Hürriyet

21 Nisan 2011 Perşembe

GÜL Suyu

Saçlarımın telleri kırılmış.

Rüzgardan mı?
Boyadan mı?

Yoksa taze gelen baharın izlerimi?

Rahmetli ananeciğim; onda kaldığım zamanlarda sabah erkenden kalkıp kahvaltımı hazırladıktan sonra önlüğümü giymeme yardımcı olurdu.
Arkadan düğmeli simsiyah bir önlük.

Mis gibi kahvaltı ve ekmek kokusunun odaya sinmiş sıcaklığı silerdi tüm siyahlıkları.
Yakalığımı takardım, annem dantelden örmüştü elleriyle.

Bir gün okulda koşarken; onu geçtiğim için beni kıskanan hemcinsimin o yakalığımı yırtana kadar öyle büyük kızgınlıklarım olmamıştı.

Çok içlenmiştim.
Annem yapmıştı onu, sonra nasıl anlatırdım anneme.
Zaten haftanın olsa olsa iki günü o dantelli çoraplar yırtılmadan geliyordum.
Yün çorapları bile dizlerinden yırtmakta üstüme yoktu çünkü her teneffüs erkek arkadaşlarımla okul bahçesinde yarış yapmaktan çok keyif alırdım.

Her şeyi unuturdum, çok gülerdim içten…

Sabah güzel başlardı,
Tüm bu yaşanacaklar için

Ve ananecim her sabah istisnasız, belime kadar olan o saçlarımı itina ile tarardı. Usul usul
Elinde bir gülsuyu ile.
Başta bayardı bu koku beni anlamsız bulurdum.
Aslında ne kadar önemsendiğimi küçüklüğümden bilememiştim.
Saçlarım taranır, çok güzel örülür.
Yanaklarımdan öpülür.
“Hadi bakalım Allah zihin açıklığı versin”denirdi.

Bazen saçlarımı ellediğimde, zamanın getirdiği gerginlikler ile oluşan elektrik avuçlarıma çarptığında o inanılmaz ve şimdi mazi olmuş.
Simsiyah ve gülsuyu kokan saçlarımı düşlerim.

Kırılgan ve narin saçlarıma yağmurdan başka bir su damlası düşmeden geçen yarınlara,
Özlemle güllere…

Hiç yorum yok: