Hürriyet

21 Mayıs 2011 Cumartesi

ÜSTAT'a Sonsuz Saygılar...

Ne güzel bir insan tanımışım diye; iç geçirdim yine kendi kendime.
Ne kadar şanslıyım şu gelir geçer ömür trenimde…

Bir gün mezun olduğum lisenin pilav günü münasebetiyle kendisini aradım.
Kimse de cesaret edemiyor aramaya,birkaç denemiş ancak ulaşamamışlar.
Ben şansımı deneyeceğim dedim.
Belki beni kıramaz diye bir söz de çıkıverdiğinde ağzımdan yanımdaki büyüklerim gülmüşlerdi...

Ahizeden ilk kez onun sesini duydum:
-Ohoooo merhaba. Beni arıyormuşsunuz?
*Merhaba efendim. Ben mezun olduğunuz liseden arıyorum sizi pilav günümüzde aramızda görebilmek bizi çok onurlandıracak.
-Ben gelemem ki hastayım. Ayaklarım ağrıyor. Gelmeyi çok isterdim ama…
*Hiç mi şansımız yok ! Sizi görebilmeyi çok istiyoruz.
-Peki, beni arabayla aldırabilir misiniz ? Ben huysuz ihtiyarın tekiyim.
*Aldırırım tabi. Ne demek.
- Yok yok siz fakir okulsunuz, ben taksiye atlar gelirim. En azından deneyeceğim.
*Vallahi bizi nasıl mutlu edersiniz …
Hadi iyi günler dedi ve kapattı telefonu.
Gelmez dedi bazı büyüklerim.

O gün gelip çattığında çok ümitli değildim ama bir yandan içim de kıpır kıpır kapıya gitmekteydi. Sürekli kapıyı kontrol ediyordum.
Ve o öğlen sıcağında; yine o pantolon askıları, kısa kollu gömleği ile teşrif etmez mi!
Nasıl mutlu olduğumu, olduğumuzu tarif edemem.
İşte, biliyordum geleceğini o huysuz ihtiyar.
Her huysuzun içinde muhakkak sonsuz bir sevgi vardır.
Bakınız sizinle yaşamış ya da yaşamakta olan büyüklerinize…
Aslında sadece ve sadece sevgi beklerler.
Ayaklarını biraz sürüyerek yürüyordu.
-Ne kadar değişmiş bizim okul böyle.
Dedi.
Hemen başkanımızı çağırdım ki zaten herkes benim yanımda görünce kalabalık çoğaldı.
Kendisini önce dernek odamızda ağırladık. Biraz dinlendik, eski fotoğraflara baktı.
Dönemine yakın sayılabilecek birkaç kişi ile sohbet etti.
Okulu gezmek istedi.Birlikte birçok kişiyle fotoğraf çektirdi.
Beraber gezmeye başladık.
Sonra, sen işine bak ben kendim gezerim dedi.
Kısa bir aradan sonra;
Davet ettim kürsüye bir konuşma yaptı.
Anılarından birkaçını paylaştı.
Okulun bahçesi, dut yemiş bülbül gibi onu dinliyordu.
Kendi tabiri ile;HUYSUZ İHTİYAR yine sahnedeydi.
Bu pilav gününden tam bir sene sonra kendisini yıldızlara uğurladık.
İyi ki aramıştım.


Kendisinin heykelini yaptılar önce Cihangir semtimize, sonra bir takım kişiler gelip parçaladılar !
Gülmeyi unuttular...Anlamaktan uzaklaştılar yavaş yavaş.

Şimdi 15-31 Mayıs 2011 tarihlerinde Tophane-i Amire Sergi salonunda; GEREKLİ TARAMALAR ! Ailesinde kalanların izlerinden OĞUZ ARAL sergisi var.

Dünya ca tanınmış bu adama ve bu sergiye katılım elbette düşük.
Yapayalnız gezerken son anda iki çocuklu bir aile katıldı aramıza.
Oysa ki biz Avanak Avni ile büyümüş bir nesil.
Gırgır’ın babasını çoktan unutmuşuz.
Anı defterine baktım ki; onu da tesadüfen gördüm toplasan 3 kişi ya yazmış ya yazmamış.

Sergi o kadar güzel tanzim edilmiş ki:

Bu duygu dolu ve aynı zamanda; tiyatro,resim,karikatür,müzik,boks,yemek (kendisine ait yemek tarifleri var ),pantomim ve tabi ki karikatür…
Hepsini içinde bir bünyeden bulundurabilmiş, üretken çok yönlü bir kişilik.
Her yönüyle çocukluktan, yolculuğuna kadar çok güzel harmanlanmış.
Kimbilir onu tanımış, mesai ortamında bulunmmuş kişilerde ne anılar ne güzellikler vardır. Ve ne fotoğraflar...

OĞUZ ARAL , kurmuş olduğu GIRGIR dergisinin tirajını 300 bine çıkararak Avrupa’nın 3.büyük dergisi konuma getirmiştir.
Sadece Avanak Avni tiplemesi bile yurt dışında tanınmasına, ünlenmesine neden olmuştur.
Bunun dışında; Hayk Mammer, Köstebek Hüsnü, Utanmaz Adam ve Vites Mahmut diğer bilinen tiplemeleridir.

Halk dan yana, halkçı bakışı ile bize gülmeyi öğretmeye çalışan bu üstad daha fazla değer görmeli diyenlerdenim.

Şimdi temmuz ayında aramızdan ayrılışı anısına,anılırsa bakalım neler yapılacak bu üstada.
Oysa ki; Vakko mankenlerine sahne derslerinden tutun da, Türkiye’de ilk İNTERAKTİF
gösteriyi Rahmetli Sadri ALIŞIK ile birlikte sahneye koyan kişidir kendisi.

Anladınız mı şimdi Cem Yılmaz’ın Sadri Alışık hayranlığı nereden gelmekte.
Karikatür, mizah…
Alışık ve Aral ikilisi bu gösteri için uzun zaman pandomim,akrobasi, jimnastik,hareket çalışırlar.
İş Metin kısmına gelince “ MÜJGAN” vurucu noktadır.
Alışık aşık olduğu kızı Aral’a tarif eder ve Müjgan doğar. Çizilir.
1/1 ölçülerde kesilerek sahneye konur.

Şimdi;
Gülmeyi unuttuğumuz
Ve bizi bir yerlere getirmeye çalışan üstatlarımıza saygı da her ne olursa olsun kusur etmeyelim derken, son günler kala bu sergiyi gezmenizi ve gözünüzü yüreğinizle harmanlayarak gülümseyebilmenizi temenni ediyorum.

Zira üstat şöyle diyor yazıları arasında :
GÜLERLERSE BAŞLARINA ÇOK BÜYÜK BİR FELAKET GELİR;YANİ İNSANLAŞIRLAR, O ZAMAN…ÇÜNKÜ GÜLEBİLMEK SIRADAN VE GERÇEK İNSANLARIN BECEREBİLDİĞİ BİR İŞTİR.
İNSAN OLMAK DA BÜYÜK ADAMIN BAŞINA GELEBİLECEK EN BÜYÜK FELAKETTİR.
Blog sayfasında ki fotoğraf 1964 senesinde; Adana Kopuz Cezaevinde ki çoğu müebbet ve idamlık vatandaşlara yaptığı gösteri anından. Gösterinin adı da : Kafes
Cesaret değil mi?
Bilmem anlatabildim mi yeterince…

Yazıma son cümleleri onun kaleminden bir iki mısra ile bitirmek istiyorum.
Nur olsun mekanı.
Gitmek isteyenler için adresi yineliyorum :
31 Mayıs 2011 tarihine kadar. İçinde ukte kalan bitiremediği Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi karşında yer alan Tophane-i Amire Sergi Salonunda. Fındıklı. İSTANBUL

VALLAHİ HİÇ ALINMAM…
BANA KOMİK GELMİŞTİ…
SEVGİLER.
OĞUZ.

Selam sana Huysuz İhtiyar
Eğer bir insan anılıyorsa zaten hiç gitmemiştir. O ölümsüzdür…

Hiç yorum yok: