Hürriyet

29 Mayıs 2011 Pazar

MASALLAR ŞEHRİ İSTANBUL...

İstanbul

İstanbul, imparatorlukların kenti.
Yoksulun,fakirin,aşığın,kadının ve erkeğin.
Bir yılbaşı gecesinde Beyoğlu’nda ki dar bir sokakta sabahlayan şarapçının kenti.
Aynı zamanda bir fotoğrafçının ve şairin ortak buluştukları, aynı perspektiften bakıp aynı hisse ulaşabildikleri kent.
Ve aynı zamanda yazarın kelimelerinde ki pürtelaş sokaklarındaki yahut Cihangir’den çıkıp çukurcuma yokuşunda asılı kalmış; renk renk çamaşırların camlardan raks yaptıkları.
Ada vapurundan paylaşılan simit ve çayın kenti.

İstanbul aldığı göç kadar, ona hasret gidenlerinde kenti.

İstanbul, son zamanlarda ismi kişisel ad olarak tercih edilen.
Adına nice şiirlerden,resimlerden,şarkılardan sonra yine sözlere ilham veren bir kadın gibi duruyor boylu boyunca sülieti ile.
Galata’dan Ayasofya’ya
Sultanahmet’den ,Üsküdar’a
Kanlıca’dan Emirgan ve Bebek’e
Aşıkların şehri.

Zaten İstanbul’u sevmezsen sen, İstanbul korkma eninde sonunda seni silkeler.
Son günler de yorumcu Sertap ERENER’in seslendirmiş olduğu gibi bazen:

“Dinle beni biraz şşt
Sen sen İstanbul sever seni sen beni seversen
Dinle beni biraz şşt
Sen sen İstanbul döver seni sen beni üzersen”

Ali BALKAN adlı ressamımızın sergisi yer almakta 31 mayıs tarihine kadar Taksim’de.
Genç kuşak sanatçılarımızdan Sn.Balkan’ın üçüncü kişisel sergisi ve çok sevdiği yine şehir ve vapurlar.

Serginin ismi de en az tabloları kadar hoş :" Masallar şehri İstanbul"
Tabolalara her bakışınızda çok farklı bir anı yaşıyor gibisiniz.
Renkler, şehirin aydınlanmış ve karanlık yönlerini bir bir ortaya çıkarmış gibi.
Denizinde ki balığın varlığından fışkıran, anlatmak istedikleri gibi...

Eğer İSTANBUL sevdalısıysanız.
Her hali sizi büyülüyorsa,
Ağlarken ister istemez onla konuşuyor;
Aşık olduğunuz kızı o gün batımı manzarasına götürüyorsanız.
Mesela Çamlıca’nın tepesine.
Elde bir kadeh şarap
İlk kez öpüşüyorsanız Boğazın huzurunda, hiç utanmadan.
Çırılçıplak adalarında denize girebiliyorsanız.
Bir yudum kahvesini çınar altında Beyazıt da yudumluyorsanız.
Kapalıçarşı’nın bir ucundan girip Ahırkapı’dan çıkmış buluyorsanız kendinizi.
Ve bir rakı balık ile Kumkapı da bir akşamı, Beyoğlu ile mukayese edebilmişseniz.

Tuvallere yansımış renklerden düşen, aslında bizim doğamızdan ve bu şehre aşkımızdan sıralanan her eser ona olan bitmeyen bu sevdanın eseridir aslında.
Yakalamıştır bizi.
Biz yakalanmak istemişizdir ona.

Serginin vapurlar ile başlayan teması renkler, balıklar birbirinden güzel eserlerle anlatıyor kendini.
Benim hep hissetmiş olduklarım ve sergiyi gezerken düşündüklerim aynı ortak nokta da buluşuyor.

BİR TEK İSTANBUL VAR VE O BİZİM BİLDİĞİMİZ İSTANBUL.
TAŞI İLE TOPRAĞI İLE...
BİR YAZININ NOKTA VE VİRGÜLÜ KADAR NET,
YAĞMURDA ARNAVUT KALDIRIMLARINDAN SIZAN SULAR GİBİ,
ARNAVUTKÖY,KADIKÖY,FENERBAHÇE,CADDEBOSTAN,KADIRGA,FATİH GİBİ…
HER YERİ AYRI BİR ŞEHR-İ İSTANBUL…

SENİ SEVMEMEK NE MÜMKÜN !

Hiç yorum yok: