Hürriyet

16 Ekim 2010 Cumartesi

Mutlu Olmak Herkesin Hakkı...

Bir vapurun hıçkırıkları, deniz köpüğüne gönlüne bağlarken yollara düştüm.
Oldum olası bir sevdiğim insan,bir sevdiğim Fenerbahçe dışında hiçbir bağım yoktur.
Karşı kıyı da acı anılarım olmuştur.
Bu sefer vapur tenha.Dünün korkunç yoğunluğu göz kapaklarıma inmek üzere.
Topu topu on ya da on bir yolcu Kadıköy’e geçmekte.
Kendimi huzura yolculuk yapar gibi hissediyorum. Hissetmek istiyorum.
Güzel havadisler almak istiyorum.

Doğum odaları rengarenk süslenmiş. Kapılarda pembe ve mavi süsler üzerine “hoş geldin….ismi” yazılı. Asansörde bana ismini zor lütfeden karamuk “umut” ile geliyoruz.
Ne güzel çocuk.MaşaAllah. Afacan, anneciğinin giydirdiği güzel kostümlerle sokağa çıkmış.
Bir çift elele,hanım hamiledeğil ama eşi de gelmiş doktor çağırdığında; kocası da ayağa kalkınca “sen değil ben gideceğim”diyor. Eşi çıktığında gülümseyerek” bitti mi” diyor.
Diğer hamile çift gülümseyerek bekliyorlar. İkinci bebeğe hamile hanım eşi ile orada,yanlarında kızları. Doktor hanım “ böyle çok tatlısınız ama büyüyünce olmadık insanları gösterip onunla evlenicem deyiveriyorsunuz mesela benim kız sünger bob ile evlenecekmiş” diyor. Hamile anne lafı patlatıyor “bence hiç evlenmesin”. Kadın bunalıma şimdiden girmiş olmalı.
Çoğu gülümsüyor ve elele,ne güzel.
Ben orada her zaman ki gibi yalnız muayeneye geçiyorum. Sabah yolda giderken ilk aklıma gelen şu zor kadınlık halleridir.
Yani evet biraz muhafazakârımdır ama o kadar değil. Yine de erkek doktora muayene olmak biraz rahatsız kılıyor insanı.
Rutin muayene sonrası açılmış yeni çiçeklerim ile bu kez esas yere iniyoruz.
Doktor mamografi almayalım biraz bekleyelim radyasyon yeni aldın diyor.
Ultrason için her zaman ki kata iniyorum full bebek kaynıyor. İnanamazsınız harika şeyler.
Sonra soyunuyorsunuz üzerinize bir kullanımlık bir örtü yatıyor ve bekliyorsunuz, en mahrem yerlerinizi göstermek üzere.
Öyle Fransız sahillerinde kumsala uzanmaktan bahsetmiyorum tabi Avrupalı yapabilir.Benim de müstakil bir evim olsa bahçemde havuza karşı yapabilirim belki. Ama flörtleri ile el tutuşmayan bir genç kız için bunlar biraz rahatsız ediyor bazen.
Erkek doktorlar bocalama jeli döküyorlar ve tarıyorlar.
Aman bu kez bir bayan düştü. Bocalama da dökmedi,lüzum oldukça. Yoksa her yerin vıcık vıcık jel içerisinde.
Sohbet ettik meğer ben evlendiğim yıl Cerrahpaşa’dan mezun olmuş.
Eski değerlerin kaybolduğundan vs.
Nasıl uzun sürdü, sıkıldım ama ne yapacaksın.
Aldık raporları çıktık tekrar doktora.
Yaşlılık zor zanaat riskler artıyor. Ve insan zamanında sahip olamadıkları için üzülüyor.
Çiçekler açmış yaşamaya devam.
Kontroller sıklaşacak.
Hala asansördeki erkek çocuk gibi içim umut dolsun istiyorum.
Sevgi sözcüğünü ne kadar çok özlediğimi düşünüyorum.
Bu kadar zor muydu oysa hayat.
Ne kadar yorgun olduğumu, başkalarını üzmemek adına hiçbir derdimi kimselerle paylaşmamaktan çektiğim ızdırapları. Aslında kimselere güvenemediğim için yaşamımın ne kadar zor olduğunu. Bir sürü bir sürü dalgalar.
Genlerin konuşuyor diyor doktor hanım.
Genler. Mendel kanunları bezelyeler.
Oysa ben bezelyeleri de severim.
Rahmetli babaannem, büyükbabam onu terk edip gittiği zaman bile onu unutmamış.
Her gün onu sayıklamıştı.Liseye geçtiğim zamanlarda, ona bir sürü çocuk veren ve karşılığında çok kötü ızdıraplar gören babaannemin; üst katına çıkan merdivenden
görünen pencereden hala onu beklediğini bilirim.
Ermeni soykırımını, Rus saldırılarını gören bir kadıncağız toprağı bol olsun beni çok severdi.
Sen bana benziyorsun derdi. Daha ilkokuldayken.
Onun yaptığı zulüm, Ruslarınkinin yanında hiç kalır derdi.Herkes bir yere gittiğinde bana muhakkak sen benle kal derdi bende kırmazdım. Başlardı anlatmaya. Çok sıkılırdım, çoğunu hatırlamıyorum bile dinler gibi yaptığım için. Aslında şu an bile müthiş hikayeler çıkardı.
Hayatı boyu zorluklar içerisinde geçen,tüm varlığı kız çocuk olduğu için erkek kardeşi üzerine kendi rızası olmadan geçirilen, aile fertlerinin rızası olmadan sevdiği adamla evlenen.
Ömrü boyunca çalışan ve ne yaptıysa tüm varlığı koca tarafından har vurup harman savrulan.
Ve hala onu bekleyen bir kadın.
Nasıl bir çiledir bu.

İnsan güzel düşünmeli.
Güzel görmeli.
Sevgi sözcüklerini kullanmayı çok seven insanlarla karşılaşmalı.
Bu aralar işin özü kendimi kötü hissediyorum.
Gerçek şu ki; gençliğimde düşlemediğim o beyaz atlıyı hangi parkurda bulabileceğimi düşünüyorum.
Önüme birkaç kapı konmuş. Ama ben bu kez yanılmadan doğru kapıyı tek seferde bulmalıyım.
Doktorun dediği doğruysa ki genelde şakkadanak ortaya söylerler.
Genlerini yaşıyor insan.
Rahmetli babam 65’ine girmeye bir hafta kala vefat etti.
Netice de görülüyor ki yaklaşık 20-25 yıl ömrüm kalmış olabilir.
O ömrü en güzel şekilde yaşamak, uçmak istiyorum.
Gülmeyin, uçmak güzeldir eğer doğru kanatlara sahipsen.

Hiç yorum yok: