güzel ki yer…
Hafiften dağın ardından yeni ay doğuyor ve bugün yıldız kayması varmış üç yıldızın kaydığını gördüm.
Garson diyor ki kaç müşteri yeni ay doğsun diye bekliyor size denk geldi.
Eee ben gittiğim her yerde Yeni Ayı doğururum, ne güzel
Bu kadar mı yakın bu kadar mı güzel bir manzara olur.
Aşık oluyorum
Yıldızlar doğmuş üstümde tam hayal ettiğim gibi.
Birde o odalarda kaldığınızı düşünsenize sabaha kadar otur camının önünde.
Kışın şöminesi gibi yazın tatlı rüyası yıldızların altında aşık oluyorum bu doğa güzelliğine.
Fonda şarkı çalıyor:
“penceremin perdesini havalandıran rüzgar gir içeri usul usul beni bu dertten kurtar”
Derin derin nefes alıyorum
Nefes alıyorum
Tam o sırada pat kucağıma bir şey sıçrıyor konağın kedilerinden biri böyle müşterilerin elinden yemek yiyor, simsiyah göremiyorum.
Hışım gibi kalkınca garson geliyor ensesinden tuttuğu gibi Yunan gibi denize döküyor kediyi.
Ben ne yaptın ? dememe kalmadan vın denizden çıkıp konağa kaçıyor.
-Merak etme abla böyle yapıyoruz ki karizma gidiyor 2 saat kendini kuralamaya çeker ki herkes rahat etsin ( bir sonra ki gün köftelerimi paylaşıyorum ki
Beni affetsin diğerlerini bilemem)
Balıklar gelmiş,denizden gündüzden tutulmuş.
Mezeler gırla
Tabi içki içemiyoruz ama arada ben bir bira bir beyaz şarap almayı başarıyorum anneme kalsa yanından bile geçemeyeceğim.
O gece ve ondan sonraki kaldığım her gece iskelede uyumak istedim.Yıldızlar altında o halde sarhoş içkiden değil doğallıkdan,sevgiden,güzellikten,aşkdan…
Yatamadım eşim olsaydı yanımda belki hayal ettiğim 4 gece bana eşlik eden “derin deniz” kayığında beraber yatartık.
Dalgalar bizi sallarken sarmaş dolaş yıldızlar altında birbirimizi daha iyi anlardık.
Güzel yemek güzel müzik
Geceler bitsin istemiyorsun.
Her yerin başka havası vardır buranın gündüzü kadar gecesi daha dolu dolu.
Karanlıkta attığınız ekmek lokmalarını yutan balıkçıklar gibi gerçek.
Gerçek olmasını hayal edecek kadar güzel ve temiz
(Arkası yarın

VIN TURIZM 2

Vın Turizm (Devam)

Beş basamaklı merdivenden çıkıyoruz. Dilimiz damağımıza yapışmış.
Bir tatlı hanım kız, bir genç bey bir bey daha gülümseyerek bizi karşılıyor hemen alalım çantaları diyor.
Hemen odamıza geçiyoruz
Numara 10 ama öyle okunduğu gibi değil yer olmadığı için ve tabi karı koca olmadığımız için çift kişilik değil iki ayrı kişilik olarak kalmış bir tek oda bu. Üstelik klima da koy.
Gece öğreniyorum ki mutfak da camımın dibi velhasıl tüm tabak çanak sesleri bizle olacak kıza günler çerçevesinde.
Hemen duşa atıp vücutlarımız biraz uyumaya çekilerek kendimize gelmeye çalışıyoruz.
Bir saat kadar uzandıktan sonra ben duramıyorum anne hadi kalk da çay içelim bahçede diyorum.
Bundan sonra anlatacaklarımın hiçbiri hayal mahsulu,uydurma vs .değil .Tıpkısının aynısı.
Bahçeye geçiyoruz. Yine güler yüzlü personel ve ev sahipleri bizi karşılıyorlar.
“Nasıl oldunuz dinlenebildiniz mi?” Evet. Kesinlikle verdiğiniz bir şişe su önce bizi kendimize getirdi sağ olun.
Bahçede sağ tarafımda mandalina ağacı, onun arkasında muz ağacı,tam arkasında üzüm sarmalamış tavanı salkım salkım.
Fonda 1960’ların müzikleri. Anneme bakıyorum tebessüm etmeye başlıyor. Sonra konuşmaya.
Yolda çok kızdım sana ama gerçekten çok güzlemiş.
Yazdıklarımdan kocaman bir bahçe ve alan olarak hayal etmeyin küçücük bir avlu içerisinde sedirler arasında muazzam bir yer .
İstesem bu kadar olamazdı.
İki taraftan yukarı çıkılan eski konak evleri gibi çift taraflı merdiven ile yukarı kata yani odalarımıza geçiyoruz.
Merdivenin hemen başında beyaz bir yelkenli fotoğrafı solda.
İçeride eski bir radyo. Duvarlarda antika tabancalar. İçeride eski bir semaver ve sonra dan sahibesinden öğrendiğim kadarıyla 40 yıllık koltuklar. Bir eski vitrin içerisinde danteller,fincanlar ile süslenmiş. Eski bir karı kocanın sanırım 50 yıllık siyah beyaz fotğrafı ve gülümseyen gözlerle bakan bir hanımın fotoğrafı.
Perdeler eski Türk evleri gibi, yerde eski kilimler.
Antika kokuyor usul usul.
Eğer sevgiliniz veya eşiniz ile buraya gelirseniz ki görevliden rica ettim bana üst katları denize bakan odaların hepsini gezdirdi.
Girer girmez cibinlikli yatak tüller toplu duruyor.
Konsol kahve rengi antika. Eski nostaljik ayna. Her yer bembeyaz.
O odadan denizi gördüm ve bittim. Orası benim aşık olduğum nokta işte.
En aşağıda bahçede başlayan serüven, yukarlarda daha da tırmandı tırmandı yerini buldu.
İster kızgın olun, ister küskün,ister yaşamdan bezmiş ya da ölmek üzere size yemin ederim ki buraya sade bir kahve içmeye varın ,aşık olup dönün.
Zaten çoğu insan balayına gelirmiş meğerse.
Dönüşe yakın bana ikram edilen misafir hatıra defterinde international durumla karşılaşıyorum. Şöyle ki : Bu kaçıncı defter onlarda hatırlamıyorlar ama İngiliz,Alman,İtalyan,Belçika,Hollanda,Amerika,İtalya,İtalya…En çok da Türkler den keşfetmiş olanlar ve İtalyanlar bulmuş bu hazineyi.
İtalyanlar pencereler ardında çerçeveye ellerimi dayayıp karşıya bakıyorum dümdüz karşıya.
Allah’ım çok teşekkür ediyorum sana evet eksiklik var tabi muhakkak ama şu an bunları bana göstermen bile büyük nimet.
Burası benim hayallerimde ki yer.
Küçücük ama kocaman bir yer.
Fonda müzik ellerimizde demli çaylar görevli şef geliyor muhabbete…
İşte neredensiniz vs.
Babamın adını yolda gördüğüm için hemen babamın memleketini söyleyiveriyorum.
-Aaa Buranın sahibesi Hanım Teyze de sizin oralı
Peki, neresinden
-Şurasında
Eee bizde oradan.
Tamam diyorum bir kez daha işte bu da bir neden.
Bir bayram Ayvalık’a düştü yolum 3 çiften başka kimse yok. Kendime en yakın gördüğüm diğer çift ile muhabbet ederken öğreniyorum ki babamın devre arkadaşı.
Açar mısınız babanıza iyi bayramlar diyeceğim vs konuşuyoruz o duygulanıyor.
Sonra diyorum ki kendi kendime bir zamanlar babacığımla kimbilir hangi görevde hangi çatışma ortasında veya pavyon baskınında ya da barda görev yapmış abisinin kızı ile ben tut bir bayram burada denize gir,muhabbet yap. Dostluk kur.
Neyin ne zaman nasıl olacağı bilinmiyor. Neden olduğu ise hiç bilinemiyor.
Kader mi başka şey mi bilmiyorum karşılaşıyorum ben.
Ayağını bastın kaldır kızım burası çok keyfili diyorum kendi kendime henüz akşamı tatmamışım.
Bize açılan kahvaltıyı yiyoruz.
Leziz kesik zeytin, kekik ve zeytinyağı ile harmanlanmış beyaz peynir. Özel mandalina reçeli,gül reçeli halis tereyağ.
Velhasıl inanılmaz damak tadları.
Mis gibi hava kokusu.
Karşında parça par boz boz poz veren kara parçaları,arkasında gizlenmiş Yunan adası.
İç çekiyorum karanlıklarıma beni temizle diye.
O eski iskemleler üzerinde ki kilimli sandalyede kalakalıyorum henüz akşamı tatmadım ne olacağını kestiremiyorum.
Aşık oldum ben buraya… Ne güzel.
(Devamı kısmet yarın belki yarından da yakın )

15 Ağustos 2010 Pazar

Tek Dostumuz Yakamoz...

http://www.mp3ziyafeti.com/bulent-ortacgil/bozburun-dinle.html

Bir yıldız tufanı bu
Kimse akıl erdiremez neler getirdiğine,
Ege ile Akdeniz arasında kuytu bir burunda.
Derin derin nefes alıyorum.
Yeni hayaller, umutlar, güzellikler için.
Yepyeni ay doğmuş tepesinde yıldız onu dansa kaldırıyor.
Kimse kimseye aldırmıyor, içkisiz sarhoş oluyorsun
Derin deniz teknem yine başucumda
Karanlıkta şıp şıp kıvrılıyor anlatıyor bana derinliğini sessizce
O da ben gibi anlatmayı pek sevmiyor dolmadıkça
Ta ki bir başka motor geçerse onun dalgası ile coşuyor
Kızıyor köpürüyor dalgalarını bana ulaştırıyor kıyıda
Her taraf dağ tepe ortada ben önümde deniz ve tepemde yıldızlar
Allah’ım şükürler olsun sana böyle bir nimeti dünya gözü ile bana gösterdiğin
Hislerimi uyandırdığın için.
Nasıl sevgi var burada
Nasıl doğal
Nasıl sessiz
İster istemez aşık olursun, kaçınılmaz.
Bambaşka bir diyar burası
Masal kentlerimin baş ucuna alıyorum seni
Akşamları benim lokmama ortak balıklar etrafımda cirit atıyorlar
Anlatmak mümkün değil
Buram buram doğanın aşklarına şahitsin burada
Kimi balayına gelmiş
Kimi nostalji yapmaya
Kimi kafa dinlemeye
Kimi kitap yazmaya
Yatasım geliyor yıldızlar altında,
Yazasım,anlatasım yer yer ağlayasım yer yer omzumu koyup dertleşesim geliyor burada.
Yalnızım nafile
Kimse bilemez neler istihyor ,hayal ediyor ve ne kadarına kavuşmuşum.
Şimdi döndüm memlekete aklım orada kaldı.
Yıldızlar altında inanılmaz muhabbete.
Gerçekten muhteşemdi.
Ve çok özeldi.

Vın Turizm

Yolculuk başlıyor
İster istemez heyecanlıyım.
Vın Turizmin Zırt yolcuları olarak ana kız yollara dizildik.
Evimize yakın yerden minibüse bindik ve otogara geldik.
Yerimizi onaylatmak için, içeri girdim görevliye biletimi uzattım onaylarmısınız lütfen kontrol edip dedim.
Genç adam yüzüme baktı, aldı bileti ve sağ kolunun dirsek kısmı ile bana gülümseyerek bilete sözde mühür bastı.
Artık uçarak gideriz herhalde dedim ,şaşırdım çünkü demekki Vın Turizm sistemi değişmiş.
Her neyse bagajı vermek için muavine yöneldim o başka arkadaşın geleceğini söyledi genç bir çocukcağız birazdan otobüste dağıtacağı çay,kek vs ikramları taşıyor ve yürürken hemen döneceğim kusura bakmayın diyordu.
Biraz önce ki beye Marmaris değil mi dedim
Cevap :Aynen
Net ve öz
Anneme döndüm yani bu yolculuk bayağı renkli olacak anlaşılan dedim.
Sonra, bindik otobüse
Amanin otobüsün içi son derece modern tv sistemi ile döşenmiş. Bayıldım bayıldım ben küçükken neredeydiniz.
Anneme dua ederken ben tv yi çözmeye çalışıyorum kanallar arasında gezerken birden zart kanalın sanki amazon ormanlarında kalmış tipleri gibi yarışan program çıkar çıkmaz annemden keskin bir ses geldi.
“dur dur burada kalsın” dua mua yarım tabi.
Gülüyorum ,sonra fırça yiyorum.
Ben geniş aile dizisine takıldım gülmeye ihtiyacım var.
İşin en güzel yanı, o tv dan yolu da görebiliyorsunuz kaptan gibi.
Mola yerine varmadan herkes ramazan muhabbetine girmiş.
Muavin olur mu böyle oruçsuz vs muhabbeti yapılıyor.
Cennet cehennem çok şükür tasnif ediliyoruz eylemlerimize göre.
Susurluk da gece yarısı bir domates üstü kaşarlı çorba alıyorum günlerdir gözlerime uğramamış beni unutmuş uyku mahmurluğu ve ayaklarımda şişkince bir ızdırap ile yola devam.
Sabah hiç uyumadan Marmaris deyiz
Aman ne sıcak derken genç muavin gelip kurcalayarak tepemdeki klimayı “gece soğuk gündüz sıcak bir çalışmadı şu klima değimli artık bunu da anılarınızda yazarsınız”diyor
!
Bir dakika dostum diyeceğim sen benim anılarımı veya yaşadıklarımı kalemleştirdiğimi nereden biliyorsun?
!
Hakikaten ilginç yolculuk
Sıcaklığı
Kalabalığı
Nemi hiç anlatmayayım
Mümkünse tatil için falan es geçin
Marmaris’e yaklaşık sanırım 7 / 8 sene önce gelmiştim . Ama bildiğin İstanbul yani hiç farkı yok
Bina bina bina
Trafik
Aman Allah’ım
Marmaris içlerinden yola devam ederken topçularda yabancı uyruklu arkamda oturan hanım diğer hanımla konuşurken duymuştum ama tam duyamadım anlayamadım kimlik vs ….
Marmaris’in belli bir yerinde jandarma otobüsü durduruyor tıpkı Gümülcüne veya Habur hudut kapısı gibi tek tek ama tek tek yüzlerinize bakılarak nüfus cüzdanlarınız toplanıyor,içeri gidip araştırması yapıldıktan sonra geri iade edilecekler ediliyor.
Tamam güvenlik açısından güzel bir uygulama ama dezavantajı ;
1-Adam araç muayenesi yapamamış olsa orada vergi borcu gibi gözüktüğünden fişli olacak dolayısı ile o otobüsten inmek durumunda kalabilir.
2-Uçaklarda da bu uygulanıyor mu ?
3-Kendi topraklarımda (yoksa Marmaris ve Fethiye hakikaten yaban ellerde mi ? ) ne sorgusu bu.
Ben, kendi kendime konuşurken annem sus diyor
Arkadan bir yolcu epeydir başladı bu uygulama diyor.
Ben, kendi kendime konuşuyorum.
Jandarmayı geçtikten sonra otogara gelmeden genç muavin soruyor “var mı ….?” Duyamadığım için soruyorum
Neresi _
-Yok abla siz orada inmezsiniz siz de o tip yok
Efendim. Sen söyle de ben de bileyim ne tipi olduğumu
Askeriyenin kampıymış meğerse
Diyorum ya ilginç yolculuk( benim her yolculuğum gibi)
Marmaris otogarına yeni bineceğimiz araca gitmek için yol alıyoruz hakikaten inanılmaz bir trafik çekilecek gibi değil sabah 10 a var yok düşünün.
Neyse biz bizi yerimize ulaştıracak minibüse atlayıveriyoruz….
Datça yol ayrımında Orhaneli ‘ye doğru ilerliyoruz.
Hıım diyorum Orhan’ı görünce güzel yere gidiyoruz anlaşılan.
Yalnız bir tepe bir tepe bitmek bilmiyor
Annem bana kızarak bakmaya başlıyor ve sonunda patlatıyor:
“Çok mu aradın burayı ?”
Deniz deniz diyorsun dağ tepe de işimiz ne ?
Hakikaten bir an sustum ve tereddüte düştüm yani kolay kolay yanılmam bana eşlik edenler hep keyif almışlardır seçtiğim yerlerden ama ilk kez ben de şüphelenmeye başlıyorum
13 saat yolculuk ardından şahin tepesi gibi dağa bayır aşarak bir yere geliyoruz ki
Ama ne …
Annem gülümsüyor
(Arkası yarın / Yoldan biraz önce geldim)

Çok konuşunca her konuda susma vakti gelmiştir

Dün akşam üst üste aynı şarkıları dinlerken dilime dolandı
Sonra aklıma
Sonra rüyama
Sabah farklı kalktım
Demek ki mutluydun
İstemiştin
Tertemizdin kirlenmek istedin
Eşit olmadığın / olmadığım bir yerlerde bizi harcamak istedin
Kolayca siliverdin.
Bu kadar mıydı?
Sözüm yok !
Seçim senin.
Dün gece mehtaba karşı demlendim iyice sardım sardım kelimeleri ve yaşananları
Biz çok özeldik be gülüm
Değdi mi bu gayretin
Alacağımız iki satır nefes huzurla
Ama sen fark arıyormuşsun
Sözüm yok !
Seçim senin.
Hadi bilgisayar kullanır gibi bas delete tuşuna
Ah pardon güzelim,
Bu söz yalnız bana
Ben şarkıda kalmışım İlhan Şeşen Abi söylüyor
Sana neler oluyor
Bana neler oluyor
Bize neler oluyor
Sözüm yok !
Miden kaldırıyorsa elinden geleni ardına koyma
Seçim senin
O kadar çok konuştum
O kadar çok anlatmaya çalıştım ki
Ihıhhh
Şişşşt!
Ben tıptayım…

10 Ağustos 2010 Salı

Otobüsüm yandan çarklı...

Kukuman kuşu artık nasıl bir hayvansa…
Onun gibi oturup ne düşünüyorsun derler…
Düşünmeye devam ama güzel doğru yol alabilmek için ara da mola vermek gerekir sık sık.
Ancak…Şartlar ve imkanlar bizi en uygun olana götürür.
Birazdan uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yapacağım.
Otobüs yolculuğu mükemmel geçeceğine şüphem yok.
Küçükken ilkokul çağlarımda yani teyzemler İzmir’de oldukları için ananem ve dedem yaz tatilinde bizi de götürmeye karar vermişti.
Başta hevesli gibiydim yani anneminde olacağını düşünüyordum plan öyleydi ama sanırım babamdan izin alınamadı ve biz tek gitmek durumunda kaldık.
Taksiye bindik ananem ,dedem,kardeşim ve ben tabi arka koltuktan ellerimi dışarıya sarkmış vaziyet de ağlıyorum sessiz sessiz. Sonun da dedeciğim “kızım istemiyorsan gelme zorla götürmiyoruz”deyip durdurmuştu arabayı. Kapıyı açtım anneme koştum soruldum sıkı sıkı sonra arabaya döndüm göz önünden ayrılana kadar yine sessiz ağlayarak el salladım.
Yolda hiç unutmam sıkıntıdan bağırsaklarım bozuldu tam eski Afyonkarahisar yolundaydık malum altıma kaçırdım. Çok utanmıştım. Ama hiç pişman olmadı ananem ve dedem.
Bak niye böyle yapıyorsun üzülme hani sen bir şarkı öğrenmiştin onu söylesene falan.
Şoför yanına arkadaş arıyor zaten.
Öylelikle beni sahneye attılar. Bakmayın benim şimdilerde geride durduğuma elimden tutan olsaydı… OOOO diyim siz anlayın. Şöhret den burnu hiç kalkmamış bir meşhur arkadaşınız olurdu.
Geçtim şoförün yanına utanarak sonra da arap atı gibi açıldım tabi…
Baktım şoförde sevdi beni oyunlar vs anlayacağınız Ömercik filmleri gibi İzmir’e varıverdik.
Afyonkarahisar’ın o engebeli yollarında sallana sallana iki kez arkadaşlarımdam duyduğum ayıp olduğunu düşündüğüm o şarkıyı bir seferde nasıl söyledim hala şaşırırım makamla. İstek de aldım.
Eğlendirdik milleti yani.
“Çat çat kaynana
Pat pat kaynana
Biz olalım yan yana sen dışarı kaynana…
Kaynanam geliverse,dolmayı sarıverse
Yemeden ölüverse !
Oh ne rahat ne rahat
Sular akar buz gibi
Kaynanam domuz gibi
Biz olalım kaynana sen dışarı kaynana”…diye daha uzun gidiyordu aklımda kalmamış.
Ama beni gülümsetir.
Daha gelin-kaynana ilişkilerini tam çözemediğim bir yaştaydım gerçi zor bir kadıncağız olan babaannemden tecrübeliydim ama olsun ayıp sözler de vardı bana göre tabi :;)
Neyse İzmir’e geldik ananem ve dedem benim yol boyu maceralarımı anlatıp dalga geçerken günler geçti bile sonra da dönmek istemedim.
Bir kere de Bodrum’a gidiyoruz yolda bir çift ile karşılaştık. Onlar arkadan biz önden yanımızda kuzen şoför muavini gibi hiç susmadık uyumadık o da yetmezmiş gibi temmuz bodrum’unda otobüsten iner inmez tekrar merkeze gidip tur attık.
O da yetmezmiş gibi bizi hoş geldiniz partisinde düzenlenen dans yarışmasına soktular. Eşim katılmadı biz kuzen ve otobüs arkadaşımız tatlı Erol bey ve Eşi ile katıldık. Erol bey ile ben eş olduk. Epey bir saat dans ettik ve birinci olduk. Tango falan değil bildiğiniz salsa rock ın roll vs,göbek havası karma. Valla bildiğiniz mezdekelere taş çıkardık. Birincilik ödülü olarak yaz sıcağında hamam ve masaj kazandık.
Erol bey hakkını kullandı biz gitmeden iki kişilik en azından birini yapalım dedik ama önce hamam sonra masajmış. Tamam iki dakika durar çıkar,masaj yapar sonra da yola çıkarız dedim kuzene.
Biz hamamı bulduk ama kapıda iri kıyım iki adam tavla oynuyor.
-Aaa evet hamam ve sauna değil mi …. Hanım bekliyorduk.
Evet de.
-Siz girin bize seslenin biz hemen geliriz
Efendim. Bayanlar nerede acaba?
-Bayan yok efendim biz yapıyoruz masajı.
Tamam teşekkür ederiz deyip hamama girdik kuzene hemen döndüm sakın peştamalını çıkarma geçme içeri akıt suyu ıslat saçları şimdi çıkıyoruz diyeceğiz ki .
Piştik duramıyoruz iki dakika sürmedi ödülümüzün süresi.
Tabi adamların haberi yok onlar havuz kenarında bizden bir haberler…
Nasıl çıktığımızı bilmiyorum.
Macera doludur benim her yolculuğum diyeceğim o ki akşam yola çıkıyorum.
Yazılarım eksik kalıp, kederlere düşmeyin
Yataklara düşmeyesiniz sakın aman ha
Birkaç gün mola
Kendinize iyi bakın…
Bende 15 saat sürecek yıllar sonra ki otobüs yolculuğumda şişecek ayaklarıma…
Hoşkalın.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Ömür Dedidiğin Nedir ki...

Ömür dediğin…

Trt de yayınlanan program vardır yakalarsam sevinirim .
İnsan manzaraları vardır.
Öyle cümleler sarf eder ki insanlar, 70 yaşın üzerinde hayatın getirmiş olduğu renkliliği cümleleri görürsünüz.
Kimi isteyerek ayrılmış. Çocuğunun büyümesini beklemiş onu evlendirmiş onların istememesine rağmen huzurevine gelmiş yerleşmiş. Hiç bir şeyden pişmanlık duymamış tek yanı küçük yaşta evlilik yapıp öğretmenlik hayalini gerçekleştirememiş olmak.
Yaşlılar evine gitme demişler hasta olursun demişler ama o öyle düşünmemiş.
Yaş gidiyor ama ben yaşlanmayacağım diyorum içimde yok çünkü.
Böyle bir kelime yok. Göründüğüm yaşatayım diyorum.
Deniz subayı eşini boşuyor mutsuz görücü usulü evlenmişler, beş kuruş para almadan yepyeni hayat kuruyor kızını okuyor,evlendiriyor.
Her gün şarkı söylerim. Herkese selam veririm. Hastayım demem kimseye dedirtmem.Kanseri de yendim yani hayat doluyum. Doktorlar bile şaşırdı bana. Gülümserim.
Burası ikinci hayat. Şu an da şu tepeyi tırmanabilirim diyor teyze…
Teyze kelimesini kabul etmiyorum Gülsevil Hanım desinler diyorum. Teyze,anne istemiyorum. Ben anneyim aslında ama istemem kızım diyor. Hanım desinler.
Yaşam geçiyor ama hiç of demiyorum diyor.
Ne dersiniz tavsiye edersiniz diye sonunda soruyorlar herkes gibi ona da:
Gülümseyin her ne olursa olsun hayatı sevin. Yaşlanmazsınız.
Köyde amca
Kaybettik eşimizi kaç yıl geçmiş elbet zor olmaz mı? Geriye bakıyorsun anlatmak istiyorsun anlatamıyor ya da anlatmayı istemiyorsun.
Hep bir uğraş hareket buluyorum kendime.
Eşe dosta gidiyorum sonra
Zaman akıp gidiyor
Ne yapmalı bu dünya da sevmeli.
Herkese iyilik etmeli
Eğer iyilik etmez ve sevmezsen bedbaht olursun, hayat bunlar içinde güzeldir.
Ben ölümün tekrar en güzel şekilde doğabilmek için gerçekleştiğine inanırım. ( Valla dün gece aynı şeyi ben düşündüm )
Sevmelisin her şeyi. Karşılıksız iyilik etmelisin.
Hayatın anlamı da budur yaş 75.
Ömür dediğin nedir ki programı içinden cımbız gibi çekebileceğiniz kelimelerle size bir şeyleri her daim anlatıyor.
Kimi nasırlı ellerinde, kimi ojeli parmaklarında
Yüzündeki çizgiler bizden önce geçtikleri yolların yönleri aslında,anlayabilene.
İki kişiden çok şey öğrenebiliriz diye düşünürüm hep ben, biri çocuk diğeri yaşlı.
Allah herkese güzel yaşlılıklar nasip etsin.
Ardımızdan güzel kelimeler dökülerek uğurlanmalar…

Kim korkar...

Hadi canım sende

Hadi canım sende.
Kimse ölmez elbet aşk dan.
Ama yaşanmış ne varsa hatıra kalır bir bir didikler yaşadıklarını,
Atmak kurtulmak hatta buhar olup uçmak istersin.
Kendi kendini tüketirsin farkına varmadan,
İncinirsin, yıpranırsın kimse duymaz.
Sonu olmayan tünelde gibisindir
Bağır bağır sesin kısılır,
Işık soluktur önce sonra aydınlanır yavaş yavaş toparlanır.
Yeni doğan gün çiçekleri gibi
İlk öpüşmek
İlk bitkinin cansuyu
İlk elele tutuşmak
İlk sevişmek gibi
Işıklar doğar peşisıra
Hayatı avuçlamak istersin,
Koşmak takatsiz kalmak koşmaktan
Ama gücün yoktur
Silinmez istersin
Kaybolmak
Belki de dondurulmak.
Kırılıp
Parçalanmış
İncinmiş
Özenle dağıtılmış
Savrulmuş
Kimsesiz gibisindir
Bunlar hep bir sevgi içindir.
Tamam abartmayalım kimse ölmemiş değil mi sevgiden?
Traji komik hayat yokuşlarında tek başına kalakalmışsan
Elinden tutulacakken bırakılmışsan
Bin söyleyip ,bir bile işitememişsen
Kendi bebeğinin kokusunu değil, ellerin bebelerini okşamışsan
Aldanıp aldanıp tekrar sabırla zaman tüketmişsen
Kolayca bir yerlerden silinmiş,eskitilmiş ve çıkarılmışsan
Kusura bakma sen sevilmemişsin
Korkma kimse ölmemiş aşk dan
Gittikleri de senden farklı değil üstün hiç değil
Düşük olur ki kendini daha iyi hissetsin ruh
Üzülme,
Kimse ölmemiş aşk dan
Kimse ölmemiş sevgisizlikten,
Kim korkar hain aşk dan
Ve bir sabah doğacakken ne olacakları kim bilebilir
Silinmek istiyorsan kaybol.
Yüreklerden yok ol.
Zaman aktıkça anlarsın ki boşmuş tüm acılar
E ne ağlıyorsun
Kimse ölmemiş aşk dan
Kim korkan hain aşk dan

Alerjim Var...

http://www.timsah.com/Emre-Altug-Cifte-Kavrulmus-Yeni-Klip-2010/qrPr0CyVCPH

Ne kadar kolay gider insanlar…
Ardına bakmadan
Ne kolaydır çekip gitmek
Umursamaz olmak.

Çok küçüktüm ben,
Babam ile Annem ayrılacaklardı.
Annem kardeşim ile beni almak istiyordu.
Babam dedi ki : Olmaz. Mahkeme karar verecek.
İlk ayrılmayı orada duydum,
İlk mahkeme adını,anlamıyordum ama üzülüyordum.
Ondan alerjim vardır benim,
Diğer alerjilerim gibi…
Tozu dumana katmıştır bazı evrelerinde hayat benim.
İlk mahkeme ev de kuruldu.
Babam dedi ki hafiften içkili:
Kimi seçiyorsunuz ? Karar verin!
Kardeşim hemen annemin safına geçti.
Kimi istemek ?Seçmek.
Ne demek bu? Çok küçüktüm ama üzülüyordum.
Ben zaten istediklerimleydim.
Kimseden gitmek, kimseden ayrılmak istemiyordum ki.
Hepsi canımdı benim.
Sonra eşyalar toplandı tek tek
Ben babamı seçtim.
Çünkü o yalnızdı. Dört den ikisi çıkmıştı,eşitliği biri sağlamalıydı.
O bendim işte !
Aslında ben kimseden ayrılmak istemiyordum.
Herkes benim canımdı.
Pencere açılıyor bazen hafızamın en derininde beni çok ca incitmiş küçük anılarımın büyük izleri.
Annem ile kardeşim merdivenlerden indi.
Epey bana seslendiler hadi hadi…
Kapıda susup kamıştım
Ne aşağıya inmek ne orada kalmak istiyordum
Ben, evimde mutlu olmak istiyordum
Aynı sesler aynı insanlarla…
Babam benim onu tercih edip kapıda bir müddet beklememin ardından “hadi sen de git”deyiverdi.
Ayağa kalktı. Alnımdan öptü. Saçlarımı okşadı.
Hadi git onlarla. Seni çok seviyorum. Beni de çok sevdiğini biliyorum dedi.
Ağlaya ağlaya mecbur indim.
Ta ki onlar barışana kadar çok şaşkındım
Aile de prova veriliyordu bak sakın mahkeme de babamı istiyorum deme tamam mı ?
Neden ?
Nedenleri büyüyünce anlıyorsun ama severken koparılmak çok fena çok acı çok can acıtan bir şeydir.
Ben küçüktüm bilmiyordum alerjim vardır devlet dairelerine
Hayatımda kimseden gitmedim
Gidemem…
Onlar bırakıp giderler
Tüm gidenler sağolsun
Gelenler baş tacı
Acılar bizi büyütüyor büyütüyor
Sonra el oğlu sana gelip “her şeyi de sen biliyorsun” diyebiliyor
Yaşadım
Kurtulmak için sığınırsın aslında aradığın omuza…
Kimi ömür boyu senindir
Kimi çekiverir birden
İşte o merdivenler gibi iniverirsin
Bir an evvel evine dönmek babana sarılmak istersin ya da annene.
Ama kalp kırıldı mı bir kere
Onarılmıyor
Onarılırsa yakışmıyor
Yakışırsa
Yaşayamıyor
O yüzden alerjim var benim bazılarına
O yüzden alerjim var bazı konulara
Sen de mi seçim yaptın ve yaptırdın ?
Eyvallah.
Ben kimseden gitmem gidemem
Gidenlere de eyvallah
Gelenler baş tacı.

Kemancı Başımın Tacı

Kemancı…

Kemancı başımın tacı, gel bu gece burada çal tüm nameleri.
Efkar sarmış perdeleri.
Duvarlarda is gibi gözyaşı
Gitmek istersin çok uzaklara da gidemezsin.
Söylemek istersin de söyleyemezsin
Tıkılıp kalırsın bir köşe de
Yanarsın geçmiş günlerine
Adaşım söylüyor TRT’ de .

“Unutulmaz bu acı
Dertli dertli çal kemancı
Her aşk da hüsran buldu
Gönül bilmem bu kaçıncı
Halime bak dertli çal kemancı
Başımın tacı gitme sen de kal
Benim halim çok acı”

Vals gibi nameler süzülürken dillerimizden
Kendimizce uyduruyoruz yalnızlıklar treninden lokomotifleri,
Aslında yalnız elbet değiliz ama
Amalar bu aralar tesbih taneleri gibi dizilmiş.
Kim dinler, kim anlar seni
Kim anlamak ister
Kim gerçekten el verir
Gerçek el beklediğin nerededir.
Kemancı, kemanı dayar hafiften boynuna.
İnce ince basar notalara
Derin derin içler içine
Daralmışsındır çalan nefes olmaz asla
Daha da alır tufanın içine
Bile bile dinlersin
Köprü altında yahut üstünde olmayı hayal edersin bir an
Bir kemanın namelerinde,
Kaybolup gitmek bir gecenin o gizemli sessizliğinde,
Nasıl olsa üç beş arayan olur gerçek olarak çıkan su yüzüne
Onlarda unuturlar kendi işlerine düşünce
Kaybolmak gerek sessizce
Herkes el ayak çekince
Gidebilmek gerek belki de
Bir vakitlerde ,keman çalanlar için duyduğum bir efsane vardı.Çok içli olduklarından ve bu yüzden ince hastalığa yakalandıklarından çok metanetli bir enstrüman çalabilen müzisyen olarak da bilinirler.
Dinleyenlerin bazıları her basılan namenin onun ömründen çıkan en az beş seneyi çaldığını düşünür belkide.
Çalar kemancı içli içli...

Bile bile de bu iş yapılır mı?
Hastalanacağını bile bile devam etmek
Aptallık mıdır?
Sanatmıdır?
Sevdamıdır?
"Hiç ayrılamam derken,
Kavuşmak hayal oldu
Sevda bahçelerinin çiçekleri soldu"
Bakınız gördüğünüz en yakın yerde,rastladığınız kemancıya boynu hep eğiktir.
Bilir tellerin yazgısını çizdiğini,
Elinde notaları basar tek tek namelere kemancı.
Aşk dan sarhoş olamadık, içmeden sarhoş olalım.
Gelene de eyvallah
Gidene de.
Çal kemancı.

Misal ...Ben çözemedim

Unutmuşum.
Unutmuşum bana kaç kez söz verdiğini…
Tüm gece hatırlayıverdim.
Tek tek...

Çok eski de gençlikte
“Sen hiç merak etme. Bunlar için üzülme. Ben her zaman senin yanında olacağım”

Askerde yemin töreni sonrası
“Seni bir daha asla üzmeyeceğim. Seni öyle çok seviyorum ki”
Babamın kabrinde “ Tamam ,ben yanındayım bak bende yaşadım geçecek buradayım”

Ameliyat öncesi
“Duvardaki tabloyu gösterip : Çıkar çıkmaz iyileş bak burası gibi değişik bir yere gidelim.
Sen çok sevdin istersen yine Kapadokya’ya gidelim”

Ameliyat sonrası
Sabaha kadar başımda bekleyerek:
Moral vererek: Tamam, uzatma iyileşeceksin yanındayım.

Sözler
Hayaller
Yeminler
İlkler
Ve bitenler...

Anlıyorum ki dediğin gibi gerçekten çaba göstermişsin.
Neye gitmişsin .Ne oldu da gitmişsin. Ne birikmiş de gitmişsin
Misal onu çözemiyorum işte…

Anneni kaybettiğinde beraber sarılıp ağlamıştık.
Günler sonra.“İyi ki yanımdasın. İyi ki benimlesin. Beni hiç bırakma” demiştin.
Ben tüm sözlerimi tuttum mu evet sanırım tuttum. Bunun cevabı tüm cevaplar gibi yalnız sende.

Şimdi neden gitmişsin onu misal çözemedim?

Esas insan belli bir olgunluğa gelince böyle demlenmiş bir ilişkinin tadını çıkarmak istememez mi ?
Her anlamda ; dost,arkadaş,eş, gerektiğinde anne veya baba. Gerektiğinde çocuğu,bazen sevgilisi, sırdaşı,dert ortağı. Yatağını ve hayatını paylaşacağı can ??? Bunları istemez mi?

Şimdi neden gitmişsin onu misal çözemedim ?
Seks mi mesele?
Saçımın rengini beğenmeyişin mi? Ama kes dedin kestim, uzat dedin uzatmadım mı?

Kilo mu ?
Yemek mi ?
Temizlik mi?
Güzellik mi?
Kültürsüzlük
Bilgisizlik
Terbiyesizlik
Hakaret
Sadakat
Sevgisizlik
Vefasızlık
Yalan
Dolan
Hikaye
Noksanlık ne ?

Topluyorum topluyorum hesap tutmuyor.
Şimdi bu birkaç hikayeden oluşan hayat kitabının sana ait olan kısmı senin ellerine kapanıyor.
Seni her ne olursa olsun güzel hatırlayacağım.
Bırak, bende kalsın tüm yıkıp gittiklerin…
Anlam katmıştır her ne yaşandıysa ve derstir esasında tüm insanlığa
Ben de tüm sayfalar henüz apaçık ama kapamaya çalışacağım.
Yine de herşeyi Allah bilir Allah kapar Allah açar.
Gün gelir herşey dökülür tek tek şu an ki gözyaşlarım kadar gerçek.
Benim inanamadığım gibi belki sen de o zaman inanamazsın.

8 Ağustos 2010 Pazar

Ellerim Bomboş.Boşa geçmiş tüm saliseler.

Eskide kalanlar

Eskide kalanlar çoğu kez güzel hatırlanır.
Aslında hatırlanmak istenir.
Bugün bir düğündeyim.
Geçmişim salonların izleri gibi kokmadığını önce den düşün olsam da bunun ön yargı olduğuna kanat veriyorum.
Gelin almaya gidiyoruz,uzun zamandır böyle bir şey içinde bulunmamıştım.
Sonra, tüm akrabalar varken bana düşmez diye düşünürken teyze kızı ve ben ısrarlarla içeri giriveriyoruz.
Kurbanlık koyun gibi ama en saf en temiz hali salonun tam ortasında bembeyaz gelin gelenleri karşılıyor. Bir çember oluşmuş şarkılar,tefler,türküler.Kız ağladı ağlayacak
Abi geliyor elinde üzeri işlenmiş bir kırmızı kurdela kuşak yapacak ona.
Üç kez belini sarıyor ve bağlıyor ve alnından öpüyor.Gelin abisine sarılıyor.
Teyze kızına diyorum ki “ aa babam benim kini bir kere çevirip bağladı”
-Aman abla eniştem tez canlıydı bir seferde bağlamış gitmiş beş kez bağlasa ne olacak?
Haklı tabi hurafelerle mi ömür geçiyor
Yaşam standardın,kalite olarak kattıkların ve hayata bakışın.
Kızı alıp davullar eşliğinde konvoya yeniden katılıyoruz.
Biri diyor ki evdeki sürahiyi alacaktım ama süslüydü kıyamadım bu iki bardağı aldım.
Dayanamıyorum ne olacak onlar diye soruyorum.
-Kız ve damat salano girdiklerin de bu iki bardağı birbirlerine vurup kıracağım ki oh kızı aldık mutlu olsunlar.
Bir türküler yakıyorlar akla zarar
Kaynana böyle görümce böyle ben çocukluğumdan beri şarkılarda değişmiş onlarda hayatdan nasibini almış.
Salona geliyoruz.
1980-81 lere gidiyorum çünkü evlenen çocuğun babasının teyze oğlunun sünnetinde ki oyununu oyunumuzu anımsıyorum.
Uzun yıllar sonra bana merhaba diyenlere bakıp nasıl zamanın geçtiğini hepsinin en az iki çocuk sahibi birinin şeker hastası diğerinin kaynana olduğunu görüyorum.
Avuçlarıma bakıyorum bomboş…
Dayım beni dansa kaldırıyor.
Ne kadar zaman geçmiş aile bireyleri ile halay çekmeyeli
Ellerim bomboş
Ne güzel niyetler ile evlenirken ne hayaller kurarken lök gibi oturup kalakalıyoruz bize sunulanlarla.
Kayınvalidemi düşünüyorum urumeli türkülerinde ki halaylarda “ güldane”çalıyor. İçleniyorum,için sızlıyor ne güzel günlerim vardı.
Neden çalındı benden bunlar
Neden yalnızlık payıma düştü?
Allah bilir.Kim bilir hangi günahın bedeli bu. Benim yada genlerimin.
Ellerim bomboş.

6 Ağustos 2010 Cuma

Kol Basmaca...

Şiddet ve Dans

Yani biliriz tutkunun, aşkın ve aklı açmanın en güzel dansı Tango’dur.
Biraz rahatlamak istersen yani ter dökmek Salsa en uygundur.
Salon insanı ve romantiksen elbette Vals
Eşli veya eşsiz birlikte müziğin ahengi,rengi ile yapılmış olan dansın çeşitli ve güzel örnekleri sayılmakla bitmez.
Folklor,halk oyunları her ülkenin her törenin her kıtanın her kabilenin farklı kültürlerde aynaya yansımasıdır.
Ama son zamanlarda insanlar değişmeye başlayınca ileriye döneceğine yani insanlığına insanlık katacağına değişik ilkel henüz taş devrinden cilalıya varamamış,yontmanın şaşkınlığında garip şekillerde kendini gösteren ve işin kötüsü hastalık gibi sirayet eden bir tür var adı “kolbastı”.
Bilir kişinin açıklamalarına göre bu ekip ile yapılan dans aslında kıyı sahillerimizde özellikle Karadeniz yöresinde balıkçılık ile geçimlerini sağlayan bir grup balıkçının sabahın kör vaktinde ağlarla yaptığı mücadele,kayıkları ile denize açılışları,ağa takılan balıkları yakalayışları yani hayat mücadeleleri sahnelenmek istemektedir.
Doğrudur.
Bizler “hey gidinin efesi efesiiii”derken Aydın bölgemizde dağa çıkıp yada inmiş yiğitlerimizin Kurtuluş için mücadelelerini simgeleştirmiyormuyuz.
Zeybek keza
Yunanlı Zeybekiko der birde Rebetiko vardır. Anadolu’dan kopartılmış kendi topraklarından bunun içinde en doğu ve en batı da vardır. Ağlayarak evlerini barklarını bırakıp giden yoksulluk ve sefalet içersinde bambaşka bir diyarda ne o ne bu olabilen dışlanan fakir fukaranın dansı.
Şimdilerde Arabesk tartışması gibi gider çok kültürlü toplumlarda
Ama öyle bir şey ki bu yazacağım yer Yeni Zelenda . Ve bizimkiler. Karı Koca şahitlerin gözlemleri sonucunda karakolluk oluyorlar. Neyse mahkemeye çıkıyorlar açıklama şu :
“Bizi yanlış anladılar biz kolbastı yapıyorduk ailecek yaparız zaten”

Adam resmen kadını boğazlıyor.
Kadın baygın baygın bakıyor sonra kocasını affediyor melun melun ben sana sana mecburum ne yapsan kabulüm der gibi kuzu.
Kolbastıymış
Yani aslında herkes memnun halinden
Oyunun aslı bile birazdan tavuksuyu çorba haline gelecek tavuğun yakalanması ve tüylerinin itina ile yolunmasını çağrıştıran bu oyun nasıl bir danstır.
Bir yetkili,vakıf,dernek,federasyon işin aslı budur diye açıklama yapmaz.
Anlaşılan o ki İngilizcem yeterli değildi biz yeni göç ettik, beni anlamdılar diyen vatandaşımız sokak ortasında oynadığı bu oyunla çılgın Türkler’e bir imza atmış.
Biliyorsunuz belki Yeni Zelanda,Danimarka,Kanada özellikle ilk iki ülke yaşlı nüfusun önüne geçmek için ithal vatandaş alıyor. Türkler göçüyor buradaki yaşam şartlarını orada daha iyi hale getirmek çocuklarının hiç değilse geleceğini kurtarmak istiyorlar.
Ama Almanya da çimlerinin üzerine yalnız Türkler basmasın diye tabelalar bence bu yüzden asılmakta.
Uyumsuzluk.Adapte olamama.vsvsvs
Yani düşünsenize kuzenim geldi Kanada dan orada yaşıyor eşi yabancı ve yıllardır benim orada olmamı gelmemi ister. Bir gel kendini yaşam bulursun der oysa ben mahalle çocuğuyumdur .Bindiğim otobüs şoförü bile bir müddet sonra beni tanır eğer yerimde değilde birkaç durak sonra iniyorsam “hayırdır abla sen burada inmezdin ne oldu?”diyecek kadar halktanımdır.
Yani şimdi diyelim ki Kanada’ya yerleştim ve sınırdaki meşhur şelalelere gittim.Öyle ya aşka geldim canım amuda kalkmak istedi.
Valla kesin tv lik olup meşhur olabilirim benim için mahsuru yok da.
Biz de öyle bir dans mevcut mu onu henüz biliemiyorum.
Ah şu yönlerimizi iyi bilsek de dünya aleme kültürlü,bilgili,sevgi dolu,yaşam dolu insancıklar olduğumuzu gösterebilsek…

Fark

Nereden bilirsin?
Bir gün hiç tanımadığın birine yol gösterici olacağını.
Biz büyüdük mü? Peki,hangi ara?
Ne zaman dı annesinin diktiği uçuk mavi entari ile sek sek oynayan kız çocuğu.
Ne zaman dı bir kış ayazında , Kars’ın bir köyünde; İstanbul’dan gönderilmiş salıncağa binerken göz göze geldiği yaşıtlardan sonra,ablasını uyararak “bunları da bindirelim ama tek tek” diyen ve herkesi nizama sokan.
O çocukların gözlerinde ki heyecanı ama yansıtamadıkları sevinçlerini de hisseden.
Kapı önünde aldığı ekmek arası peynir domatesi onlarla paylaşan, annesini de yiyiyor diye sevindiren.
Hiç çekinmeden babasının arkadaşına bir masa muhabbetlerinde adamcağızın en küçük kızına aldığı oyuncağı anlatırken; müdahale ederek “hep kızına alıyorsun ama” diye sitem edebilecek kadar cesur.
Ne zaman dı herkesi korumak,kollamak
Cıvıl cıvıllık arasında bir tutam hep bunlardan bulundurmak
İzlerken,yürürken,yaşarken,acırken,gülerken,endişelenirken bile dersler almak.
Ne zaman da kalmıştı peki ?
Zamanın bir dilimi şimdi neresi tam çıkmıyor amma yavaş yavaş çözüyorum.
Tıkanıp kalmışları
Bunlar için lavoba açlara gerek yok.
Biraz üzüntü,biraz dinginlik, biraz toplama her şeyi yerli yerine koyuyor.
Siz bilirken bende biliyordum ve beni aptal yerine koyduğunuzu yahut parmağınızda oynattığınızı sandığınız da bile ben biliyordum…Her şeyi. Ama her şeyi.
Üzülmem mi, elbet de.
Ama yol çıkıyor çünkü özünü biliyorsun
Dört yaşında bunları yapan yanına 0 gelince farklı olmuyor yani netice de çocuksu ile büyüklüğü harmanlıyorsun. Samimiyeti ararken,aslında hemen hemen herkesin yalanlar içerisinde boğuştuğunu ve boğuşmaya teslim olup yattığını. Ne acı ki kabullenişlerini görüyorsun. Fark bu işte.
Seni kullanmış olmalarına değil ardından topladıklarına kendine kattıklarına bakıveriyorsun.
Bugün henüz yeni tanıştığımız otobüs arkadaşım,bu arada her girdiğim yerde ister istemez bir grup oluşturuveririm. Bana bir hafta önce iş yeri hakkında sorunlarını anlattı. Hafta sonu çalıştığını. 2 gün sonra işleri toparlanmış artık çalışmayacaklarmış hafta sonu. Başka bir şey daha anlattı. O da benim dediğim gibi olmuş. Dünde erkek arkadaşı daha doğrusu sözlüsü ile arasını,mesafesini,sevgisini paylaştı benle.
Tek tek dinledim ve akıl verdim
Gönlünü açmış bana sağolsun,dinledim. Kendimce,tecrübelerimce akıl yolu gösterdim.
Tamam ablacım dinleyeceğim seni dedi . “ama bu erkekler niye böyle”dedi.
Hım, bak orası henüz çözülemedi ama bizim için de onlar aynı şeyi söylüyor olabilirler.Olmuşlardır.
Sen, nerede olmak ve ne yapmak istediğinden emin ol.
Dinledi. Dinledi
Sonra,
Ablacım senin çocuğun var mı ?
-Yok
Aman iyikiyok
Çünkü bir arkadaşım var 4 sene çıktılar.10 senelik evliler,çocukları olmadı 4-5 sene de çocukları olması için tedavi oldular sonunda dünya tatlısı bir kızları oldu ama şimdi ayrılıyorlar.Kız,adamın sorumsuzluklarından bıkmış.
-Doğrudur Allah her şeyin hayırlısını versin onlarda böyle olsun diye başlamamıştır elbet ama biliyor musun bu işler biraz tercih ile alakalı. Sen nasıl dün bana sıralamana dikkat etmediğin için üniversite de esas istediğin yere yerleşemediğini, ilk sıradaki tercihini okumak zorunda olduğunu söyledin. Bu da aynı şey. Tercih. Bilinçli,bilinçsiz,cahillik,gözü körlük vs. bir sürü şey eklenebilir. Ama hayatın sonu asla değil.
Çok doğru söylüyorsun zaten arkadaşımda aynı senin gibi. Güçlü!
Güçlü yani atlatır.
Durdum kendi kendime yani o an iç sesim durdu ve dedi ki :
“ epeydir yolda rastlaştığın ancak 4-5 gündür samimiyet kurduğun bir kızcağız henüz 25 yaşında sana böyle bir yorum yapıyor. Şahsi gözlemini aktarıyor. GÜÇLÜ.”
Bazen tak attığı yerde şalterler devreye girer otomatik.
Bazen bir söz,bir eylem,bir bakış,belki bir şarkı sana seni anlatmaya çalışır.
Küçük hayat tılsımları vardır yer yer kıyıya vururlar. Biz ise çoğunu hissederiz çok dan fazlasını da hissedemez.
Tıkılıp kaldığımızı ve asla yol alamayacağımızı düşündüğümüz bir an da o kendine çektiğin insan aslında sana ışık tutmaktadır.
Anlarsan ne ala…
Yolun açık olsun.
Kızcağız bugün süslenmiş sözlüsü ile buluşacak İstanbul dışında "dediklerini aynen yaptım,aynen dediğin gibi oldu çok teşekür ederim"
Canım...Seninde yolun açık olsun...
İşte fark...

3 Ağustos 2010 Salı

PONÇİK...

Akşam iş dönüşü,
Bu sıcak ta ağır ağır ve ter ter yürüyorum.
Kapının yanına yaklaştığım da; ayağımın altından kayan ufak şeyi hissettim.
Aman Yarabbim. Bedeni beyaz, baş ve kuyruk kısmı uçuk gri tonda bir kedi yavrusu.
Mırıldamıyor.
Sadece zıplıyor inanın zıplıyor…
Hemen konuşmaya başladım tabi.
Konuşmuyor,bacaklarımın arasından giriyor. Ayak parmaklarımı kokluyor. Hop,zıplıyor kaldırıma hoop tekrar yanıma.
Ama görmeniz lazım şirin ötesi böyle boncuk boncuk gözler.
Her kediyi sevemem kolay kolay ama al bunu sok içine.
Bir an eve götürsem diyorum ama talan eder,zaten uyuyamıyorum hep birlikte tur atarız herhalde sabahlara kadar…
Elimde akşam ekmeğim ne yapayım onunla paylaşacağım tabi
Ufak ufak koparıyorum,
Aman Yarabbim “Ponçik” adını ben koydum hoop atlıyor ekmeklere.
Nasıl yemek nasıl.
Sevicem sevdirmiyor zıplamaktan
Sanki uzaktan kumanda ile biri oynatıyor.
Apartmanda istemiyorlar alamıyorum ama aklım kalıyor haliyle
Hemen kan ter içinde koşar adım yukarı çıkıp dolapta kaldığını düşündüğüm salamı çıkarıyor.
Kuşbaşıdan da küçük doğruyorum. Hoop poşete. Hoop aşağıya.
Aaa gitmiş…
Eh yani seni mi bekleyecek.
Bakıyorum çöp konteynırlarının orada. Bakıyorum ama anlamıyor.
Ponçik. Canım .Ponçik sesleniyorum.
Valla da geliyor…
Zıplaya zıplaya . Çok komik inanamazsınız.
Bu sevimli şey.
Cadde boyunca tespih tanesi gibi sıralı araçlarının birinin altından giriyor, birinden çıkıyor. Diğerine giriyor ve yanıma ulaşıyor.
Poşeti koymama fırsat vermiyor ki. Bir ayağımın üstünde. Bir kapı önünde.
Neyse yemeğe başlıyor.
Allah’ım nasıl acıkmış canım yaw.
Nasıl…
Ah ! Kim biz çaresizken el uzatır. Ailemizden başka.
Daha doğrusu hangi insan hangisine?
Kim gerçekten yardımcı, kim gerçekten seviyor.
Ponçik silip süpürüyor maşaAllah.
Minicik dişleri ile neredeyse poşetide yiyecek.
Elimide. Ayağımıda.
Zıplıyor yeni doğmuş tay gibi.
Aaa bu arada tayları ama en çok atları severim.
Nasıl asil hayvandır onlar.
Neyse bu güzel,şirin,mahsun varlık
Bana güç ve sevgi veriyor
Kan veriyor
Can katıyor ruhuma
Yorgun kalmış bedenime
Çocukluğumu anımsatıyor
Ona bakarken, o zıplarken kendimi gördüm.
Öyle tasavvur etmek istedim belkide.
Renk verdi bana
Sevinç mutluluk huzur belki de
Renklere ihtiyacımız var elbet.
Beyaz gri fark etmez
Güzeli görebilen her göz muhakkak renkleri
Hatta biraz şanslıysa gökkuşağını da bulacaktır…
Sağol Ponçik…
Çok yaşa !

Görüş Mesafesi Sıfır...

Uzaklaş…


Uzaklaş,
Zira çok severim… Haliyle,
Bıkarsın
İncinirim...
Çok da sevilmek isterim.
Boğulursun.
Bir görürüm bir mecliste sohbette
Bir hissederim,
İncirim…
Uzaklaş.

Her şeyi söylemem
Anlaşılsın isterim,
Susar bekler (dim)
Geçti…
Duramıyorum artık
Onun için,
İncinirim…
Uzaklaş.


Ben çocuk olmak isterim,
Sen kızarsın,
İncinirim…
Belki sen de istersin,
Anlayamam
İncinirim…
Uzaklaş.

Beni kırmamak için söylenmemiş sözler vardır dillendiremezsin belki,
Arada buz olur.
Hissederim,
İncinirim…
Uzaklaş.

Ben,dünyayı dolaşmak …
Dans etmek
Gülmek isterim,
Dağ,tepe keşfetmek
Makul ölçülerde, tabi bu benim makulüm.
Sen,hoşlanmazsan. Belki hiç istemezsen
İncinirim…
Uzaklaş.

Hayaller kurmuşsundur,
Farklı farklı düşünce ve arzular doğurmuşsundur.
Biliyorum, ben yetemem.
Yetseydi, gidenler kalırdı.
Sade bir dünya benim yaşam sürdüğüm.
Huzursuz, belki mutsuz ederim.
İncinirim…
Uzaklaş.


Savaşa savaşa cephelerde yorulmuşum,
Kim dost kim düşman unutmuşum,
Bu dünya yı eğlenemeden yutmuşum,
Sıkarım seni,
İncinirim…
Uzaklaş.

Mücadelem çetin,
Her bayrak yarım kalmış ellerimde
Yaralarım ağır,
Kolay kolay kimse saramaz.
Yüreğimde sade bir büyük yalnızlık,
Takatim yok savaşmaya artık.
Yolda bırakırım bakarsın,
Ya da sen.
İncinirim…
Uzaklaş.

Öyle darbeler yemişim,
Öyle kırılmış ki kalbim
Kimseye güvenmemeyi ezberlemişim.
Boşuna elini uzatma
Kırarım belki ve
İncinirim…
Uzaklaş.

Velhasıl…
Belki ömrüm kısa
Bırak hayallerde kalsın her şey.
Benim hayalimde yani.
Dürüstlüğümü mazur gör
Bu böyle,
Şimdi, görüş mesafesi sıfır…
İncinmeden
İncitmeden
Uzaklaş…

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Aldırma...

Eski fotoğrafları çıkardım.
Hazır uykular uzun yolculuğa çıkmışken.
Ah ne kadar gençmişim,
O gençliğimde dağ gibi derdim sanırdım,
İşin güzel yanı bir on sene sonra aynı düşünceyi bugün için söyleyeceğim
Ve ömür treni “ çuff çuff “ yol alacak
Herkesin bir hikayesi var
Geçitleri, karanlık tünelleri elbet şafakları…
Annem ile babamı gördüm bir fotoğrafta hüzünlendim
Damlalar süzüldü yanaklarımdan,
Aynı rüzgara tutulmuşuz biz
Layık olamadığımı düşünerek biraz da.
Babamı gördüm
Bıyıklı bir fotoğraf.
Hiç sevmezdim o bıyıklı halini. Oysa şimdi nasıl sevdiğimi fark ettim.
Sevdim fotoğrafını,sevdim
Sevdim de ağladım.
Bebekliğim
Çocukluğum
İlk genç kızlığım
Tek kaybolmayan anladım
Saflığım.
Ne güzel !
Hala ne olursa olsun tertemizim.
Ağladım biraz da bunlar için.
Evet ağladım
Şu an da bile,
Biliyorum babam görse çok kızardı bana.
Olsun arada fazlalıkları atmak gerekir.
Sabaha tertemiz uyanabilmek için biraz da
Anlamazlar arasında tek kaldığında
Sarılırsın şarkılara
Kalırsın bir başına
Bakarsın duvara
Duvar sana
Geçer bu gün de aldırma gönül aldırma…
Aldırma…

Baba Evi Kabuğum...

http://www.porttakal.com/video/baba-evi/



Hava kararmaya başlamış,
İş den eve gidiyorum anneme istikamet.
Sırf eski günler gibi
İlk ortaokula başlayışım, darbe yemiş bir ülkenin taze fidanları olarak.
Aynı yollar…
Farklı yüzler
Genişlemiş bedenler
Küçülmüş sokaklar
Aynı durak, o ağabeyler yok artık…Mahallenin gönüllü koruyucu bekçileri.
Kadınlar dağınık.
Nerede o eski güzellikler.
Gören nimet görmüş gibi.
Dolmuş aynı
Otobüs aynı
Durak aynı
Çöp aynı
Suretler farklı
Ben gibi olanlar teyze
Anne gibi olanlar nine
Baba zaten yok
Ah!
Canım içi.
Mutluluğum,
Gözyaşım
Buğulu gözlerle sırdaşım.
Samatya da aynı sanırım karanlık istemezsin ineyim oralara yalnız onun için senin evindeyim.
Gönülden hiç çıkamadığım tek gerçek yuvam.
Anacım kızmış bana,
Elini öpmeye gidiyorum.
Bu aralar herkes de bir yüksek gerilim.
Üzüyorum elimde değil
Sebepli sebepsiz
Nazımı çeken bir tek o kaldı.
Yapmış bana köfteler, salatalar,çorbalar.
Yutkunuyorum
Yutkunuyorum
Ve
Yutkunuyorum
Söyleyemediklerim için.
Ben kimseleri üzecek biri değilim ama hayat bu şekilde şu aralar…
Beni çok ciddiye alıyor,
Ya da ben onu!
Amma bir elime geçersen hayat.
Ağzından girip burnundan çıkmak tek vazifem olacak inan.
İyi bilirsin beni
Paşa’lıyım ben
Ve şu an babamın evindeyim
Huzurluyum.

PORTAKAL BAHÇELERİ

Portakal gibi

Bu sabah portakal gibiyim,
Nedense sabah sabah otobüste ona takılıverdim
"Washington portakaaaal" diye bağırırdı pazarcılar eskiden.
Sanki Antalya da bize ait değilmiş gibi.
Portakal sadece meyva suyumudur?
Hayır, elbet de değildir.
Herhangi bir meyva gibi özeldir.
Langur lungur değil itina ile soyarsın kabuklarını, kimi dilim dilim yer, kimi dedemin bize yaptığı gibi tekerlekler şeklinde.
Kimi sadece sıkmalık alır
İçer ve gider
Oysa portakal kabuğunu rendelersin, kurabiyeye katarsın.
Bir gün bir muhallebiye belki
Kabuklarını yine ince ince şeritler halinde keserek reçel marmeladı yapabilirsin.
Sadece içkili bardaklarda dilim olarak kokteyl süsü değildir portakal.
Hunharca elinde sıkıp atacağın hiç değil.
Yorulmuşlar manavında dizili kurumuş portakallar gibi seyrediyorum camdan insanları
Yahut bir kahvaltıya meze olmuş yeni sıkılmış, beş kiloya bir bardak su gibi.
Tezgahın üstünde büzüştürülmüş kabuklar gibi.Lifleri ezilmiş. Yamru yumru.
Neden böyleyim, biliyorum
Söz verdim ama uyuyamadım
Sabaha kadar gözüme uyku girdiyse namerdim.
Bir an dalmış olmalıyım sabah 3.5 suları rüyamda bir apartmanın en üst katına çıkıyorum.
Rüya bu ya annem ve babam benle konuşacaklarmış, beni bekliyorlar masa başında onlara gidiyorum.
3.kata çıktım.
Çıkarken bir an kapıma anahtar sokulduğunu hissettim. Hissettim mi artık rüyamıydı hiç hatırlamıyorum kapıya koştum nefes nefese.
Uykular haramdı o an dan sonra,
Geceler biraz arkadaş bana şu sıralar
Şikayetçi değilim,işler olmasa yani sabah kalma zorunluluğu sadece.
Kendi kendini tanıman için iyi bir fırsat kesinlikle.
Onun için bezgin bekir gibi dolanıyorum bugün
Mevsimi geçmiş portakallar gibi
Oysa ben Bodrum’um mandalina bahçeleri. Kıbrıs’ın portakal çiçekleri kadar yaşam doluyum.
Biliyorum ama geceleri bekliyorum.
Bitsin diye.

1 Ağustos 2010 Pazar

Gel Teskere Teskere....

Bir gece ayazında
Kışlanın tam ortasına bakıyor dağlar…
Dağlar kışlaya
Yemekhane buz, yataklar ondan buz…
Kim,kimdi ?
Hiç bilmiyorum.
Gülümserken gerçekten gülüyor muyduk
Yemek yerken anlıyor muyduk o tadı
Postallar kimimize büyük kimimize küçük gelmiş
Üstümüze yıkansak da ki bu büyük bir nimet olurdu, sinmiş bir keskin parfüm kokusu.
Hepimiz aynıyız hepimiz bir
Tüm Mehmetler aynı bakıyor
Aynı kokuyor
Aynı, hep aynı sözler
Özlemler,
Cephelerde siperler
Siperler üzerinde yığılan bedenler
Terk ederken ellerime düşenler
Acının anlamsızlığını bile düşünüyorsun
Nerede en kötü dediğin o gün
O gün bugün aslında
Bulsam kırdığım kalpleri hepsini onarmak için koşacağım
Çizgili bir battaniyenin üzerinde ki tüyleri sayıyorum geceleri
Bir bakış tutturmuşum koğuş damında
Uykuya dalamıyorum,ne yana baksam siper
Ne yana baksam can
Ne yana dönsem çaresizlik
Çıkamıyorum böyle tutsaklık bir o kadar vatan sevgisi beni boğuyor
Rüzgar dudaklarımı yarmış da geçmiş
Gönüllerimizi hiç saymıyorum
En büyük zevk bir mola da çömelip içtiğim bir sigara
Onu gece yakmak zaten yasak
Şafak hiç gelmeyecek gibi ama dinlemiyorum gibileri geçecek biliyorum
Ve kendime moral veriyorum
Emrimdekilere de
Biz biriz
Her şey vatan için
Bir soğuk cephe de alev alev çağırdığım ama kavuşamadığım sevdiklerime hasret
Her şey vatan için