Hürriyet

17 Mayıs 2011 Salı

Bir Mektup ESKİLERDEN...

Dün yine geçmişsiniz,
Kapımızın önünden.
Eski bir dost gibi
Dosta aşina gibi bakışlarınız.
Musikinin ince telleri düşerken perdenin arkasından
Hissediverdim o an
İçimde dolaşan bir kıvılcımla, o anı.
Sizin saçlarınız bakımlı.
Üstünüz tertemiz
Bir erkek ne kadar temiz görünebilirse öyleydi yüzünüz.
Ben, al al dolanmaya başlarken
İşte o an gözlerimiz değmişti birbirine yeniden.
Siz,
Bir arkadaşınıza bir şey anlatırken; sanki benim duymamı ister gibi latifeleşiyordunuz.
Dakikalar nasıl geçmişti.
Hiç idrak edemedim.
Oysa ne çabuk seher vaktiydi, ya şimdi bu akşam ezanı.
Sizi bir daha görebilecek miydim?
Cumbalı evin arka köşesinde,
Küçük sedirimin üzerinde
Dalgın yüreğimin,
Umutsuz bir ağır romanı gibi size sevdam.
Bir gün diğer bir günü peşi sıra kovalarken.
Bedenim, içimden adeta bir kelebek gibi açarak kanatlarını uçuruyor.
Her defasında ise hiç şaşırmadan yine sizin gözlerinize konuyor.
Papatya olsam
Gül olsam
Ya da yasemen
Erguvan açtı şimdi sokaklarda
Yine ben, benim sizin gözünüzde
Biliyorum, tüm çiçeklerden daha kıymetli.
Peki özünüzde?
Hangi çiçek?
Hangi tarlanın mahsulü bu kulunuz?
İşittiğim sesler bile bana yabancı iken;
Geceler sessiz ve sabah olmuyorken,
Satırlar dolusu şu mürekkebi; adeta yüreğimin kanı gibi akıtsam da sunabilsem size.
Bilmem anlatır mıydı bu sevdayı içinize.
Guguk saati ötmek üzere,
Büyükbabamın ilaç saati birazdan geliyor, o yüzden yemeğe inmemiz gerekmekte.
Fakülteden arkadaşınız, muallim adayı Kemal Bey’e sabah babasının bakkal dükkanından ayrılmadan bana yazmış olduğunuz o güzel satırlarınıza karşılık kabul buyurursanız bu mektubu sunacağım.
İçerisinde bir gül yaprağı ile…
Bana almış olduğunuz o ilk gül dalından.
Lütfen, akşam cumbalı penceremin altında olunuz, hasretle sizi bekleyeceğim…

Hiç yorum yok: