Hürriyet

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Barış Kutlamaları...

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’mize girişimin ilk günü sanırım saat-18:00 suları yada değil
mesaj geliyor.
Aylardır ilgilendiğim evimin talibi çıkmış, yarın muhakkak görmek istiyorlar anahtar var mı?
Var da, nasıl şaşırıyorum.
Artık ümidim kalmamıştı.
Netice : İstanbul’a gelince her şey yeniden başlıyor işte. Adam beğenmemiş.
Oysa nasıl sevinmiştim artık yepyeni bir hayata sıfırdan başlayabilmek ümidi bile oldukça heyecanlandırmıştı.

Çok güzel bir gün batımı sonrası akşam yemeğinden sonra yazımı yazıyorum. Fotoğraflarımı çekip, odama çekiliyorum. Sanırım akşam 22:30 civarı uyumuşum. 23:30 gibi telefon sesi ile sıçrıyorum.

-İyi geceler Ben Rehberiniz Bülent. Nasılsınız? Dinlenebildiniz mi? Ben sizi aşağıda çok aradım da bulamadım. Tanışamadık.
Bir an Trabzon dönüşü kendimi evimde sanıyorum ama o da çok şık. Rehber mi? Bülent’de kim? Ayılıyorum sonradan.
+Evet. Şimdi tanışmış olduk çok yorgundum uyumuşum.Merhaba.
-Konuşamadık sorun varmış uçak biletiniz halloldu mu? Sizinle de ilgilenemedim kusura bakmayın diğer otellerdeydim.
+Sorun değil ben yerleştim uçak biletimde operasyon bölümünde kesilmeyi unutmuşlar.
Dönüş bile henüz meçhul.
-Bir şeye ihtiyacınız var mı? Yalnızmışsınız.
+Hayır, yok çok teşekkür ederim.
-Bizim yarın bir turumuz olacak bunu görmenizi isterim. Lefkoşa- GaziMagusa
+Çok güzel de. Ben o kadar yorgunum ki bir de Karadeniz sonrası artık canım bir şey çekmiyor.
Ben hala yeşilliklerdeyim.
Birde ben yarın tamamı ile deniz yapıp Girne’ye gideceğim rehberimden bilgileri aldım oralar da artık hangisini yakalayabilirsem üstelik de Zafer Kutlamalarına denk gelirim belki diye düşünüyorum.
-Bunu kesinlikle tavsiye ediyorum inanın pişman olmayacaksınız
. Bizde size çok iyi rehberlik ederiz hiç merak etmeyin zaten profesyonel rehberimiz sizi sabah 09:00 da gezdirmeye başlayacak buraya kadar gelmişken bunları görmeden gitmeyin bu turu her zaman yapmıyoruz zaten.
Halt etmişsin sen, siz onun tırnağı bile olamazsınız. Diyorum içimden.

Anlatıyor bana o bu, uykum dağılıyor haliyle.
Bir de Barbarlık Müzesi deyince bir duruyorum. Çünkü hafızamda o korkunç fotoğraf yer alır.

-Evet, orası da var ama ben hep buradayım henüz içeri girmeye cesaret edemiyorum.
+Peki, kaçta nerede?
-Siz lobide bekleyin otobüs gelecek.

Dön oraya dön buraya uyku yok. Evi de merak ediyorum.
Belki çok güzel şeyler olmaya başladı diye kendimi avutmuşum meğer…

Sabah ilk işim denize girmek saat sanırım 07:00
O kadar güzel ki inanamazsınız ve en güzel zaman.
Bir yaşlı teyze yanımda şezlongu hazırlıyor kendine.
Oh huzur var. Duş alıp kahvaltıya geçmek için kalkıyorum, Sümele’yi aratmayacak merdivenleri çıkarken önümde orta yaş üstü bir bey ilerliyor. Sonra bakıyorum o da asansöre biniyor.
Günaydın, diyor bana
+Günaydın
-Ben de diyorum ki; sabahın bu güzel vaktinde, bu sahilde bir melek uzanmış. Öylece dupduru, sonra kalktı denize girdi ve peşim sıra merdivenleri hızla çıkıyor tez canlısınız herhalde.
+Evet öyleyimdir. Tura yetişeceğim de.
-Oh ne güzel. Valla bizde karımla istiyoruz ama kafam o kadar meşgul ve dağınık ki. Oğlanın sınav sonuçları açıklanacak yarın. O netleşmeden hiçbir şey yapamıyoruz. Ben efendim … Üniversitesi’nde Prof…..
Sizi sabah görünce o kadar pozitif elektrik aldım ki buna oldukça inanırım. Bu gün çok güzel şeyler olacak.
+ ( Bismillahirrahmanirrahim )
İnşaAllah alırsınız ben uğurluyumdur. ( Gerçekten uğurluyumdur.Kendime hayrım tartışılır da başkalarına hep olmuştur , öyledir hayatıma bir şekilde giren insanların benden sonra güzel şeyleri yaşadıklarına şahit oldum kaç kez sevinirim bu anlam da onların adına. Bir de kendime nasıl yapabileceğimi bulsam iş kesinlikle çözülecek de…)Umarım iyi sonuçlar alır emekleriniz boşa çıkmaz.
Kata geliyoruz ben ayrılıyorum iyi günler dileyerek.

Kahvaltımı alıyorum, otobüs gelmiş gidip eşyamı koyuyorum.
Gelen giden yok.
Sonra Bülent bey beni arıyor.
-Neredesiniz ?
+Valla ben otobüsteyim uyandırma da yapmadılar bana siz neredesiniz?
-Yapmadılar mı? Hangi otobüs ben otobüsle yeni geliyorum.
+Peki bana bu dediler bindim
Meğer bindiğim ETS nin turuymuş
Bu sefer kendi aralarında hayır ilk bizim aracımıza bindi bizim yolcumuz alamazsınız diye hali hazırda Kıbrıs da Turizm Otelcilik de okuyan ve yaz dönemlerinde burada çalışmakta olan genç turizmci arkadaşlar şakalaşıyorlar.
Ben otobüse biniyorum. Sol dolu sağa geçiyorum.
Peşi sıra farklı tur satın alıp yolculuk yapınca ve çok güzel geçince bir buruk oluyor içim.
Gözlerim arkadaşlarımı arıyor öksüz kalmış gibiyim.
Bir de yolda rehber geliyor.
Ah diyorum şimdi bir mucize olmuş olsa bizim rehberimiz burada olsa ne kadar keyifli olurdu.
Yola kaldığımız yerden devam ederdik. İnsan mutlu ve haz aldığı bir ortamda bulunuyorsa eğer o an küçük bir aile gibi hissediyor ister istemez.
Ben duygulu bir insanım hisleniveriyorum hemen. Kötü bir şey ama yapı, yaradılış işte.

Rehberimiz karısı Kıbrıs'lı kendisi İskenderun’lu üniversite de tanışıp hanım köylü olduğunu ifade ediyor esprili ve bilgili bir bey.
En azından Lokman bey’in üzerinde.
Bana laf açılınca Gürcistan’a bireysel olarak ailesiyle 10 günlük bir tatil düzenlediklerini, önümüzde ki hafta gideceklerini ve nasıl olduğunu soruyor.
Bende görmüş geçirmiş, yaşamış biri olarak ( çok güzel bir duygu bilerek bir şeyleri paylaşmak) anlatıyorum ne varsa.
-Yapma yaw diyor
Ama siz yine kendiniz görün, tadın deneyimleyin tabi ki siz daha tecrübelisiniz bu konularda ama yer görmek, tanımak dünyanın en keyifli şeylerinden biri.

İlk turumuz Boğaz Şehitliği.
Şehitlik önü ve dışarı haldır haldır temizlik telaşında.
Çünkü yarın Başbakan gelecek.
O kadar duygulanıyorum ki ağlamaya başlıyorum ne o tatile gelmişim.
Ama o “meçhul” yazısı beni alıp götürüyor. Solda bir sağda iki adet var.
Oradan çıkıp şu hafızamda kötü yer etmiş Barbarlık Müzesine geçiyoruz.
Kapı da girişte üste kurşun izleri çerçevelere alınmış şekilde. Zaten ben rehbere sorduğumda kapıda camda kırık var ama esas arkadan dolanarak Rumlar içeri giriyor. O anda da evde Alay Doktoru Binbaşı Dr. Nihat İlhan görevde olduğundan karısı,çocukları ve ev sahibi var. Kiracılar orada yani bir nevi lojman bildiğiniz. Solda ki odayı tarıyorlar ama sesler başka odadan gelince banyo ya dalıyorlar ve orada katlediyorlar çocukları küvet içerisinde ki o sahne işte orada fotoğraflanmış. Kanlı bornozlar müzede batikler vs.
Bu olay Rumların yani Hıristiyan Aleminin en önemli gününde gerçekleşiyor 1963 yılının Noel’inde.
Zaten boylu boyunca sergilenmekte olan fotoğraflar tüm kalleşliği, savaşın her nerede olursa olsun acımasızlığını gözler önüne sunuyor.
21 Aralık 1963 de başlayan Rum Katliamı’nın sonucu şehit olmuş; genç, kadın,ihtiyar, masum kardeşler, öğretmenler, göç etmeye zorlanılmış soydaşlar ve ellerinde bir tas üç çocuk aş istiyor. İnanılmaz fotoğraflar…

Buradan çıkıp Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin en önemli tarihi olan1974 Barış Harekatının izlerini taşıyan yerleşim alanlarını görmek üzere yola koyuluyoruz şanslıyım rehber güneş yememek için yanımda oturuyor ve ben durmadan soruyorum.

Yeşil Hat da geçiyoruz ve Ledra Palas sınır kapısı
Üç sınır kapısı mevcut.
Metehan, araçlara açık
Ledra, Diplomatik geçişlere açık
Lokmancı,sadece yaya geçişlerine.

Cumhurbaşkanlığı Sarayını, dip dipe konsoloslukları ve sınır kapıları çok ilginç.
+Buradan atlamak isteyen yok mu bir cesur diyorum?
-Atlamak istersen başka gizli yerler var buralar pek kullanılmıyor diyor.
Böyle sıkıyönetim hali gibi düşünmeyin yazmamdan, geceleri falan son derece güvenliymiş.
Kimse kimseye bir şey yapmıyor diyor da benim aklıma çocuklar geliyor topu kaçsa ne yapacak?
Bir sınır iki boyu üzerinde başlangıç Türk ortası Birleşmiş Milletler ve sonra Rumlar.
Sonra aşık olanlar ne yapıyor kim bilir?

Öğlen Lemar Alışveriş Merkezinde alışveriş yapıyoruz serbest zaman hemen Hellim ve rehberin tavsiye ettiği Harup Pekmezinden alıyorum.
Ben keçiboynuzunu çok severim. Buralarda hep kuruları bulunuyor ama bazı yerler de inanılmaz ağaçlar varmış meğerse.
Buradan ayrılıp Magosa’ ya hareket ediyoruz.
Bildiğin İtalya sanki.
Yer yer tipik adalarımızdan kalma rum evleri, sarı taşlar.
Namık Kemal’in sürgün olarak yaşadığı yer.
Afrodit’in süt banyosu yaptığı ileri sürülen bir lahit bu arada stand kuruluyor konser verilecek yarın için.
Yolculuk buradan Saint Barnabas Manastırı.
Çok güzel gerçekten.
Tipik manastır. Gürcistan da ki Gönye Kalesin de de hafif bu izleri hissetmiştim ama burası çok daha ilginç. Hele içeride ki 18.yy dan kalma ikon koleksiyonu muhteşem.
Bir şey soruyorum haliyle kem küm tam bilemiyorum diyor rehber ah diyorum Celal Bey şimdi olsan o masalları yine anlatsan.
Canlansa ikonlar.
Manastırın avlusu çok hoş, avlu dışında ki sütun ve taşlar Salamis’ten gelmiş.
Papazların yaşadığı yerler ise restore edilerek Arkeoloji Müzesine getirilmiş.
Bu müze içerisinde de Kıbrıs’a ait Neolitik’den Roma’ya kadar tüm eserler sergilenmekte oldukça ilginç. Tarihin gelişi, akışı nasıl dönemlerden geçtiği, geçerken neler kullanılmış olduğu çok değişik bir perspektif katıyor zihinlerimize.

Buran ayrılıp karşı ya mezarlığa doğru gidiyor ve orayı isteyenlerle geziyoruz.
Ve avluda ki ilk kez gördüğüm keçi boynuzu ağacından sallayarak bize hasattan ikram ediyor rehber.
-Silin ve yiyin diyor
O kadar güzel ve yumuşak ki. Oldukça lezzetli.

Yolculuğumuz ise Lala Mustafa Paşa Camine uzanıyor. Kilise den çevrilen ama hiç aykırı durmayan bu cami çok ilginç.
İçerde lahitler, tüm dinlerin ortak alanı gibi bir mekan dışarıdan da çok ilginç.
Çok güzel, bayıldım.
Kendimi gerçekten yurt dışında hissettim.

Venedik izleri boylu boyunca Magosa da şiddetli bir şekilde hissediliyor.
Venedik Sarayı Kalıntıları da çok güzel, işte sanki İtalya’dayım.
Her an zamanın farklı bir alanına otomatik geçiş yapıyor gibiyim Kıbrıs’ta.
Bir saatli yemek ve deniz molası veriliyor. Buranın en güzel plajıymış ama ben Gökçeada’daki Kefalos plajı üzerine henüz beni etkileyen olmadı.
Ben tercihimi denize girerek kullanıyor ve dönüşte sahilde bir kahve alıyorum.
Çarşı içerisinde bir Trabzon bayrağı görüyor oraya giriyorum hediyelik eşya için.
+Valla bize her Trabzon diyorsunuz hakikaten doğrusunuz burada bile varsınız.
-Varuz tabi, gülümsüyor.
Aklıma Fırtuma Deresinde ki rafting maceramızda bot da Fenerbahçe diye bağırmamız ve bottaki kaptan Tolga’nın : “ demek Fenerbahçelisiniz siz görürsünüz şimdi” deyince Efe’nin :
Ay sus bala ne olur zaten korktum bir de taşlara sürer şimdi oralarda genç yaşımızda kalırız” deyişi, kahkaha atmam sonrasın da; Tamam, tamam şampiyon Trabzon deyişimiz geldi.
Aslında Rize yolunda böyle kimsenin gelip geçmediği yol üzerinde kocaman bir Fenerbahçe bayrağı da görmüştüm mesela.
Hey gidu Karadenuz gene akluma düştün sevdaluk !
Tam eşyalar elimde çoğalıp arabaya yönelip tekrar iniyorum kaleye çıkacağım amanin sağdan askeri araçlar gelmiyor mu?
Valla ben o sıcakta zaten doğru dürüst dinlenememenin verdiği şaşkınlıkla bir an ne oluyor sandım. Tamam dedim darbe oldu.
Tanklardan çok korkarım. Yaklaşık otuz askeri araç polis ne ararsanız geçiyor.
Onlar geçtikçe erlerimize bağırıyorum “ hayırlı teskereler”. Can onlar. Allah tüm kuzularımızı korusun.
Meğerse yarın için prova.
Gerçi öyle bir şey de olsa ekşın olurdu fenamı ?
Kafa nereye ben oraya?
Gülüyorum kendime bazen.

Kapalı Maraş bölgesine geçip, panaromik bir tur yapıyoruz. Kıbrıs’ın yüzde 70 turizm gelirini sağlarken 1974 sonrası atıl konumda bırakılmış muhteşem bir yer.
Mesela Sophia Loren’in hali hazırda bakımı da devam etmekte olan evi de varmış.
Batum da ki savaş sonrası şehir kalıntılarının daha beteri burada kurşunlanmış ve terk edilmiş binaların yanından öylece geçiyorsunuz.
Bir zamanlar Las Vegas olan bu yerden.
Yollar kapalı,Ercan Havaalanı’na inecek olan Başbakan için herkes ayakta.
Yol boyunca korumalar…
Rehberler yolcuları teslim almadığı için Girne’deki tüm otelleri böylelikle görmüş oluyoruz.
Uykum var.
Saat sekize gelirken otele girebiliyorum, yemek başlamış.
Yemek te sabah karşılaştığımız Hoca ve ailesi var beni masalarına davet ediyorlar.
Etmeden önce de:
“ Bak canım sana sabah bahsettiğim hanım diye beni tanıştırıyor oğlu ve karısıyla”
Çok tatlı bir hanımı ve oğlu var.
Siz yemeğinizi yiyin rahatsız etmeyeyim şimdi, tatlı mı yerken gelirim. Teşekkür ederim diyorum ve yemeği yiyiyorum bir yandan da fotoğraf yakalayabileceğim güzel an.ları kaçırmamak için bakıyorum doğaya. Dolunay artık dönmek üzere. Sönüyor.
Hoca ve ailesi ile sohbet ediyoruz sonra onlar erken yatıyor ben bizim doktor adayımızla sohbete devam ediyorum.
İkinci denemesi, ailesi üzerine artık çok yük olmadan yoluna devam etmek istiyor.
Müzik ve resim ile ilgileniyor bol bol kitap okuyor.
Bu arada yemek sırasında telefon geliyor , iş değişikliği yapmak istiyorum ya beni arıyorlar.
Yok kesin Gürcistan’da yaktığım mum tuttu ya da bana Trabzon & Kıbrıs iyi geliyor.
Kuzeyleri severim zaten. Oğlum olursa adını Kuzey koyacağım karar verdim.
Allah’ım güzel şeyler mi olacak
Yine boşa ümitlenmişim
İstanbul’a geliyorum, netice : Hayal kırıklığı
İstanbul ben seni seviyorum, artık sende beni sev lütfen.
Gece yarısı olmuş. Çok şaşkın, çok ne olduğu yeri bilmez halde genç arkadaş.
+ Bak diyorum bence sen şu an manzaranın tadını çıkar ben adım gibi eminim ki sen şu an da cerrah adayısın ve umarım yıllar yıllar sonra bu günleri güzel ve keyifle anarsın. Annen zaten bana tembih etti rüyamda bakacağım bana güven kesin bu sefer kazandın.
Yatmaya gidiyoruz sabaha az kalmış ama en azından genç fidana moral vermiş oldum biraz kafası biraz dağıldı sanırım birazda kız arkadaşını anlattı , sorunlarını vs.
Sabah 7 Trabzon 5
Kalkıyorum yine aynen denize. Hocam da benden sonra geliyor.
Şezlong ta otururken bir bakıyorum ayağımın dibinde bir yengeç, dalıp dalıp çıkıp selam verip kaçıyor. Hemen fotoğrafını çekiyorum.
Çok az kalıp hemen kahvaltımı alıyorum, çayımı içerken askeri gemilerimizin hemen hemen ben 9 adet saydım yanaştıklarını görüyorum.
İnsan gurur ile birlikte tuhaf bir duygu hissediyor. Koskoca donanma işte ötesi yok.
Kahvaltı da sabaha karşı atılan havai fişeklerden uyanmış ve korkmuş olanlar anlatıyor görüntüleri.
Kendi kendime eğer benim askerlerim olmasa idi burada ne kahvaltı ne havai fişek ne deniz ne de Candan Erçetin ve Ayten Alpman ile dün gece Yavuz Çıkartma Plajında coşabilirdin.
Yat kalk dua et atalarına.
Hemen dolmuşa binip Girne’ ye varıyorum.
İki kişiyiz sabahın onuna gelirken acayip sıcak. Meydan harika bildiğimiz Bodrum yer yer.
Kaleyi sanırım 2 saat de gezebildim yalnız canlandırmalı ortaçağ işkence bölümüne girmedim bir tek onu da yemedi gözüm.
O da bana biraz işkence olabilirdi çünkü.
Her yerde ciddi fotoğraflar aldım kendi kendine gezebiliyorsunuz kale içerisinde oklar sizi yönlendiriyor zaten yorulursanız çay bahçesi var.
Kalenin üzerinden her zaman denk gelmeyecek güzellikte donanma gemimiz, yanında turistik eğlence gemisi müziklerini açmış seyir halindeler.
Kale de Trabzon’da sahip olduğum müze kart maalesef geçmiyor haliyle ama girişler çok pahalı değil.
Bence buraya yolunuz düşerce burayı görmeden gitmeyin. Hele liman inanılmaz güzel.Birde akşama kutlamalar için hazırlık yapıyorlar bir tatlı telaş. Aslında yorgun olmasam ben o geceyi kaçırmazdım ancak bu sefer de denizi kaçırmışım olacağım. O yüzden başka sefere diyoruz. Gece 23:30 a kadar dolmuşlar var. Çok rahat sokaklar kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Diller çok komik uzata uzata ve vurgulayarak, bastırarark konuşuyorlar.
Araç plakaları çok ilginç ön beyaz arka sarı renkte olup, rakamlar da enteresan mesela.

İki harf TÜRK kesiminin 3 harf RUM kesiminin
T’ler ticari plaka demek 2 harf ve T Türk
3 harf ve T Rum

Z’ler Kırmızı / Kiralık araç
2 harf Türk
3 harf Rum
RT ler ise resmi ticari diplomat ,polis vs.

Gibi gibi.

Girne fethi dönüşü. Barış ve Özgürlük Müzesi’ne gidiyorum.
Giriş serbest yani kimse yok bir de ilgilenen yok.
İçeri giriyorum b ir askercik uzanmış, hemen ayağa kalkıyor aman diyorum rahatsız olma ben bir dua edip çıkacağım.
Askerimiz aslen Bursa’lı ama Ankara’da yaşıyor. İstanbul’u çok seviyor. Orada üniversiteyi okumuş.
Hasretlik onu kavuran güneşten daha ağır belli gözlerinden bana başlıyor hikayeyi anlatmaya ben sormadan zaten o anlatmasa ben hiç bilmeyecektim. Eksik bilgi ile yaşayıp gidecektim birazdan müzede anlatılar dese de kimse bir şey anlatmayacak ben sadece fotoğraf çekip, ağlayıp ve çıkacaktım.
Efendim askerimizin adı Ahmet, Şafağına 55 gün vardı 20 Temmuz günü.
Öylece Binbaşaşı Karaoğlanoğlu ve ekibindeki şehitlerimizi suluyor, göz kulak oluyor. Yarenlik ediyor kim bilir onlarla.
19 Temmuz’ u 20 ye bağlayan gece sabaha karşı Girne Yavuz Çıkartma Plajına “ Ayşe Tatil’e çıkıyor” kelimesi ile çıkartma başlıyor. Rumlar Türklerin buradan gelecekleri düşünmüuyor çünkü beş parmak dağları ve arazi açısından askeri olarak zor olarak düşünüyor direkt Magosa’ya gelirler diye bekliyorlar.
Hal böyle olunca dımdızlak kalıveriyorlar.
Bu arada 1 gün bile yaşayamadıkları Kıbrıs toprağında çıkarmaya yaptıkları boş olan ev de Makaryos’un evi.
Ve öncü birlikler çıkartmayı gerçekleştiriyor. 50. Tümen Piyade Alayı Binbaşı Halil İbrahim Karaoğlanoğlu ve Hava Pilot Fehmi Ercan ki ERCAN HAVAALANI onun adını yaşatır.
Yanlarında iki er ile birlikte çıkartma yaptıkları evin bahçesinde çıktıkları gecenin yarısı yani 21 temmuza bağlayan gece uzaktan yaşlı bir kadın bir erkek köylü görürler, meğer arkalarında rum askerleri bunları ihbar ediyorlar. Bizimkiler yaşlıları görünce bir şey yapmıyorlar zarar gelmez diye ama o an atılan havan atışı ile iki er ve iki bu olayın en güçlü adamları olayı gerçekleştirenler cesetleri parçalanarak can veriyorlar. Ne hazin bir hikaye değil mi sırf sanki Kıbrıs için gelmişler zaten olgu o, ölmeye gidiyorlar. Sonra kalan tabur beşparmak dağlarına doğru yola çıkıyor harekat neticeleniyor ama sorun kaç ana kuzusu ile.
Tam 4 9 8…Hepsinin isimleri girişte sağda yazıyor. Anıt da çeşitli anlam içermekte sağ Türkiye sol Kıbrıs Türk Kesimini. Kardeşliği ve Barışı.
Rahmetli; mavi gömlek, güvercin, kasket ve bizim Karaoğlan’ımız Ecevit’in adı bile geçmiyor.
Şehitlerimizin de kutlamalar da varlıkları. Orada öylece yatıyorlar
Birileri de gelip kumar, deniz, şaşa yaşıyor onlar sayesinde.

İnsan bulunduğu toprağı tanırsa daha iyi anlar yaşamı.
Onun için Kıbrıs her şeyi ile bambaşka bir yer.
Yüzyılların acısı ve bir türlü hala çözülemeyen Rum Türk ayrımı.
Hepimizin kardeş olduğunu insanoğlu’nun soyu kuruduğu zaman mı öğrenecek acaba.

Ağlayarak çıkıyorum minibüse biniyorum tekrar.
Soyunup denize koşuyorum. Hocam soruyor :-gittin mi?
Valla bravo sana, biliyor musun dün akşamdan beri seni konuşuyoruz ben bak bunca yıldır yıllardır sayısız öğrencim oldu, çok yer gezdim, çok insan tanıdım ama senin gibisini görmedim. Sen çok özel bir insansın. Kendinin değerini biliyormusun?
+Ben bilsem ne olacak hocam? Benim ile olanlar biliyor mu?
Boş verin bunları sonuçlar kaçta açıklanacak.
-İki de valla kalbim durdu duracak
+Aman heyecanlanmayın ben gördüm rüyamda E ile başlayan fakülte ve Anadolu’da okuyacak
Eşi:
Olsun kızım yeter ki oğlum üzülmesin artık biz Ankara’dayız ama artık o nerde ise orada oalcağız
+Yani Eskişehir’de olabilir hem yakın
Aaa bak o aklıma gelmiyor.
Hepimiz denizdeyiz ben eminim de onlar haliyle yanıp tutuşuyor.
Yanımız da bu sabah tanıştığımız İlknur hanım var yalnız gelmiş daha doğrusu yanı uçakta gelmişiz o 10 gün kalacak.
-Sizi gördüm ama çekindim bazen selam veriyorum almıyorlar, konuşmuyorlar
+Allah’ın selamını almayana yorum yapmak istemem boşver.
Merhaba
Herkes denizde Hocam yukardan zafer işareti yapıyor. Oğlan sahile öylece çöküveriyor.
İlk 10.000 içinde olmak zorunda 6.904. olmuş.
Haliyle ya Erciyes ya Eskişehir olacak ama olacak.
Bir Cerrah geliyor savrulun yoldan…
Hepimiz denizde zıplıyor ve onu kutluyoruz, sabah kek yaparken kullanılan kalıplar gibi bir balık bulmuşmuş beyaz plastikten
Al bu da sana ödül olsun ömrün boyunca Kıbrıs çıkartmasında esasında ben hayatımın çıkartmasını yapmıştım diye hatırla.
Ve bu güzel an.ları anımsa.
Hocam:
-Yaw valla nereden neler buluyorsun. Bir kat daha hayran oldum sana.
+Valla ben çok sevindim. Allah yolunu açık etsin. Şaşırtmasın. İyi insanlar ile karşılaşsın.
Hocam:
Hadi size verdiğim söz üzerine pasta ısmarlayacağım.
Yalnız en büyük sorun oda boşaltma 12 benim ayrılış 7.
Hemen odaları temizleyen Hatice hanıma rica ediyorum saat 2’ ye kadar idare edecek sonra da İlknur hanımın odasına eşyaları alıp biraz daha denizde kalabilmek için duşu orada alacağım.Esasında hocamın eşi odalarını kullanmamı teklif etseler de onlar kalabalık.
Biraz daha denizde kalıp duşu alıp yola çıkmadan çay ve pastamı yiyor son fotoğrafları alıyorum.
Bülent’i arıyorum ETS 7 de alındı beni almadılar hayır bilet de sorun olduysa korkuyorum kamlıyım oralarda.
-yok gelecek
Ha gelecek derken saat 8
Birde yoldan misafir alınacak uçak 9 nasıl yetişeceğiz hiç bilmiyorum ümidim kalmadı.
Bülent:
Lütfen, yine gelin sizi tanımak çok güzeldi o güler yüzünüz yeter alandan da sağ sağlim biletiniz aldığında haberdar edin diyor.
Otele araç geç geldiği için yolcular beklememiş efendim yemek yemeğe gitmişler.
Delirecek gibi oluyorum bu ne keyfiyettir kimse yemedi ayrıca charter sefer mi kalkıyor bize tarifeli uçak daha check in yapılacak, bilet alınacak
Alana giriyoruz 20:25 kuyruk almış gitmiş.
Bir bagaj ve bilet yeri var dip dibe.
Biri İstanbul Atlas ve Onur’ almakta dibindeki nereyi bilseniz.
Trabzon!
Yani böyle bir birini bir birini Allah’a emanet. Ben diyorum ki kesin burada valiz karışacak hayır vaktim olsa sorun değil Trabzon zaten beni çekiyor…
Neyse valizleri veriyoruz tekrar kontrol bu arada sepet olmadığı için cep telefonumu çıkmıyor kontrolden bir bakıyorum yere bantların arasından düşmüş almaya kalkıyorum oraya niye elinizi sokuyorsunuz derken tırnağım derinden kırılıyor bereket versin kolum gitmedi.
Zaten sabah denizde sol ayağımın baş parmağımının tırnağı sızlıyor, bir de baktım ki kalkmış.
Ne biçim spor ayakkabıdır birde Reebok biraz yürüyünce hemen yer ediyor.
Olsun ne şehittir ne gazi
Annemin dediği gibi hiç yoruldum deme.
Denizlilerin bir sözü vardır:
“ Ayağı yanmış it gibi dolaşıyorsun”
Aynen öyle

Tam salona gireceğim bu sefer kapı numaraları yok görevli bön bön bakıyor.
Sonra bir görevli kapı yazmaz burada anons edilecek diyor.
Bir bakıyorum 21 uçağı 22 oluveriyor nasıl çöktüğümü bilmiyorum ki yanımda ki bey gülümsüyor.
-İsterseniz yukarıda çok hesaplı içki falan bir şeyler almak isterseniz oyalanabilirsiniz.
+Yok kimse bir şey istemiyor zaten halimde kalmadı.
Kendisi Kıbrıs Karpaz şenliklerinden geliyor müzisyenmiş.
Onunda biletini Pegasus yerine Onur dan almışlar aslında karşıya geçmesi gerekirken Atatürk’e gelecek.
Sohbet ediyoruz beklerken sonradan öğreniyorum ki Türkiye’nin en önemli elektro gitar üstadı.
Uçak geliyor; sağ olsun valizime yardım ediyor ( hakikaten böyle insanlar kaldı mı?) sapı kopuyor çünkü.
Ben yerleşiyorum yanımda bir adam bildiğin odun, bileti alırken de rica ediyorum cam kenarı olsun yer yok diyorlar. Bari koridor verin. Orta iyi mi?
Beyefendi iki sıra önümde:
-Eğer yer boşsa yanıma gelin.
+Teşekkür ederim.
Yani hayatımın en sıkıcı uçak yolculuğu yanımda iki kalan ortada ben.
Sanki hayatlarında kadın görmemiş gibi bakıyorlar. Kollarımı bacaklarımı sıkıştırıp oturuyorum, yanımda ki bana dönmüş şarkı söylüyor, sakız çiğniyor.
Nasıl geçti o yolculuk hiç düşünmek bile istemiyorum.

İneceğiz inemiyoruz çünkü burası İstanbul.

Yarım saat de öyle geçiyor mu oldu sana gece yarısı.
Ablamlar beni alacaklar çok şükür de onlarında yarın işleri var uykusuz kaldılar neyse iniyoruz beyefendi de yanına oturan kalaslar dan şikayet ediyor.
Ablamlar beyefendiyi de gideceği yere kadar bırakmayı teklif ediyorlar.
Çünkü havaş servisinin kalkış saati geç.
Ben acıktım çorba içelim diyorum bir yandan beyefendiye Trabzon’u kafileyi muhteşem rehberimizi, doğayı anlatıyorum o da bizimle geliyor.
İşkembe içiyoruz .
İyi geceler diyerek onu uğurluyoruz ve ben evime geliyorum gece yine 2 yi geçmiş.
Yarın iş var…
Sabah 3 oldu duş sonrası.
Hala eşyaların bir kısmı bir yerde
Benim kafa bir yerde
Şu bir hafta da neler yaşadım böyle?
Ama hepsi birbirinden harikaydı.
Mesela en özetinden her Pazar bir müddet benim için Karagöl artık.
Her yer Karadeniz, Batum, Rize Botanik, Fırtuna Deresi, Gayster Yaylası.
Zarha …
Derin bir nefes ile binbir güzellik
Çok şükür
Her şeye rağmen güzel
Asla unutmayacağım bir an.lar silsilesi.
Umarım bundan sonrası daha da güzel olur.

Oy sevdaluk !

Hiç yorum yok: