Hürriyet

18 Şubat 2011 Cuma

YABANCI OLMAK

Baştan söylemek gerekir ki az da olsa müzikler şahane.
Başta Antalya Senfoni Orkestrasının Şefi Orhan Şanlıel,Ferhat Göçer ve Hüsnü Şenlendirici’yi kutlamak gerekir.
Özgün müzik Orhan Şanlıel’e ait.
Akdeniz’in derin romantizmini denizle komşu ülkeden bize getiren nağmeler eşiz tad bırakıyor yüreklerimizde.

Filme gelince :
Biliyorsunuz İtalya deyince bir durun!Derim ben.
Ama yiğidi öldür hakkını yeme felsefem İtalya içinde geçerli.
Hak edene hak ettiğini muhakkak söylemek gerekiyor.
Tarafsızca yorumladığımızda ilk düşen kelimeler Türk-İtalyan ortak yapımı bu film için :

İtalyan Enrica ile Türk Ekin arasında başlayan dostluk ve her şeyden öte sevmenin ne kadar değerli olduğunu belirtiyor seyirciye.
Yalnız iki saatlik film boyunca temponun bir hayli düşük seyretmesi,Ekin karakterinin tiplemesi üzerinde yaratılmış olan (örgü beresi mesela) rahatsız ediyor.
Geçişler de bir kopukluk var gibi.
Yılların duayeni CLAUİDE CARDİNALE i,hala zarif ve hala güzel.Hala sürülüyor.
Onun gençliğini canlandıran Fahriye Evcen fena değil, zaten konuk oyuncu olarak geçiyor.Sanırım Türkiye’nin Monica Bellici’sine sürekli benzetilmeye çalışıldığı için seçilmişde olabilir.Aslen Almanca’sı var biliyorum,İtalyan’ca da fena değil ama okur gibi. Olmuyor.
İğrelti kalıyor bir yerde. Evde ki Maria da oyunculuk fena değil aynı şekil onda da var.
Sinyora Enrica’nın oğlunu canlandıran Teoman Kumbarıcıbaşı’nda bu pek yok o da sanırım doğma büyüme İspanyol olmasından kaynaklı. Fark var yani.
Sonra anlayamadığım Türk Sineması’nda yeni bir moda mı türedi.Magazinsel insanları göstermek.
Aşk Tesadüfleri Sever filminde Ayşe Arman,bu filmde de Acun Ilıcalı var.
Ne gerek var anlamış değilim. İlla bir rehber rolü gerekiyorsa o dünyalar tatlısı, ülkeden kaçırdığınız aslında o kendini hep Türk hissetmiş Donetalla Piatti’yi oynatın.

Filmin sonun da aslında DEĞİŞEBİLECEĞİMİZİ,HER İNSANIN DEĞİŞMESİ GEREKTİĞİNİ gösteren filmde.Esasen farklı yerlerde bizlere farklı şekillerde dokunan insanlarla değişime uğrayabileceğimizi göstermeye çalışıyor.
Buna ne kadar açıksak tabi ki.
Bu kadar muhafazakar olup,rakıyı seven,hatta özlediğinde “sevmem mi onu kulağıma bile dökerim”diyen bir karakter.
Karşısında kendi çaresizliğini bir şarap şişesinde demleye bırakmış yalnız bir kadın.
Sonunda ayrı zamanlar da birbirleri için kadeh kaldırıyorlar.
Değişmeye gör.
Dünya bambaşka olurverir birden.
Yeter ki biri bizi bulsun.
Ve Valentina rolü ile Lavinia Longhi,Cardinale ardından hem güzellik hem oyunculukta güzel performans sergiliyor.
Sonuç olarak, emeği geçenlere saygı duyuyorum.
Ne kadarı Kartal da çekildi filmin bilmiyorum ancak Türk İtalyan ortak yapımı bu filmde keşke biraz da daha “Rimini”yi görebilseydik.
Tüm Türkler İtalyanca konuşmaya kalkmayıp gerçek İtalyanlarında karması bir film olsaydı.
Şimdi diyebilirsiniz ki Serra Yılmaz da Ferzan Özpetek filmlerinde oynuyor böyle okur gibi konuşuyor.
Evet, ancak onun tarzı bu,kadın Fransızca da konuşsa değişmez. Türkçe de.
Diyeceğim o ki…
Beni pek doyurmadı biraz aç kaldım bu filmde.

Hiç yorum yok: