Hürriyet

8 Haziran 2011 Çarşamba

AHULUM...

Güzel bir şarkı duyduğumuzda, nereden kaynaklandığını öğrenmek isteriz.
Ben, araştırırım şahsen; eğer duygu var ise içinde.
Kimdir?
Nedir? Ne hissetmiştir ki? Bana hissettirebiliyor…


Çoğunluk tarafında değerlendiğinde;
Eğer evli bir kişiye aitse, hemen ya kocasına veyahut karısına yazılmış olmalıdır.
Öyle isteriz çünkü.
Doğalıda budur pek tabii.

Sevmişler, bir arada bir yaşam kurmak için bir hane oluşturmuşlar.
Miş’ler…Muş’lar… Devam eder, gider…
Mesela ben de her duyduğumda çok etkilendiğim şarkının sözlerini öyle sanırdım.
Oysa paranın iki yüzü gibi; yaşadığımız hayatlarında iç girdaplarında ne dehlizler var.
Ne labirentler çoğalıyor kaderlerimizde.
Ya da azalıyor. Kim bilebilir? Yaradan’ dan başka.

Yıllar önce bende herkes gibi; karısının şanslı olduğunu düşünmüştüm.
Belki bazıları öyle bir kocaya sahip olmayı da düşlemiş olabilir.
Daha doğrusu hangi kadın, kendine bir şiir yada bir şey…Bir şeycik yazılmasını istemez ki?

Paranın yazı tarafında, kadersel döngümü diyelim artık kendi seçimlerimizin geleneksel dönüş faturası mı.
Adı her ne olursa olsun.
Oysa ki o kadın neler yaşamıştı iç dünyasında…
Aynaya baktığında belki kendi suretini bile tanıyamamıştı.
Kim bilebilir? Yaradan’dan başka…

Şarkıyı anımsarım, ilk açık havadaki konserinde sevgili Fatih Kısaparmak’ın. Yıllar önce.
Ondan önce liseye başlamadan şiir yapraklarında. Kapkara saçlarım olduğu için pek bir hoşuma giderdi. Hemen kendime pay biçerdim. Sanki bana söyleniyormuş gibi. Kendi kendime dillendirirdim.
Nar tanem, nur tanem…Bir tanem! Daha nem olacaktın!. Ahulum…Kadınım.Yoluna can koyduğum.
Gökte ararken yerde bulduğum…
Hatırladınız değil mi?
Melodi hemen çıkıverdi değil mi? Hoş sözler…

Rahmetli Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun çok güzel bir eseri(bize göre):

“Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.”

Her şiir, her hikaye muhakkak bir rüzgarın esintisinden etkilenmiştir çoğunlukla.
İçte kalanlar, söylenemeyenler, yaşananlar ve yaşanamayanlar…

Bu şiirin de hikayesi kısaca özetlersek:


Eren-Bedri çiftinin mükemmel bir hayatı olduğu düşünülüyor, bir oğulları ve sanat yaşamları ile farklı bir çizgi çiziyorlardı dünyaya.

Ta ki o akşama kadar.

Dostları ile bir mecliste otururlarken; kendisinden bir şiir okumasını talep ederler.
Eyüboğlu doğrulur ve ayağa kalkar. Başlar yazdığı şiiri okumaya.
Fakat okurken gözlerinden yaşlar dökülmeye başlar ve herkes anlar.
En çok da yanında oturan karısı…

Çünkü herkes bilmektedir ki ; bu şiir Bedri Rahmi’nin birkaç yıl önce Güzel Sanatlar Fakültesinde ders verdiği zamanlarda; misafir öğrenci olarak gelen Mari Gerekmezyan’a yazılmış olduğudur.
Mari, büst yapmıştır Rahmi’nin.
Bedri Rahmi’de kendisine çeşitli portre ve birçok şiirle cevap vermiştir.
Bu şiirde onlardan biridir.
Onlar aşklarını yaşarken;
Bu arada karısı sabırla kocasının kendisine dönmesini beklemiştir.
Kısa bir süre sonra aşka gölgeler düşüp Mari menenjit nedeni ile vefat edince; yıkılan kocasını toparlamak yine karısına düşmüştür.
Önce kendi hayatına ve sanatına döndürebilmek için çok çabalamıştır.
Eren Eyüboğlu.Ve başardığına inanmıştır belki de.
Muhakkak ki;
Ta ki o geceye kadar.

Sonra kocasını terk etmemiş onun buzdan asla parçalanmayan her zaman sığınacağı liman olmuştur.

Aslında Bedri aşkına ağlarken o güçlü kadın; kendine mi, aşkına mı yoksa hayata mı ağlamaktadır.

Eğer sonradan gelen araya girmese hayatları nasıl olurdu?
Veya ölmese,
İkinci şık da meçhul olacağı kaçınılmaz.

Gel gör ki ; hayat denilen şu tuhaf düzenekte
Kırımızı pimi mi, yoksa doğru olan mavimi çekilecek bilinemiyor çoğunlukla.


Ve gerçekten ama gerçekten çok seven hep yalnız kalıyor.
Çünkü önce kendini sevmeyi unutuyor…
Adadığı için kendini, kendi gibi arıyor.
Mükemmel eş, ayna da onu görmek istiyor.
Aşk, sevgi, beraberlik adı her ile adlandırırsak adlandıralım.
İki kişi arasında değil midir ki?

Gözler, gönüllere dokunur
Eller, ellere
Sözler, sözlere…

Eğer bir göz başka göze kayarsa…Sonu nicedir her ilişkinin.
İster evli, ister farklı beraberlikler adına aldatmak sadece fiziken midir? Düşünsel olan mıdır?

Ruhu hangisi yaralar?
Bence hepsi birdir. Ancak duygusal paylaşım daha ağırdır. Çünkü onun beyninde siz değil o vardır.

Sonra ne acı ki bazen bir öyküde bir şiir de; kırıntılar şeklinde serpiştirilmiş kelimeleri yakalarsın bilmeden, kendine ait sanırsın oysa başkalarına aittir.

Bazen yazıya bile gerek kalmıyor.
Yanında otururken veya bulunmadığın mekanlarda…
Göz göze kayıyor.
İşaret fişeği gibi karşı tarafta hazırsa menzilde roket atışı yapılıyor.
Ve gelsin nokta vuruşu.

Sanırım tek eşlilik insan doğasına aykırı diye düşünenlerin en çok yaslandıkları bir durum.

Oysa sevmek layık olanla yaşanmalı.

Ne diyelim…

Gerçek sevgilerin; gerçek doğrularla kavuştuğu bir dünyaya aşk olsun.
Şiirler de hayat da böyle yoğrulsun.
Kimse ağlamasın…
Kimsenin kalbi kırılmasın…

Doğru insanları seçmek için,
Doğsun şiirler…

Hiç yorum yok: