Hürriyet

13 Ekim 2010 Çarşamba

Geçer Her Gelen Zaman

Öyle bir geçer, zaman ki
Dediğim aynı ile vaki…

Çok severim bu şarkıyı.
Son zamanlarda adı bir dizi müziğinde geçmekte.

Aile dramı,
Yaprak dökümü vakası değil ama 1960 Türkiye’sinde bir aile yaşantısı.
Ev hanımı, marifetli bir hanımefendi kadın.
Kocasına bağlı, zarif ve güzel.
Koca, denizci hep seferde yani orta da yok.
Varken de tam dört çocuk dünya ya gelmiş.
Sonuncuyu adam hiç istememiş ama o da babaya öyle düşkün. Babası geldi diye bir gece sabaha kadar kapıda uyuya kalıyor. Sonu hastanelik tabi.
İhtilal yaklaşırken, üniversiteli bir genç kız.
Ve iki lise öğrencisi diğer çocuklar.
Kadın tek başına yaşam mücadelesi verirken, bir gün öğreniyor ki çok sevdiği kocasının bir dostu olmuş.
Kadına yaklaşmadığı için. Sarılmadığı için. Kadın kocasının hep yorgun olduğunu, canının sıkkın olabileceğini düşünüyor. Ne yapsın adam sürekli gurbet ellerde.
Aslında adam yorgun ve morali bozuk değil.
Adam cennete. Sanıyor yani kendini.
Diğer kadın kalkıyor geliyor, her neyse öyle oyunlar oynuyor ki adam zaten zokayı yemiş.
Her ele bir tuş.
Ne karı, ne çocuk gözünde. Ne de o güzel yuva.
Karısı öyle cesur ki diğerinin şımarıklığı ve küstahlığı karşısında, bir anda gözü dönerek o diğer kadını bıçaklayıveriyor.
Sonra kendi kendine de “ ben bir hata yaptım ama nerede” diyebiliyor.
Diğeri şart koşuyor yanlış ifade ile hapse yolladığı adamın karısını bir şartla kurtarırım diyor.
Seni boşasın.
Böylece kadıncağız özgür kalacak. Kadın da adama kavuşacak. Yani birbirlerine.
Teklif geliyor.
Kadıncağız diyor ki : Bunu, onun fikirlerini nasıl yüzüme baka baka söylersin. Bende hiç gurur yok mu. Yani size mutlu mesut bir hayatı ben kendi ellerimle mi vereceğim. İlerde çocuklarınız olur,mesut yaşarsınız. Kabul etmiyorum. Boşanmıyorum.
Yani zaten hapis hayatı yaşıyordum yaşamaya devam edeceğim, diyor.
Beni öldürdün siz de ölün gibi belki.
Gurur, namus ve sevgi belki.
O yılların kadınına has düşünceler belki.
Bence o günden bugüne fazla pek bir şey değişmedi.
Fevakar,fedakar ve sabırlı kadınlar hala ömürlerini eritiyorlar.
Ancak değmez, zaten ( kadın olduğum için kadın gözümle yazıyorum) giden adam seni bir başka için değişmiş ise o adam yaramaz.
Yani çiçek üstüne kaktüs koklandıysa o koku maalesef o dikenlerden dolayı artık doğru koku asla alamaz. Dokusu bozulmuştur.
Öte yandan, zaten evli bir adamın aklına giren yosma/orospu/ipten çıkmış /arsız/namussuz vs… çaldığı gibi, yine çalacaktır.
Yani çalan da, hırsıza göz yumanda aldanacaktır.
Adam ise Rodin’ in düşünen adam heykeli gibi ellerini iki yanaklarına bitiştirdiğinde ise ;
“Öyle bir geçer zaman ki”ister istemez çalacaktır.
Bu böyle. Değişmez.
Boşa mı bizim ninelerimiz bizlere yaşadıklarını,duyduklarını anlatırlardı.
Anlayana masal değildi onlar.
Çünkü yuva yıkanların yuvası asla olmaz.
Allah, eninde sonunda o bileti keser.
Öyle dönenirler. Çala çala, çırpa çırpa…
E, netice de tencere yuvarlanır, kapağını bulur.
Anılara kapılıp kalma yani.

Hiç yorum yok: