Hürriyet

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Karadeniz'den Akdeniz'e Yolculuk...

Gürcistan’a varacağımız zaman yol boyunca bilgiler paylaşan Rehberimiz Celal Bey, gideceğimiz kilise de belki bir düğüne şahit olabileceğimizi söylemişti.
Belki vaftiz töreni de olabilir diye düşündüm, netice de adı her ne olursa olsun kutlamalar güzeldir.
Özel şeyleri ben nedense çok seviyorum.
Kiliseye vardığımızda ayin ile karşılaşmıştık. Ama oradan çıkıp meydanda ki Argonotlar; şu meşhur aşk hikayesi ve Altın Postu tasvir eden heykelin bulunduğu alana girdiğimizde, kendimizi Türkiye’de hissettirecek korno sesleri ile gelin konvoyunu gördük.Sonra Güner hn yorulup kahve molası verdiğinde abisi Ali bey ile ben park kısmını gezerken o gelin ve damadı gördüm, ne kadar güzeldiler. İtalya’da bir çiftin fotoğrafını çekmiştim Frenze’de. Orada ki manzara da muhteşemdi.
Sonra döndük Karadeniz’e yanlış hatırlamıyorsam Trabzon’da yine bir gelin arabası gördük.
Tüm güzellikler, yorgunlukları almışken alana indiğimizde, hemen bagaj alma bölümünde bir gelin ile damat görmem mi? Hemen Güner hn a bahsedince kalkıp yanlarına gitti ve fotoğraflarını çekti.
Gelin Hatay ilimizden geliyormuş düğün yapmışlar ve buraya gelmişler.
Öylece valizlerini bekliyorlar, damatlıklar ve gelinler içerisinde.
Ben hep diyorum; bir gün şövalyemi bulduğumda gideceğim bir konsolosluğa evleneceğim.
Ne güzel bir şey olmalı. Büyük bir heyecan.
Tüm yorgunluklar sonrası otobüse varıyoruz haliyle önce Kadıköy yolcuları, Ataköy, Bahçelievler ve en son bendeniz.
Taksim de insem epey yol olacak valizler, hediyelikler şeklinde bir valiz daha oluşmuş durumda. Kaptan da otobüs ile Karadeniz turundan dönmekte. Tek kalınca gecenin bir yarısı sohbet ediyoruz “ ben Bayrampaşa’ya eve gidiyorum şimdi diğer yolcular arasında söylemek istemedim çünkü herkes yakın yer ister baş edemem bekleyin fındıkzade’de indiririm sizi”
-Çok teşekkür edeyorum. Sohbet Karadeniz olunca haliyle rehberimizin kulaklarını da iyice çınlatıyoruz.
“ Çok sever konuşmayı. Güzel de anlatır” diyor.
-Valla ben uzun zamandır böyle keyifli bir tur ve rehber görmedim.
İyi ki bu turu seçmişim. Tarihler arasında gittim geldim. Bir önce ki hafta ve benim haftam hatta bir ara otobüs ile olan 9 günü mü seçsem dedim vazgeçtim çünkü plan değiştirdim.

Beni indirdiği yerden gece ikiye gelirken hemen taksiye bindim ve eve geldim.
Aynen eskileri boşaltıp yarın sabah ki yolcuğumun şu bahsettiğim değişen plan ile ilgili olarak yenilerini yerleştirdim.
Yattığımda sanırım saat üçe geliyordu.
Sabah altı da kalkıp yola koyuldum. Bu kez Atatürk Hava Limanını kullanacaktım.
Yolda bir çay ve poğaça yiyip içtim. Metro ile alana geldim.
Bu arada planım oraya varır varmaz tursuz olduğum için eşyalarımı bırakıp bir duş alıp benim artık aile rehberim diyeceğim Celal Bey’den bir iki bilgi almak ve yola koyulmaktı.
Celal Bey’e dış hatlar terminaline girdiğimde mesaj yazdım. Girne’de görebileceğim yerler konusunda bilgi almak için, aslında ayak üstü sormuştum ama unuttum.
O kadar çok bilgi bombardımanında bulunulduk ki çok şükür ne neydi unuttum. Adın ne deseler?
Oy Asiye diyebilirim yani.
Aklım hala Karadeniz’de.

Onur Air’in bankosuna gelip nüfus kağıdımı verdim.
Beyefendi adıma düzenlenmiş bir bilet olmadığını söyledi.
Nasıl olur mümkün değil iyi bakın lütfen diyorum.
Sistemleri çalışmıyor.
Herkesi aramaya çalışıyorum nafile, çünkü günlerden Pazartesi hafta başı ve saat henüz 07:30.
Acenta da kapalı.
-Bakın diyor sizin rezervasyon diye verdiğiniz kağıt da Atlas yazıyor bir de oraya sorun yapabileceğim bir şey yok.
+Beyefendi o Atlas değil. Atlas servis yazıyor.
Bir an hem yorgunluk, hem uykusuzluk şoka giriyorum saliseler yarışırken beynimde ne yapmam gerektiği konusunda dut yemiş bülbülüm.
Kalkıp o yorgunluk ve valizlerle koştur koştur Atlas bankosunu arıyorum o da terminenin en sonunda.
Onlarda da yok. Hayır olmadığını biliyorum ama çaresizlik işte denemek lazım diye düşünüyorum.
Tekrar geliyorum bilet yok Onur da .Sistem de yok.
Hayır Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ilk gidiyorum. Yorgun olmasam sorun değil ama bir de otel rezervasyonumda yapılmadıysa o zaman ne yapcen haçen diye düşünürken.
-Siz kesin bana bilet diyorum. Nasıl olsa ben uçarken onlar ofise gelmiş olacaklar.
Her şeyin bir çaresi bulunur.
Ama tüm moralim sıfır.
Trabzon da o kadar keyifliydim ki yani topu topu 3 gün boyunca inanılmaz mutlu ve huzurluydum.
Hem bu bitiş hem İstanbul’a dönüş beni üzdü.
Bir de üstüne ayva tatlısı buyur ye.
Film şeridi dönüyor. Kızcağız rezervasyonu yaparken beni pegasus dan yaptı sonra düzeltti acaba Sabiha dan mı bineceğimi düşünüyorlar.
Kafası bir an basmadı nasıl yani Karadeniz ve akabinde Akdeniz.
Böyle bir tur mu var diye sordular ilerleyen zamanlarda Kıbrıs da tanıştıklarım. Yok, ben yarattım. Hatta dönüş sonrası ofise uğrayıp Dilek hanıma küçük hediyesini bıraktığımda hem şu yaşanan garip bilet meselesinin geri dönüş iadesini ( yapıldı deseler de bugün itibari ile hala yapılmamış, satın aldığım turlar altı taksit di ekstrem geldi hepsi üç yapılmış) hem de tatlı sohbet sırasında niye hafta sonu Van yapmıyorsunuz? Dedim.
Beni bilen bilir çok netimdir.
Yani böyle güzel bir yer hem de şu an da Akdamar Kilisesi, Göl Gezisi vs.
-Valla ilk kez sizden böyle bir talep oluyor ama ilginç neden olmasın ilgililere ileteceğim. Dedi.
Zaten bu tur boyunca acenta da ilkleir yaşadık hep birlikte.
Ben e posta ile ulaşmaya çalıştım hem işten rahat konuşamadığım için hem de Dilek hanım yoğun olduğu için esasında e postalara pek cevap vermiyorlarmış.
Sonra voyagerlarımı almaya gittiğimde beni çok sevdi kahve falan içtik ancak ben arka kapıdan dolanıp onları onlara sordum.
-Yani buraya bu kadar insan gelir kimse o kapıyı kullanmaz.
Eh bu da benim farkım ben ilginç bir insanım.
Aklım bana orayı göstermiş.
Sonra herkes Pegasus kullanıyor ben Kıbrıs için Onur kullandım. Kullanmasaydım.
Seyahat zarflarım teslim edildiğinde durmadan bana Deniz hn diyor.
Benim adım Deniz değil ben bir tek Deniz bilirim o da Gezmiş.
Keşke olsa da onunla gezsek, dermişim nerede ?

Film şeridinin an.ları doluyor beynime kesinlikle şu Deniz isminden kaynaklandı, adım değil kalacağım yer Deniz!
Ben ekstra yaklaşık 200 tl tutarında ki tek yön biletimi alarak uçağa biniyorum.
Binmezden önce bir anne ve kız görevliler ile kavga etmekte. Şampuanını çıkardılar diye.
Ortalığı sabahın sekizinde yıktılar. Ne kızı işten attıracakları ne o ne bu kaldı.
Bir de 09:00 da kalkması gereken uçak geç geldiği ve temizlenmesi sürdüğü için yarım saat bekledik mi.
İnan o an her şeyden pişman oldum ne işim vardı buraya gitmekte.
Karadeniz bana yetmişti de artmıştı esasında ama böyle tadı damağımda kalacağını bilmiyordum ki her yeri görmek istiyorum.
O yıllardır biriken boşa geçmiş her anım adına her yeri.
İstanbul neden bana böyle yapıyorsun, ben seni çok seviyorum.
Hemen aklıma Trabzon’a giderken alanda bizi karşılayan yetkili arkadaş geldi onu aradım.
-Lütfen dedim durum budur. Beni alanda biri karşılasın oralarda kamlıyım.
Sağolsun ilgilenmiş beni karşıladılar.
Önden gelenler otellere bırakıldığı için araçları bekledik biraz o kavurucu sıcakta.
Yanım bomboştu ancak uçak tuttuğu için kendisini yatıştırmak üzere, yola çıkmış iki kız kardeşler oturdu izinle.
Biraz sohbet ettik. Onlar da Karadeniz yapmak istiyorlarmış. Hemen adresi verdim. Sayın Rehberimi de. Kıbrıs da tanıştığım 6 kişilik bir aile ve yalnız bir hanım onlar sorduğunda da aynen ilettim.
Ben kolay kolay beğenmem. Beni tanıyanlar çok iyi bilirler ki eğer ben bir şeyi beğenmişsem o gerçekten iyidir.
Bu iki kardeş iki günlüğüne kumar oynamaya gidiyorlarmış.
Yaşımı soruyor, daha gençmişsin biz elli altı olduk diyor.
Ama hiç göstermiyorsunuz diyorum.
Botoks’luyum şekerim diyor.
Sanki revani tatlısı üzerine şerbet dökmüşsün gibi doğal bir durum yani.

Neyse bir sürü saçmasapan kafa karıştırıcı olay içerisinde nasıl indiğimi bilmeden alana iniyoruz. Yalnız fark ettiğim Türkiye’den çıkarken, Akdeniz’in adeta bir martı ya da bir kumru’nun açılmış kanatları gibi geniş bir “ M “ harfi şeklinde görünmesiydi.

Bizi bir çift ve ben olarak bir aşağı yukarı limuzini andıran bir araca bindiriyorlar.
Onlar Accapulco da iniyorlar.
Ben devam git git bitmiyor.
Sanki biraz Datça, biraz Gökçeada yer yer ilerleyen kısımlar da Balıkesir sahil kısmı gibi alanlar ama öncesinde kurak bir alan sanki Mars’a inmişiz.
Aslında Amerika burada ay kandırması gibi bir çekim gerçekleştirebilir.
Beş parmak dağları arkasında o güzel al bayrağım yanında kıbrıs’ımın bayrağı.
Sonradan öğreniyorum ki gece de aydınlatılıyormuş.
Dağlarda işlenmiş uzaktan görünebilen ve vatan için ifade eden her söz beni derinden etkiler.
Mesela Çanakkale.
Ben Çanakkale’de ne doğru dürüst denize girebilirim, ne böyle hoppi di hoppi di dolaşabilirm.
Bastığım her yerde acayip hüzün duyarım sanki bir şeyleri rahatsız ediyormuşum gibi temkinli ve rahatsız olurum.

Kıbrıs’ı tanıdıkça bazı yerlerinde de aynı acıyı hissetim.
Kıbrıs, Karadeniz sonrası bütün güzelliğiyle beni hüzünlendirdi.
Belki yirmi beş kişi sonrası tek kaldığım için kim bilir ?

Şoför sağda direksiyon o tarafta olduğu için kapılar oradan açılıyor falan bir müddet şaşkın bakıyorsunuz. Özellikle karayolunu kullanırken bu daha çok yaşanıyor.

Kaptan Bulgaristan’dan gelmiş buraya yerleşmiş ailesi ile.
-Baktım bizi hala istemiyorlar oralarda burada da istenmeyenler çok geldik yerleştik ama buralar çok güzel
Diyor.
Henüz rehberimden cevap gelmedi soruyorum nereleri görebilirim.
-Valla araca binmeniz lazım kaldığınız yer merkeze uzak ama güzel yer. En başta şu Yavuz Çıkartma Plajı Özgürlük Anıtı diyor ve basıyor frene.
-İstiyorsan ben beklerim sen çek fotoğrafını.

Yani muhterem kardeşiniz Atlas Dergisinin Kıbrıs Barış Harekatının 37.yılında gözlemleri değerlendirmeye gelmiş muhabiri gibi binmiş limuzinle seyahatte.

Allah’ım bazen gönlümü nasıl duyuyorsun.

Fotoğraf alıp hemen onu fazla bekletmeden otele varıyorum.
Sıcaktan kendinden geçmiş ki hakikaten durulacak gibi değil çok kavurucu bir hava hakim Girne’de.
Bu görevli ismi soruyor siz öbür binadasınız oraya gidebilirsiniz diyor.
Öyle bakıyorum, yanıma ne görevli veriyor ne başka bir şey kaptığım gibi valizi düşüyorum yaklaşık 100-150 m ileride ki binaya.
Burada da giriş işlemleri sonrasında oda numaram ve kart veriliyor.
Oda temizlendi mi diyor görevliye.
Temizlendi sesini duyor.
Duydunuz zilin sesini çıkabilirsiniz diyor hatun kişi.
Kimse yok mecbur çıkıyor odayı arıyor,buluyor bu sefer kart kapıyı açmıyor.
Dene dene olmuyor.
Aşağı iniyorum ETS yetkilisi var sağ olsun Tuna Bey o yardımcı oluyor ve ben ondan beni tur yetkilimin ismini ve telefonumu alıyorum benden haberleri yok henüz.

Ne işim var benim burada yaw…

Atıyorum kendimi yatağa uzunca
Ah Karadeniz…
Kalsayduk yan yana…

Devam edecek benden ayrılmayın anacım…

Hiç yorum yok: