Hürriyet

9 Ocak 2011 Pazar

Tehlikeli İlişkiler...

Harbiye
Muhsin Ertuğrul Sahnesinin yenilenmiş ama bir o kadar eskiden koparılmamış hali içerisinde buluyorum kendimi.

Emek veren oyuncuların fotoğrafları bize selam veriyor sol tarafta. Hala durdukları yer sahneye bakıyor.

Eski girişi gibi merdivenler yerli yerinde.
Kırmızı halılar da öyle.
Derin bir nefes alıyorum.
Gülümsetiyor beni bu eski ile yeni buluşması.
Bu kez bozmamışlar diyorum kendi kendime.

Girişe doğru ilerlerken,kendimi aynalar da yansıyan yüzüm ile buluyorum.
Oyun şimdi bizimle mi başlıyor
Kimimiz büyüyor, kimimiz parlıyor,kimimiz çirkinleşiyoruz yaklaştıkça sahneye doğru.
Ve koltuklarımıza büyük bir keyifle kuruluyoruz.


Oyun başlıyor.
Sahne tasarımı muhteşem, müzikler keza. Bomboş bir sahne de o aynalar ile seyirciyi buluşturmak oyuna katmak istemiş sanırım yönetmen.
Kostümler harika.
Tam dönemi çağrıştırıyor.
Oyun başlamadan önce tanıtım bölümlerine bakıyor; yönetmen, ışık görevlisi kimler onları inceliyordum.
Yine iç sesimi dışa vuran bir hanım yanında ki eşine söylüyor:
"Niye herkes yabancı? Türkler Müzik yapamıyor mu? Ya da ışık?"

İşte zurnanın sesinin güçlü geldiği yer bu nokta.
Burayı anlasak da anlamıyoruz. Durum bu ne yapalım.
Şöyle sıralayayım aldığım notlardan size.

Kim ağır işçi siz karar verin.

Yönetmen : 1969 Üsküp doğumlu Aleksandar Popovski
Uyarlayan : 1946 Portekiz doğumlu, İngiliz Film Yönetmeni,oyun ve senaryo yazarı Christopher Hampton.
Yazan : 1741 Fransız doğumlu, Ordu Generali ve Romancı Choderlos de Laclos.
Drama : Jelena Mijovic.
Sahne Tasarım: Numen Sven Jonke
Kostüm : Angelina Atlagic
Müzik : Kiril Dzajkovski

Bunlar elbet de zor ama bina inşa ediliyor peki emeği,esas işçiliği koyanlar,onlar olmaz ise olmazlar kim:

Işık : Özcan Çelik
Efekt : Ersin Aşar
Koreografi : Handan Ergiydiren
Yönetmen yrd :İrem Arslan Aydın,Hülya Arslan
Asistan : Ceysu Aygen
Suflör : Ahmet Hün
Sahne ve Kostüm Uygulama : Taciser Sevinç
Sahne Uygulama Yardımcısı : Murat Gökden
Işık Uygulama : Gökhan Davulcu,Osman Aktan
Barkavizyon : Fatih Yıkılmaz
Sahne Terzileri : Fatma Demir,Mehmet Ördek
Kuaför : Aziz Bircan
Sahne Teknisyenleri : Necati Öcal,Yusuf Akçay,Dilaver Güneş,Yılmaz Koca,Fahri Çolakoğlu,Yusuf Güden.
Aksesuar Sorumlusu : Cengiz Önay, Özay Apaydın
Fotoğraf : Selin Tuncer,Nesrin Kadıoğlu,Ahmet Çelikbaş.

Ve Oyuncular:
Marquise de Merteuil karakteri ile Şebnem Köstem
Vicomte de Valmont karakteri ile Levent Üzümcü
Presidente de Tourvel ile Selin İşcan
Madame de Volanges ile Esra Ronabar
Chevalier Danceny ile Ahhan Şener
Mademoiselle de Rosemonde karakteri ile Tomris İncer
Cecile Volanges ile Ece Özdikici
Emilie ile İrem Arslan Aydın



18.yüzyıl sonlarına doğru yazılmış olan bu eser o kadar talep görüyor ki yazar da şaşırıyor.
Yazar zaten ordu mensubu olduğu için yargılanmaktan ve görevinden olmamak için;bu eserin kendine ait olduğunu bile söyleyemiyor.
“Çöpte buldum” diyor. O derece korkuyor.

Tehlikeli İlişkiler adlı bu eser, Fransız Aristokrasisinin ciddi saldırısına maruz kaldığı için oluyor bütün bunlar.

Bütünüyle bir aşk hikayesinin uzağında ancak ona da çok yakın durarak, dünya üzerinde yaşamakta olan tüm insanoğlunun ister dönemi 18 ister milenyum çağı olsun; yaptıkları hareketlerin sonunun nereye varacağını bilmemelerinden, bilmek istemeden bilinçsiz hareket etmelerinden kaynaklanan davranışların farkına vardıklarında yakıp yıktıklarını gözünüzün içine soka soka anlatıyor. Sizi boğmadan tabi.

Oyuncular öyle mükemmel ki, hepsi aynı orkestranın farklı enstrümanları olsalar bile profesyonellikleri ile şarkıyı bize dinletebilmeyi çok iyi beceriyorlar.
Çoğu dizilerden aşina birçok seyirciye,
Öyle bir an geliyor ki bir hanım oyuncuyu, üç kere farklı oyunda izleme imkânım olmuştu.
Birincisinde henüz televizyon ekranlarında boy göstermiyordu; sanatı yıllardır kendi mekanı içinde saklamıştı öyle güzel bir oyun sergilemişti ki ne kadar az alkış almıştı.
Şimdi ise ikidir çok büyük rolü olmasa da en büyük alkışı o alıyor.
Televizyon, böyle bir şey işte.

Yalnız oyun,
Performanslarıyla
Ayakta alkışlanacak bir oyun.
Muhakkak izlenmeli.

Hayatlarımız içerisinde her şeyin aslında,ev hanımları beni daha iyi anlayacak ve erkeklerde kulak aşinalığı olduğu için yadırgamayacaklardır.

“Kulak memesi kıvamında” olması gerektiğini vurguluyor sonunda.

Ne çok sulu
Ne çok katı
Her şey kararınca
Her şey yerli yerince
Olunca samanlık seyran olur misali; birbirlerimizin hayatlarını tetiklerken evrenin aslında seyran olması ile ilgili bir durum esasında.

Her seyircinin de mutlaka kendinden bir şeyler bulacağı; yaşamını sorgulayacağı bir yapıt olmuş.

Zaten yönetmende bunu tasarlamış olabilir, oyunun ikinci perdesinde siyah ve beyaz kostümler de bunu gösterir nitelikte.
Esasında kötü ve iyinin mücadelesi anlatılmaya çalışılıyor.

İyi, her ne pahasına olursa olsun sevmekten vazgeçmiyor sonunda ölümü kucaklamak olsa bile.
Kötü, iyiden ders alıyor ancak aldığı dersi onu kaybedip ebediyete kadar kendide ölümlü olunca anlıyor.

Netice de hayatlarımız da an geliyor kararlar veriyoruz; hiç düşünmeden içgüdüsel olarak ya da adeta bir havyan dürtüsü ile sonuçta yaratmış olabilecek olduklarımızı hiç düşünmeden oluşturmuş olduğumuz hareketler; zincirleme olarak birçok hayatları da mahvediyor, kendi hayatlarımız dışında.

Temiz kalmanın zor olduğu bir dünya da yolun doğruluk ve sevgi olduğunu bir kez daha anlatıyor oyun.
Yönetmen sahne içerisinde,oyuncularla döndürdüğü aynalar ile iç dünyamıza yolculuk yaptırıyor.
Yer yer dönen aynaların aksi ile seyircide yüzleşiyor kendisi ile.
Kötü mü yoksa iyi miyiz?
Kararı oyun sonunda kendiniz veriyorsunuz…

Çok büyük alkış…
Emeği geçen herkese…
İyi seyirler

Hiç yorum yok: