Hürriyet

5 Temmuz 2011 Salı

KORKULUK.

Korkuluk.

Hiç kendinizi, şu kargaları ya da sürüngenleri kovalayan.
Canlı edasına bürünmüşte cansız kukla gibi,
Tarla da boylu boyunca, oranın tek hakimi gibi hissettiniz mi?

Bu gün genç arkadaşlar alışveriş merkezine,
Diğerleri dedikoduya.
Kimi arkadaşıyla buluşmaya gidince,
Tek başıma yemeğe gitmek zorunda kaldım.
Gerçi ezberlemişim yalnızlık adına tüm kelimeleri, çok şükür ki en büyük kalabalıkları söküp çıkarmışım içimden.
Ancak bir tek kelimeyi özlüyorum bazen.
Sevgi adına bir söz.
Gerçek, koşulsuz, şartsız, karşılıksız bir söz.
Sonsuz bir söz.
Benim yüreğim öyle çünkü.
Yemeğimi hızla yiyip, Atatürk Orman Çiftliği hizasında bulunan çay bahçesine doğru ilerliyorum.
İçerde Sibirya Kurdu bir hayvan mışıl mışıl uyuyor. Ben ve bir beyefendiden başka kimse yok.
Hava temiz. Hayvancık gözlerini aralıyor. Sonra ayağa kalkıyor, ön patisine basamıyor bir şey olmuş.
-Adı ne bu şirinin?
Alice gibi bir şey diyor soruyorum alice mi diye?
…Yok yaw buz yani
-Hımm ice yani.
-Ne oldu ayağına onun
…Bilmem!
Daha baktıkları cana ne yaptıklarından bir haberdarlar. Tıkmışlar oraya bağlı ağaca. Kuzey ülkelerinin hayvanını kalk zevkin için getir buraya eziyet et.
Seni tıksınlar öyle derim ben, nerede görürsem böyle özgür bırakılmamış canlara.
Sürekli tasma ile o ne kadar mutlu ki.
İnsan, sahip olduğu hayvana bile yaşama özgürlüğü vermeli.
Dostun satar gün gelir o satmaz, arkadan asla vurmaz seni daha neye sahip olduğunu bilmiyorsun.

Ellerimi kırmızı piti kare örtülü masanın üzerinde birleştirip dalıyorum istemeden.
O an ben ne yapıyorum sorusu doluyor içime.
Benim yaşam amacım ne?
Tamam, beni çok seviyorlar ancak bende hakkını veriyorum işin ama ben bu işi değil yazmayı istiyorum.
Yazarken çok mutlu oluyorum.
Sonra bir kıyı kasabası hayalim.
Şehir içinde semt değiştirene kadar topla pılını pırtını geç bir yerlere, netice de seni bağlayan anandan gayrı ne var?
Her gün konuşuyorum ama hafta da bir görüyorum.
O zaman daha bir hasretlik olur, on beş günde bir atlar otobüse gelirim mesela.
Burada sadece fatura ödemek ise orada da öderim.
En azından içimde, kafamda yığınla dolaşan hikâyeleri tertemiz hava da hayata katma şansım olur.
Ben bunu hayata geçirmeliyim.

Hafta sonu arkadaşım yeni evlendi çok ısrar ile bekliyordu beni ve gittim.
Allah mutluluğunu daim etsin.
Böyle yeşillikler içersinde, köpek bahçede. Bahçe evin önünde.
Çıt yok. Huzur dolu ama mutsuz çünkü site istiyor, kalabalık istiyor.
Vallahi dedim ben burada olsam ne yazılar çıkarırım, şansını bil bulunduğun yerin.
Nefes alıyorsun mis.
Etrafında dangalak sürüsü yok.

Yaşam kılavuzu değilim ki;
Korkuluk gibi; artık herkese yol gösterip, hayat adına bir şeyler anlatayım.
Yanlışları düzelteyim.
Herkesin aile olarak, topluma kazandırdığı evladına öğretmediğini öğretmek bana mı düştü.
Bırak çöpü atıyorsa da atsın.
Cahil cühela arasında, nevrim döndü artık.
Buraya kadar yaptım yaptım da ne oldu.
Kendim için yapmak ve yaşamak istiyorum.
Ne varsa.
Mesela şimdi Karadeniz turu istiyorum, bir hafta sonra başka bir şey seneye ömrüm vefa ederse başka bir şey. İstekler hiç bitmeyecek ancak önemli olan gerçek istekler. Özümü dolduracak yaşamıma anlam katacak, kendimi güzel hissettirecek işler.

Babaannemin, rahmetli güzel sözleri vardı. Evladiyelik türden nur olsun mekanı:
“Olsa ile Bulsa
Bir araya gelse dünyalar benim olurdu”

Olsa ile Bulsa bir araya gelmiş midir gerçekten tartışılır ancak biz geçip giden ömürlerimize baktığımızda ice gibi bir yere adanarak mı yaşıyoruz yoksa farkında olup bir şeyleri değiştirmek için çaba harcıyor muyuz.

Benim kafamda bugün, Archimet gibi düşünceler çaktı.
Demek ki zamanı geldi.
Yıllardır hayalini kurduğum o kır evi, yer yer beni ziyarete gelen dostlarım ile sohbetlerim.
Hoş zamanlar.
Salonumda gramofonum.
Plaklarım yerli yerinde.
Tahta masa ve iskemleler.
Eski yazlık sinemalarda ki gibi rengârenk lambalar tepemizde.
Güllerim bahçemde.
Fesleğenlerim tenekede.
Bir de mekân yapmışım kendime; kimi kitap okumaya kimi çay içmeye geliyor.
Yaşanmış ya da yaşanmamış ne var ise dillendiriyoruz orada.
Çok mu zor.
Ben ce değil.
Bir kapı açmalı.
Kayıp gitmeden zamanlar, dakikalar ve saliseler.

Allah’ın izniyle,
O mekanın ortasında bir gün başımı kaldıracağım, yıldızlara bakarak şükredeceğim korkuluk olarak kalmadığım için.
Burada sadece; sevgi ve güzellikleri sardığım için.

Hiç yorum yok: