Hürriyet

29 Mart 2011 Salı

Kıyak Zamanlar...

Kıyak Zamanlar…


Baharı beklerken,
Birdenbire yaza geçiveririz.
Oysa tadı damağımızda henüz kıvamını bulmaya başlamıştır…

Yaz zaten, sıcak çok sıcak derken geçiverir.
Ve hüzün zamanları kol gezmeye başlar.

İyisi mi ben; hep yaptığım gibi yapmaya yani anlatmaya devam edeyim.
Şu kısacık ama dolu dolu saran yüreğimizi,
Güzelim bahar ayları beni bu yaşıma kadar başka istikamete götüremedi.
O köprüydü hep geçtiğim.
“Kıyak Zamanlar” köprüsü.

Yani,
Henüz sekiz, dokuz arası var yok yada birazcık büyük olabilir.
Gündüz anneciğimin telaşı,
Babamın hep beklenen yolları.
Eğer nöbeti yoksa değmeyin keyfimize.
Kurmaya başlardık balkondaki küçücük ayakları katlanan masamızı.
Camlarımız açık, caddeyi seyrediyoruz.
Ama biz en yüksekteyiz
Kimse bizi göremiyor, ayıp etmiyoruz kimseye demek istiyorum.
Hani şimdi herkes hobidi gırtlak, yiyen yiyemeyen var mı diye bakmadan lüpletiyor ya lokmaları. Bunu demek istedim.

Mis gibi hava…
Masa da ya zeytinyağlı fasülye ya da ayni familyadan baklanın, en şık porselen tabakta favaya dönüştürülmüş hali.Dereotlu ile nefis sunumda.
Semizotu salatası.
Mis gibi soğuk ayran aşı çorbası.
Annemlerin düğününde hediye edilmiş , o şık işlemeli sürahi içerisinde erik kompostosu.
Ve onların içine akıtılan bardak takımı.
Tertemiz bir örtü, anneciğim elleri ile işlemiş kız sanatda.
Sebzeler,sebze kokmakta.
Et türü ne nasibimiz ise daha pişerken kokmakta.Yağını vermekte kaba.
Böyle tatlı gün batımı dolmakta gökyüzüne.
Hayatımın en kıyak zamanları…
Ve en mutlu.
Babam ile annem yan yana.
Onlara bakıp, sadece izliyorum.Gizli gizli.
Annemin devamlı gülümseyen halini.
Bir mutfağa, bir içeri koşuşturmasını bizi doyurmak için.
Babamın “yaw otur artık da bizde rahat rahat yiyelim”deyişini.
Hiç kolay kolay beğenmeyen babamın “ellerine sağlık çok güzel olmuş”deyişini.
Ufak ufak sofra toplanırken, kesilen karpuzun mis kokusunu.
Babamın rakısı yanına eşlik eden kavununu.
Usul usul esen ve hafiften simsiyah uzun saçlarımı uçuşturmaya yeltenen rüzgarın gizli dansını.
Hayatımın en kıyak zamanları…
Ve en mutlu.

İnsan, var ile yok arasında kaldığında.
Çoğu kez de ellerindekileri yitirdiğinde taze gelmekte olan bir mevsim coşturur kanayan yarasını.
An.lık geçen zamanlar, yazarken bile gözlerimizi doldursa da.
Ne kadar aptalız ki o anları yaşarken hep olacak sanıyoruz.
Hep varlar hiç gitmeyecekler gibi…
Gibi gibi...

Camın kenarına konan antenli radyodan yükselen Türk Sanat Musikisinin güzide bestelerine eşlik ederiz ailecek bizim küçük balkonda.
Çok kısa bu paylaşımlar olsa da.
Kışlar da gördük netice de her ailede olduğu gibi.
Ama beni hep o an.lar mutlu etti.
Bu anlar hiç gitmedi zihnimden.
Neden neydi derseniz.
Hem hava
Hem doğa
Hem samimiyet
Hem sıcaklık
Hem her şey
Hem sevgi…
Tatlı tatlı düşler kurarım geçen zamanlarda.
Biraz geçmişi anarak, buruk bir tad ile arayarak.
Kah dost meclisinde
Kah çok kısa da olsa kendi balkonumda
Komik olurum,
Mesela rakı içerken.
Çeşitli söylemlerde bulunabilirim.
O anı kurgulamak da istemiş olabilirim.
Neden istemesin ki insan?
Kim istemez?
Kıyak Zamanları…

Zamanın içinde gidenlere…

1 yorum:

İkiz Annesi dedi ki...

Öncelikle göremediğim bloglardan biriydin bu gece seni de gördüm ohh diyorum artık:)

O kıyak zamanları ne kadar güzel anlatmışsın yüzümde hoş bir gülümseme ile okudum yazını.Ve bire bir gördüm sanki o masayı ve anneciğinin tatlı telaşını.
Hayatımızdan eksik olmasın bu zamanlar..