Hürriyet

22 Ekim 2010 Cuma

Yemeye Devam...

Neler oluyor ?

Tamam, çok iyi anladık.
Dünya değişiyor. Hızla gelişiyor.
Yarını değil bir sonra ki günü yakalamak telaşında dünya.
Peki, bizden önce yaşamış olanlar içinde dünya böyle değil miydi?
Elbette böyleydi.

1920’lerde doğmuş birinin,1970’lere vardığında gördüğü manzara.
Ya da savaş zamanı dünyaya gelmiş bir babanın evladına yokluğu anlatabilmesi nasıl zor ise bugün de böyle.

Yalnız o zamana göre bu zaman daha sıkı geçiyor.
Neden derseniz, o zamanlar kendi ülkemiz adına yazıyorum bu kadar dil,aile,kültür dejenerasyonu yaşanmıyordu.

Dil bitti.
Aşırı göç;bir özenti modası ile ne olduğu belli olmayan,üstelik çok paye eder bir olaymış gibi gittikçe yaygınlaşan televizyon kanallarında ki dizi çerçevelerinde de kullanılır olması tuz biberiydi.

Aile bitti.
Geçim derdi kadınları da çalışmaya yöneltti.
Eli para gören kadın farklı bir dünyayı keşfetti.
İnternet çıktı, erkekler karıları evde ev işleri ile meşgul iken; kendilerini sanal alemde mutlu ettiler.
Ev hanımları da aynı şekilde.
Bir de bunun iş dünyası tarafı var.
İş de flört arayışına giren erkekleri, kadınlar da izledi. Artık çalışıyordu, parasını da kazanıyordu.Kimseye muhtaç değildi. Sonra kocası da yeterince onunla ilgilenmiyordu.
Bir radyo karşısında veya mum ışığında sohbetlerle ömürlerinin altmış yılını bir yastıkta geçiren torunlar için bu hikayeler günümüz tabiri ile çok demode olmuştu.

Aşırı göç, bir arada nefes alabilmemiz için kaynaşmamızı gerektiriyordu.
Ne oksijen,ne karbondioksit olabildik. Pis nefesi dışarı atacağımıza içe, temiz nefesi attık.
Kaynaştık,kaynaştırıldık. Sağlıklı oksijen ile beslenemeyen damarlarda; temiz kan pompalayamadığı için arızalar çıktı. Çoğu sindi. Şu anda gerçekten nefes alamıyor.

Her şey değişti.
Kabul, dünya değişiyor. Hep aynı noktadan bakmıyoruz,gelişiyoruz ama değerlerimiz.
Oysa bir insan var olduğu, alabildiği değerler ile bir bütün daha doğrusu insandır.
Şimdi suni gündemler,diziler,hangi takımın hangi antrenörü gelmiş vs. gibi olaylar ile yatıştırılıyor. Vatandaş biraz daha presleniyor anlayacağınız.

Gıda işinde olduğum için,konuşmaya pek vaktim olmasa da firmayı ziyaret eden bir yetkiliye kafama takılanları sordum. Durum hiç de beyaz değil dostlar.
Hani bir zamanlar “Yerli Malı Yurdun Malı Bunu Herkes Kullanmalı”sloganı vardı. Ben ilkokuldayken böyle müsamereler tertip edilirdi. Herkes görevli olduğu ürünü anlatırdı.
Mesela elma ise ülkemizde nerelerde yetiştirilir. Nelere faydalıdır. Yemek yada pamuk gibi başka şekilde kullanılıyorsa,bunlar nelerdir? Tek tek anlatılırdı.
Doğum günü kutlaması gibi sınıf süslenir,kartondan taçlar ve çeşitli süslemeler yapılır. Birinci olana o taç takılırdı. Ve her öğrenci o gün evden ayrıca; kek,börek,çörek evde yapabilecekleri ne var ise tedarik eder getirirdi. Getiremeyen pastaneden kurabiye de alabilirdi. Sonra diğer sınıfların öğretmenleri gelir bakar, güzel eleştirilerini önce sınıf öğretmenine sonra öğrencilere sunarlardı.

Çocuklar böylece, öncelikle vatanını.
Vatanının nimetlerini;paylaşmayı,varlığı,birliği,bütünlüğü öğrenirlerdi.
Ne zaman ihtilal oldu,geçti. Ortaokula geçmiştim ilk Migros açılmıştı mahallede. Şimdiki gibi 2M, 3 veya 5 değildi.Amma...
Çeşit çeşit ürün vardı.
Şeker,çay,tüp için kuyruğa giren bir ülkenin yeni filizleri olarak; şahsen ben girdiğimde anlayamamıştım.Çok şaşırmıştım. Bambaşka bir dünya gibiydi içerisi ama ısınamamıştım tam,hala bazen düşünüyorum şu an bile alışveriş merkezlerinden pek haz etmeyişim bundan olabilir mi acaba diye.

Ucuzdu misal evden aldırmışlardı az biraz bakalım nasıl diye. Hiç unutmuyorum Danimarka peyniriydi değişikti tadı. Ben peynir manyağı olduğum için her çeşit peyniri tatmayı çok severim ama yine de alışamamıştım. Sonra da almadık zaten.

Biz, Çanakkale Ezine'den hiç şaşmadık. Damak zevkimiz odur.
Biz büyüdükçe özelleştirmeler ve varlıklaşır gibi görünüp aslında yoksullaşan bir ülkeye doğru gidişimizi,çalışmaktan pek çözemedik.Çalışıpta dünyayı da dönemedik zaten.
Çünkü bizim değerlerimiz vardı.Onlar ana-babamız gibi yıkılmaz kalelerdi.
Bu ülke sadece geçmiş dönemleri ile değil her döneminde yetişen çocuklarının geleceği ile kıyıma uğramıştır.
Bugün o beyefendi ile sadece beş dakika konuşabilme fırsatım oldu.
Lütfen işin içindesiniz bana eti bırakın yakında süt,süt ürünlerinde daha ciddi sorunlar yaşayacağımızı düşünüyorum. Birde biz sarımsağı bile ithal eder duruma geldik neleri ithal ediyoruz…
Şu bir defa yetişen domatesler doğru mu gibi sorular sordum.

Şimdi öncelikle yeni yapılan anlaşmalarda Süt Tozları ithal edilecekmiş ,süt yerine yani.
Bunların çoğu Çin.
Kalite belgelerinin bile taklitini yapan,mamalarının içine porselen maddesi koyan ülke biliyorsunuz,az çok okuyorsunuz.
Dünya da yasak bir takım tozlaştırılmış ürünler ama bizde serbest.

Sıkı durun bomba burada:
İşte tepkisizce, sessizce mutfağınıza / mutfağımıza giren ürünler. Bunları artık ;

ÜRETMİYORUZ…
AH ATAM .SEN KALK DA BEN YATAM Boşa dememişler…

Nohut İspanya
Kırmızı Mercimek Kanada
Kuru Fasulye Kırgızistan
Buğday Rusya
Toz Şeker Fransa
Ve elma bile,beş sene sonrası üretim hesaplanmış.Benim ülkemin çocuğu,yaşlısı,işçisi yiyemeden İngiltere’ye gidiyor. Çernobil çayları gibi kalanları biz yeriz nasıl olsa değil mi?
Sonra domates ve diğer tohumlar artık yok.
İsrail'den alınıyor ve birkez yetiştirebiliyorsun.Bizimkiler alıp ekmişler,ama böceklenmiş hepsi çöpe.Yetiştiremiyorsun yani.Öyle tasarlanmış ki mecbur almak zorundasın.

Allah bu ülkenin insanlarına yürek vermiş ama sanırım akılları çoğusun da eksik bırakmış.
Bu kadar aptallığa da müsaadeyi tabi ki çılgın olan yapar.
Yemeye devam…

Hiç yorum yok: