Hürriyet

2 Ocak 2011 Pazar

Yalnız Fener...

Gün batıyor bu sahilde de.
Usuldan kıyıdan uzaklaşmak lazım,
Deniz de hırçınlaşmaya başladı artık.
Eski bir deniz fenerinin önüne çökmüştüm sabah.
Sen, saçlarım uçuşurken yakalardın hemen,
Fenerin yanacağı saat üzerine ihtimal hesapları yapardık.
Sabahtan akşama kadar o kadar zaman ne konuşurduk?
Ne söyleyeceklerimiz birikmişti veyahut…

Bu sabah fırtına vardı
Deniz fenerinde
Dalgalar alabildiğince uçurdu saçlarımı
Derin bir üşüme sardı içimi
Öylece sardı kollarım, kendi kendimi
Ve yine seni düşündüm
Neredeydin şimdi?

Ne senin
Ne de benim dediğimiz saat de yanmadı fener.
Yine bulamadık…
Yine kavuşamadık anlayacağın.
Uzun bir yolculuk ardından çöküverdim öylece,
O eski deniz fenerinin beyaz mavi merdivenlerine.
Saksafon sesi gibi martı çığlıkları,
Uzaklar da bir yerde
Bir orkestra kurulmuş olmalı
Ve ben seninle dans ediyor olmalıydım
Kuma bıraktığımız ayak izlerimizle.

Kış bitip artık yaz dolmalı.
Şimdi, yalnız bu fener de yazı bekliyorum,
Üşüdüm…
Öylece sardı kollarım, kendi kendimi…
Ben ile birlikte Fener de yine yalnızdı.

Hiç yorum yok: