Hürriyet

9 Ocak 2011 Pazar

Eski ve Yeni Birleşimi...

Eski Yeni Bir Gün ve Tehlikeli İlişkiler


Bugün annemin ziyaret etme durumu sonrasında, kendim için bir şey yapmak düşüncesi hasıl olmuştu içimde.
İçimi aşacak şeyler. Yahut aydınlatacak diyelim.
Vakit oldukça dardı, hava kararmıştı.
İki alternatif belirmişti kafamda.
Ya Beyoğlu,
Sinema.
Ya Fatih,
Cemal Süreya Şiir Dinletisi.

Birden başka şimşek çaktı kafamda,
Yine Beyoğlu’ydu ancak önce Harbiye.
Yetişebilirsem Harbiye Muhsin Ertuğrul sahnesinin yenilenmiş sahnesinde; yeni senede yeni bir oyunu izlemek.
Gişe de ki görevli yemek yemeye çalışıyor fakat kalabalık, önümde üç kişi var ancak internet üzerinden aldıkları için hazır biletlerini teslim alacaklar.

-Affedersiniz yemeğinizi bölüyorum ancak yer kaldı mı,bilet almak istiyorum.

/ Yalnız ön yanı 11.sıra en son koltuk yahut en arka.

-11.sıra çok mu dipte

/ Bir kişisiniz değil mi? O zaman size bir tiyo geç girin nasıl olsa gelmeyen olur yerleşirsiniz
Yalnız bir liram yok hiç bozuk kalmadı.

-Sorun değil. Teşekkür ederim.

/İyi seyirler. Unutmayın geç girin salona.

Gülesim geliyor sanki asker arkadaşım yahu. Sağolsun.

Tornistan dönüyorum Beyoğluma vakit var iken henüz son kez İnci Pastenesi’nde profiterol yeme vaktidir.
Her zaman ki gibi tıklım tıklım.

Tam tabağı almış yerleşmişken iki kız, dükkan sahibine hislerime vesile olarak soruyorlar:
—Yıkacaklarmış doğru mu?

Adam bir söyle bin işit kıvamında,

/ Bir oraya git diyorlar bir yıkacağız diyorlar. Ben kendim mücadele ediyorum şimdi yürütmeyi durdurdum ama tek başına yaptım bunları. Şimdi siz söylüyorsunuz hani nerede hiç destek yok. Garibanız biz ama sonuna kadar direnicem. Sonuna kadar…
Öylece bakıyorum, her gelişimde kapının girişinde tabaklara yardım eden dükkan sahibine.

Sonra turuncu renkle bezenmiş vitrine. Eski tavanlara. Eskiye ait ne varsa….


Ben çıkarken iki kişi daha giriyor.

Elim kapısına dokunuyor arkama bakıyorum son kez ,belki bir daha seni göremem.
Sende benden gideceksin hissediyorum. Hoşça kal diyorum.
İçimde Yeni Türkü’nün şarkısı çalıyor:
“Yenik düsüyor hersey zamana
Biz büyüdük ve kirlendi dünya

Telli telli telli şu telli turna
Ne kalmis buralı göklerden başka
Ne kalır yarına bizden sonraya
Herşey binip gitmis uçurtmalara”


İlerliyorum caddede, kara kedide çalan İspanyol esintileri kendime getiriyor biraz beni.
Atıyorum İstiklal Kitapevi’nden ruhumu içeri.
En sevdiğim kitapçıdır.
Bir başka ruhu vardır oranın bana göre.
Ve
Ayşe Kulin’in yeni kitabını görüyorum.
“Dürbünümde Kırk Yıl – Hüzün”

Kitap çalışması sürerken yayınlanan birkaç paragrafını okumuştum,okurken hatta ağlamıştım.
Babası ile başlıyor…
Hastane odasında yaşadıkları. Babasına düşkün bir evlat sanırım onu kaybedişi, hayatından çıkanlar.
Tahmin edebiliyorum ve sadece uzaktan bakıyorum,şimdilik.

Şu anda bunu okumaya hazır değilim.
Yaz olsun güneş çıksın hele.
Çok okuyacaklarımız olacak…

Hava buz gibi üşümedim desem yalan olur.
Geç değil erken geliyorum salona.

Salon bakalım benim eski salonum mu?
Bu gün hem eski hem yeni var. Öyle bir gün oldu.
Eski salonu çağrıştıran ancak o eski kokmayan görüntü güzel döşenmiş, ne çok gösterişli ne çok çok yeni havası var.
İlk açılış bileti olabilir, çerçeve içerisinde bir tablo.
Muhsin Ertuğrul’un hayatı ve kattıkları
Ve şimdiye kadar buradan geçmiş rahmetli tüm sanatçılarımız. Gözlerim doluyor.
Rahmet olsun ruhlarına…

Kaç oyun izlemişim hatırlamıyorum, oyun da burada izlenirdi.
İzlemesi pek keyifliydi.
Eski günleri düşünüyorum, kapı açılınca bizi karşılayan üzerinde kırmızı halı olan o merdivenler.
Ne çok severdim o sahneye girişi.
Onu da yıkmışlardır diyorum ve içeri girmek için kapılar açılıyor.
Aman Yarabbi ! Aynı merdivenler duruyor,daha genişletilmiş daha yenilenmiş ve yeni oyun için hazırlanan sahnede yer alan ayna tarzı materyaller ile kendimizi karşılıyoruz.
Oh çok güzel olmuş.

Gözüm her yeri karış karış tarıyor.
Hemen hemen aynı sanki biraz büyütülmüş,koltuklar modern.
Yakışmış. Eski doku korunmuş. Yiğidi öldür hakkını yeme.

Yalnız tamamı ile değişen seyirci kalitesi.
Yeni bir hareket türemiş çok terbiyesizce.
Eğer seyircinin aldığı bilet arka sıraysa başkasının yerine oturuyor ve aynen şöyle diyorlar: “Tamam yaw oturalım,gelirse kalkarız. Gelmez ise oh otururuz.” Çiftler, aileler,arkadaşlar hemen hemen hepsi aynı şekil bir tavır içerisinde.

Üç kadın vardı mesela kurdukları cümle şu : “ Bu salak bize niye bu biletleri verdi bari deseydi ya en arka diye hayat da oturmam ayakta dururum oturmam”
Sonra ne oldu, görevli ile konuştular solaryum güzelleri görevli bir şey yapamayacağını söylediği halde o arkasını döner dönmez en önde gördükleri boş koltuklara yerleştiler.

Eskiden kalan saygının “s” bile yok anlayacağınız.
Edep…Ohhh çoktan otobüse binmiş varmak üzere istasyona.

Oyun başlıyor.

Hiç yorum yok: