Hürriyet

2 Eylül 2010 Perşembe

FERAYE...

http://www.youtube.com/watch?v=c1dZoWHKCAs



Yırtık dökük kelimeler arasına sığar yüreğimiz bazen.
Bir kitabın bir cümlesi alır götürüverir, bir poyrazın sıkılığı kadar sarır benliğini insanın.
Okursun biraz o olursun, aslında belki o’sundur. Yazar aslında biraz da seni anlatmaktadır.
Uzun zamandır unuttuğun aslında var olan ama kuytuya düşmüşlerini gün yüzüne çıkarıverirde pervasızca çarpar yüzüne.
Dalar gidersin.

Beni iyi tanıyanlar çok kolay dostluklar kurabildiğimi iyi bilirler.
Aslına bakarsanız iyi bir şey mi biraz evet biraz hayır.
İnsanlar yanılgılar içindeler çünkü.
İnsanlar menfaatkar olmuş
İnsanlar insan olmayı unutmuş.

Her neyse uzun yıllar servis ile işe giden bendeniz bu aralar otobüs yolculuklarındayım haliyle yol uzun olunca da servis bana gelmiyorsa (bunu isteyerek yapmıyorum) otobüs servis olur mantığı ile kendi kendine oluşuveriyor bazen ben bile hayretler içersinde kalıveriyorum.
Şimdi yazacaklarımın konuyla ne alakası var demeyin zira üst bölümle birebir ilgilidir.
Yeni başlayan dizilere takılıyorum akşamları; biraz eski Türk filmleri tarzında aslında biraz
o unutulmaz selvi boylum al yaz yazmalım filmi gibi gelse de sevdim bu diziyi. Dizinin adı “bitmeyen şarkı”…
Pazartesi günlerine güzel diziler konuyorsa değmeyin keyfime haftanın en sıkıcı gününün akşamı çok hoş olabiliyor. Bir kadın olarak malumunuz üzere bir aşk hikayesi konu ve
çok gerçekçi olan beni bile duygulandırıyor.

Söz nereye geldi otobüste üç beş arkadaşım var iki erkek dört bayan. Bayanlarla daha samimiyiz. Daha doğrusu onlar benle samimi. Her şeyleri anlatıyorlar,danışıyorlar,dertleşiyorlar. Geçen birinin babasını kaybettik. Birisi işden çıkacak vs hayat akıyor. Benden yaşça büyük olan hanımefendinin uzun yıllar kocasının fabrikası varmış. İflas ediyor, kızlarını okutmuşlar ama kadıncağızın sigortası hiç olmamış. Ev değiştirmiş vs. Şimdi eşi istemese de eve destek amaçlı çalışıyor. Çalışmak ayıp değil keşke daha önce çalışsaydım diyor. Evleri lüks yerdenmiş eskiden yalnız bana anlatıyor vs.vs.
Çok kibar çok hanımefendi bir kadıncağız. Bir akşam dönüşte bana elinde içersinde 5 yada 6 kitap bulunan bir paket uzattı. Yeni satın aldım hesaplıymış ister misin dedi. Yaşı çok genç olan ve yanımda oturan diğer kızcağız eğilerek hemen “alma sakın alma nedir ne değildir kim bilir kaç para ”dedi. Çok karamsar bir karakter.
Dur dedim o hanımı sen tanımıyorsun tanıştırayım neyse kaynaştılar. (hanım arkamda oturuyordu)
Ben, ama bu henüz açılmamış ki daha dedim
-Fark etmez istediğinizi alın bu kadarını okuyamam
Baktım şaşırdım hiç tanımadığım biri bana okumam için kitap uzatıyor hem kitap hem açılmamış henüz.
Peki,diyorum şunu alayım… Çok teşekkür ederim.
-Rica ederim bitince haber verin yine getireyim. Siz okuyan birine benziyorsunuz.
Aman Yarabbi okuyan biri o kadar olmadım ama seçiciyimdir okuduklarımda biraz bana hitap etmeli beni sıkmamalı kitap.
Kitabın adı : Feraye
Elimde kitap eve doğru yaklaşırken, yeni başlayan dizideki ana karakterdeki kızın adı geliyor aklıma: Feraye…
Kitabı okuyorum çoğu yer ben.
Allah Allah
Ve Feraye aşık oluyor…Sanırım öyle şu an kitabın yarısına geldim.
Kitap Kurtuluş Savaşı’nda geçmekte.
Bir yiğit Yüzbaşı ile birbirlerine dillendiremedikleri ve her şeyden öte en büyük aşk vatan aşkının ortasında bir macera.
Tıpkı;
İtalyan Filmi Kaptan Corelli’s Mandoline gibi. Başrolleri Nicole Cage ve Penepole Cruz paylaşmışlardı. Yunan adasına huzuru sağlamak üzere gelen İtalyan askerle, Yunanlı kızın hikayesi. Her şeyiyle muhteşem bir duygu filmiydi. Görsellik ,müzik,oyunculuk ve tabi ki aşk. Sevgi…
Bu kitap da ise kendisine göz koymuş ve kendi düğün gününde Rum tarafından kaçırılan ama asla teslim olmayan çok güçlü bir Türk kızının ileride Türk Yüzbaşı ile karşılaşmaları vs.
Sonunu inanın bende bilmiyorum şu an da Cunda dalar… İkiside Vatan aşkından başka bir şey görmüyor şu anda.
Ama 1937 doğumlu yani şu an itibari ile 73 yaşında olan bir hanımefendinin güçlü kaleminden ne güzel bir hikaye çıkmış…
Tamamı ile gerçek hikayelerden kurgulanmış. 1920 li yıllar…Kaz dağlarının eteklerinde ilham almış.
Benim için iki Feraye var şu ana kadar,
Üç ne olacak çok merak ediyorum en azından hayatıma girmesinin anlamı nedir acaba?
Çünkü hayat da hiçbir şey tesadüf değildir…
Feraye ne anlama geliyor diye baktım zira benim için çok değerli sanatçı Müzeyyen Senar’ın çok severek okuduğu ve de güzel okuduğu bu eserden etkilenerek kızına adını verdiği bir isimdi. Baktım internet de anlamına ; Ay ışığı, Ayın parlaklığı

Bana çok güzel açıkca söyleyeyim çoktan unuttuğum duygularımı canlandırdı .
Yaşıyormuşum dedim.
Ne güzel.
Kitabı merak edenler içinse hanımefendi yazarımızın ismi : Naşide Gökbudak…
Hepimize güzel duygular uyandıran Ay Doğsun Güneşler Doğsun dileğiyle…

Hiç yorum yok: