Hürriyet

13 Temmuz 2011 Çarşamba

YALNIZLIK !

'Önce kelime vardı,' diye başlıyor Yohanna’ya göre İncil. Kelimeden önce de Yalnızlık vardı. Ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti Yalnızlık... Kelimenin bittiği yerde başladı; Kelime söylenemeden önce başladı. Kelimeler, Yalnızlığı unutturdu ve Yalnızlık, Kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde. Kelimeler, Yalnızlığı anlattı ve Yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız Kelimeler acıyı dindirdi ve Kelimeler insanın aklına geldikçe, Yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu." (Sayfa 154)

Oğuz Atay, Tutunamayanlar Romanından.

Bir insan nasıl bir hissiyat içerisine bürünebilir ki; o karakteri yaratabilsin.
Muhakkak esinlendiği, içinde uyandırdığı yahut hissettiği bir şeyler olmuştur.
Hayalleri bu perdenin arkasında tutuyorum.
Zira, onlar geri planda kalmış oyuncular gibi gözükseler de esasen has oyunculardır.
Hatta ayakta alkışlanacak oyunculardır HAYALLER…

Hayal kurmak ciddi iştir. Ve hayallerine sahip çıkmak, uluorta bırakmamak.
Bizler genelde ataerkil aile yapısından geldiğimiz için pek duygularını belli etmeyen milletizdir.

Rahmetli Atay’da “ okurum neredesin? Ben buradayım” diyecek kadar hissiyatlı ve açık, dolu dolu kelimelere sahip bir yazardı.
O yüzden duygu yoğunluğu da çoktu.
Şimdi kendi beklemese biraz kırıntılar oluşmasa sofrasında yalnızlığa dair yazabilir miydi tüm kelimeleri. Bu derece yıllar sonra bile yüreğimize sokacak kadar hissiyatla.

Şimdi kendi de öldükten sonra kıymeti bilinenlerden.
Niceleri geldi, geçti ve geçecek.
Tutunmak illa sanatçı adaylarına has bir olgu değil.

Hayat içersinde ki rollerimizde hangimiz neyi tutturduk.
Tut deyince koparanlardan bahsetmiyorum.
Dikiş tutturmak da değil tam anlatmak istediğim.

Baksanıza koca koca adamlar, sayısal tutturmak istiyor.
Ellisinde üniversiteyi tutturmak
Misal, aşkı tutturmak saçlarına son aklar düşerken.

Hayat kimseye torpil geçmiyor.
Herkes ama herkes an ve an her şeyin bedelini ödüyor.
Kimse tutturmuş, tam oku gediğine fırlatmış değil.
Olmayacak ta dünya döndüğü ve değiştiği müddetçe de bu böyle devam edecek.
Kah yalnızlıklara dalarak, kah gerçek bir el bizi tutana kadar.

Onu ilk gördüğümde elinde gitarı sahnedeydi.
Yanımıza geldi, tanıştık.
Kibar, son derece naif ve seviyeli.
Gözleri ışıl ışıl bir bey.
Oturduk, beraber oyun oynadık. Eğlendik. Yemek yedik aynı masa da.
Yıllar sonra bir yerlere çıkabilme telaşında ki o eski görüntüsü geldi aklıma o reklamı gördüğümde.
Onun adına çok sevindim.
Umarım yakaladığı şansı iyi kullanır dedim.
Allah yolunu açık etsin, dedim içimden.

Nice sanatçılar gördüm tesadüf hayatımda.
Nice sanatçı adayları.
Bakmayın onlar acayip hassastırlar.
Düşe kalka ama azimle duvarı delme telaşları var eder onları yine yine yeniden.
Ve her şeyin bedelini bu uğurda esaslı da öderler.
Canları öyle bir yanar ki gün gelir bir dost canını yaktığında pek umursamazlar.
Onlar tutunmuşlardır yalnızlıklarına.
Bir de şans yüzüne bir yerde gülenler vardır.
Onun gibi.
Bir anda
Yaş henüz kırk iki olduğunda
İki yıl önce evlendiği eşiyle tatilde ve orada kaybediyor onu.
Gazeteler manşet atıyor:
“Tam şöhreti yakaladı karısını lüks bir tatile götürdü”.



Burçin’ in içinde neler hissettiğini kimse ama kimse bilemez.
Sanat yapmak sanatçı olmak, yalnız kalabilme ihtimalimizi hayat dan yok etmiyor.
Herkes bu ağaçtan payına düşen meyveyi alıyor.



Ayrılıklar, ölüm gibidir.
Hiçbir farkı yok.
Sevmediysen başka.
Ama sevdiysen, onu ayrılana sor.


İşte, tutunmak burada başlar yeniden hayata.
Hayat akar
Sen rolünü oynarsın
İster ünlü
İster ünsüz
Fark etmez ki
Sadece insansın.

Allah kuvvet versin…

Hiç yorum yok: