Hürriyet

8 Ekim 2010 Cuma

Geleceğe...

Bir hafta sonu evde olmak yaramadı,
Nane limon havalarına girdim.
Gözlerimden ve burnumdan, şıp şıp damlalar iniveriyor.
Şömine çıtır çıtır işliyor kendini.
Önünde ki pöstekin tüyleri oturmaktan iyice yorulmuş gibi,
Cama doğru yöneliyorum, kendime çay koymadan evvel.
Dışarıda yağmur damlaları birbirleri ile hızla yarışmakta.
Hangimiz hangi dama veya hangi cama daha önce değeceğiz düşüncesinde.
İnsancıklar çoktan evlerine büzülmüş.
Kimi çoktan sarılarak uyumuş bile olabilir.
Alev çıtır çıtır bana buradayım diyor.
Belgin’ inimin doğum günü armağanı İngiliz fincanı ile çayımı yudumluyorum.
Yudumlarken yine aklıma sen düşüyorsun,
Her yudum da sen.
Ve yine sen.
Sensizlikte bile sen anlam katıyor gecelerime.
Hiçbir art niyetim yok, dostluğundan ziyade.
Bir iki laf, kelam
Daha ne olabilir ki.
Çerçeveleyememişim fotoğrafları, ellemek istemiyorum.
Beni üzenleri bugün olsa, bu akşam olsa bırakmak istiyorum.
Bir insan nasıl kendini bu kadar kapar ve kısıtlar…
Anlamak mümkün değil.
Bir çözüm bulmam lazım.
Yudum yudum çay boğazımda
İnsan, her şeyden öte hayatı içiyor bazen hızlıca
Bazense usulca
Şimdi usul usuldayım.
Bu akşam burnum tıkanmış, dudaklarım kurumuş ve epeyce yorulmuşken,
Senle konuşmak bile bana çok büyük keyif verdi.
Hiçbir şeyin yalan olmadığını bilmek.
Bir an olsun kendin için var olabilmek.
Kendin için ne yaptın deseler, son zamanlarda yaptığım listelerden tamamlanamayanları tamamlamak arzusundayım.
Dinlenmek, sesimi duyurmak çok iyi geldi bana.
Sessizce uyursam,belki yine senle konuştuklarım aklıma düşecek.
Ve yine tebessüm edebileceğim.
Yağmur yağıyor, hızla cama vuruyor.
Ev sıcak, çaylar sıcak.
Yudum yudum hayat
Bu gece de güzel.
Tüm gelecek güzel günler gibi…

Hiç yorum yok: