Hürriyet

29 Haziran 2011 Çarşamba

Ziller Çalıyor...





Samatya

Samatya oldum olası hem hüznü hem mutluluğu birlikte çağrıştırmıştır.
Çocuklumuzun sahil mekanı.
Paskalya ve boyalı yumurtaları.
Tren sesi, merdivenleri. Balıkçıları
Esnafı
Rakı muhabbetleri ile yıllarca dostlarla birlikte tadı hiç değişmez bir mekan.

Salt kendimizin değil buradan yüzyıllar boyunca bir sürü insan ve uygarlık geçtiğini düşündüğümüzde sanırım bu bağ bizi buraya bağlıyor.

Sabah otobüs ile geçerken tabelayı gördüm. İyi ki de gördüm. Zira ben de bazen jeton geç düşer az daha kaçıracaktım şu eski yazlık sinemaların kokusunu veren bana biraz bu geceyi.
Arkadaş olsa çok daha keyifli olurdu kesin.








Samatya Fatih Belediyesinin katkılarıyla çok güzel bir etkinliğe imza atıyor.
Zil&Caz Festivali.

Geçen sene uluslarası Galata Müzik Festival etkinliklerine katılmıştım orası da çok hoştu ama buranın tadı da başka.
Bu semtin kızı olduğum içindir yoksa dediğim gibi eskinin bizi sıkıca bağlamasımıdır bunu çözemedim. Çözmeye de niyetim yok. Seviyorum burayı.

Samatya tarihi kayıtlara göre; İstanbul’dan daha eski bir yer aslında.
Mustafa Barış Özkök ve Rüknü Özkök’ün Doğan Kitap tan çıkan “Malazgirt’ten Dumlupınar’a adlı eserden bir alıntı paylaşmak istiyorum esasında kitapta daha detaylar var:
“Çeşitli kaynaklarda İstanbul’un M.Ö.657’de kurulduğu yazar. Megaralılar bir şehir kurmak isterler. Ve kahinlerine başvururlar. Kahin onlara : “ Bu şehri körler memleketinin karşısında kurun”der.
Bunun üzerine Kuzeye doğru hareket ederler. Sonunda günümüzde Topkapı Sarayının bulunduğu yere gelirler.
Karşı yakada kendilerinden önce gelen Kalkedonyalıların kurmuş olduğu Kadıköy’ü görürler.
Fakat kendi bulundukları yerin güzelliğini görünce o kadar hayran olurlar ki, Kalkedonyalıların şehirlerini burada kurmamalarına şaşırırlar.
Bu yüzden de onların kör olduğuna karar verirler. Kadıköy’ünde kahinin bahsettiği “körler memleketi” olduğuna inanırlar. Topkapı sarayının bulunduğu tepe üzerinde, kurmak istedikleri şehrin temelini atarlar. Ona Bizans derler.”
İşte bu ahval içerisinde insan girdiği caddenin, sokağın yada semtin her şeyine ne kadar kötüleşse de hayran oluyor.
Doku insanı içine alıyor.

Bu dokuyu anlayanlar da eski günleri yeni ile kavuşturmak için etkinlik tasarlamışlar işte ziller onun için Samatya’da çalıyor.
Eski bir zil yapımı üstadı ailenin dükkanı yüzyıllar önce burada bulunmakta herkes her müzisyen muhakkak buraya uğramakta. Hatta NewYork da bir müzede artık bulunmayan zilciyan zilleri sergilenmekte.
Hal böyle iken bu etkinlik hem bu aileyi anmak hem de kültürel bir kaynaşmaya ortak olmak.
Eve gelip eteği atıp, kotu üzerime geçirip fırlamam ile mekana varıyorum yürüyerek.
Zaten çok severim yürümeyi hava mis. Karşı kıyı çok güzel görünüyor.
Ada gel bana diyor yine için için.
Bir bakıyorum meydan da hazırlıklar ilk konuk sanatçı her haliye çok sevdiğim; mütevazi, sıcak, samimi, sanatçı kimliğini bozmayan bizi uluslarası arenada pay sahibi yapan üstad Kerem Görsev.
Şöyle der bir söyleşisinde:
Kızım Nisan doğduğundan beri ona çeşitli isimler takarım 2002 yılında “existance” adlı bir albüm yapmıştım kızıma. Tüm parçalar onunla aramızda geçen hikayeleri anlatıyordu. Sonra ona en son “vacicu” lakapını taktım. İşte bu vacicu, Nisan tarafından resmedildi. Bende sürpriz yapıp albüme kapak resmi olarak kullandım, albüm kapağında ismini görünce çok mutlu oldu, keyiflendi” İşte benim için sanat ötesi SÜPPER BABA !
O kız bence dünyanın en şanslı kızı böyle bir babaya sahip.

Prova yaparlarken Belediye Başkanı Mustafa Demir geliyor program kayıt işliyor. Başkan halkın arasına geliyor “hoş geldiniz”diyor.
Teşekkür ederiz Samatya’daki bu güzel etkinlik için diyorum.
-Sadece Samatya mı tüm Fatih desek güzelleşti.
*Ben şu an burada bulunduğum için burayı kast ettim.
Yanımda ki bey daha çok etkinlik istiyoruz ve oturma yeri diyor baksanıza yer yok.
Başkan: evet yer dar olduğu ve herkes ayakta durur diye düşündüğümüzden bugün böyle oldu yarın engelliler ve yaşlılar için bir ayarlama yapacağız.İyi eğlenceler.
Başkanım diyeceğim ,ne oluyor şu asırlık çukurbostan alışveriş merkezi yapılıyor dediler doğru mu bu da güzelleşme içerisinde mi diyesim geliyor vazgeçiyorum.
Karşımda ki bizim kırk yıllık sedir lokantamıza oturuyor tam karşıma.
Geçen düğünde de karşımdaydı. Protokol den gidiyoruz hadi bakalım terfi mi ediyoruz gayri.

Yer yok kahvehane den genç delikanlı oturduğu tabureyi veriyor, sağolsun neyse muhteşem konser başlıyor.
Karşımda sedir dışa açılmış masalarında Doğan Hızlan ve Tufan Türenç’i görüyorum.
Trt çekim yapıyor. Eski patronumun eski ortağı Zoltan Boronkay geliyor.
Sonra bir yanıma geliyor, mezun olduğum liseden büyük ağabeylerden mimar Kemal bey eşi yanında merhabalaşıyoruz.
- sizi gördüm ama acaba mı dedim
- evet merhaba gelmediniz pilava bu sene
- bana bilgi gelmedi diyor
- iyi eğlenceler diliyoruz birbirimize en son Türkan Saylan’ın cenazesinde karşılaşmıştık tesadüfe bak.
Kerem Görsev Karadeniz parçasıyla giriş yapıp ardından bu şarkı annem için “ saygı” eserin adı. Her eser muhteşem.
Konser bitiyor bir kez daha alkışlarla çağırılıyor.
Samatya samatya olalı İkinci Bahar dizisinden sonra böyle güzellik görmedi.
Davullardaki ziller yüzyıllık artık bulunmayan Zilciyan zilleriymiş anlatıyor.
Konser sonunda o kadar coşturuyor ve coşuyor ki adeta gelin çiçeği gibi piyanodan kalkıp geçtiği davulun sopasını fırlatıveriyor bizlere en arkada ben ile genç kız arasında kalıyor fotoğraf çektiği için geç kalıyorum.
Neyse diyor yanında ki kadın “ sıkı bir caz hayranı yakaladı”
-İyi o zaman sevindim.

Caz severim ama tutkum yoktur ancak Kerem Bey, klasikden öteye farklı yorum katarak dillendirir bestelerini, icralarını o yüzden severim. Bir de duruşunu severim hayat taki.
Konser sonrası cd imzalıyor hemen alıp bekletmemek adına açıyor ve bekliyorum.
Öyle insanlar var ki adamın önüne ambalajı ile veriyorlar o da sakin sakin açıyor.
Gelin gelin diyor nasıl mütevazi.
Kızınızın resmine hayranım ve sizin düşüncenize diyorum.
-Teşekkür ederim sağolun diyor
Vallahi bu sopayı ortadan kıralım diyorum gülerek evet Ferhat’ın sopası diyor gülerek.



Şimdi yarın da Arto Tunç Boyacıyan var. Kendisi müzisyen, sözyazarı ve prodüktör.
Ve elim bir uçak kazasında kaybettiğimiz Onno Tunç’unda kardeşi.
Duduk aman düdük değil
Duduk yorumu yapacak
Her coğrafya da farklı isim alıyor mesela bizde “mey” ermeni ustalar kayısı ağacından malzeme kullandıklarından duduk diyorlar
Yaşayan en iyi virtüözler den biride Djivan Gasparyan’dır.
Duru,dinlendirici, çoğunlukla içli içe işleyen acıklı bir sesi vardır.
Kimileri sevmez depresif hale soktuğunu söylese de ben severim çok duygulandır beni.
Ney’in yerini kimse alamaz ancak bunu icra etmek içinde sıkı bir ciğer gerekir.

En son gün Cuma ise Leman Sam olacak.
Yani o akşam orası yıkılacak
Ve çalarsa “penceremin perdesini havalandıran rüzgar gir içeri beni bu dertten kurtar” ben kopacağım.
Ah bir de kafa dengi arkadaş olsa alsak biramızı içsek, sabaha kadar belki sahilde banka oturur sohbet bile ederiz.
Yani diyeceğim o ki üç gün üç gece Samatya yıkılıyor güzellikten müzik ziyafetinden kaçırmayın…
Müziksiz kalmayın, ruhunuz solmasın.

Hiç yorum yok: