Hürriyet

14 Ağustos 2011 Pazar

NUNU'muzu ZİYARET...





Bugün çok farklı bir şey yapmalıydım.






Trabzon seyahatinde tanımış olduğum ve kısa süre de olsa biraz sohbet edebilme şansına eriştiğim Nuran Teyzemi ziyaret.
Döndüğümden beri aklımda, hani demiştim ya emanet alınmış bir elbise gibi üzerine bir şey dökülmeden teslim etmek istiyorum.
Yani zamana yenilmeden…

Gelir gelmez aradım ama tatile gitmişti. Sonra çektirmiş olduğum fotoğraf karelerinden ve bana gelenlerden birer karma oluşturup bastırdım. Ona gitmeye hazırdım artık.
Bu arada diğer çiçekleri de alırsam, kalabalıkla güzel olur diye düşündüm.
Onları da toparladık çok şükür ve yola koyulduk.
Taksim Meydanı’nda ki o muhteşem renkli renkli çiçeklerden bir demet aldım.
İçimden beğeneceğini tahmin ettiğim renkleri tercih ettim.
-Yine gel abla bea yaw. Siftah yaptım senden.
*İnşaAllah bereketini gör.
Ben onlardan yarım saat önce randevuya geldiğim için Taksim meydanında elimde çiçeklerle ne yapayım oruçlu oruçlu otobüs durağında bekliyorum.
Karşımda bir otobüs “Sabiha Gökçen gidiyor”yazıyor. Böyle valizler falan. İnsanlar telaş içersinde koşuşturuyor. Otobüsün üzerinden HAVATAŞ yazıyor. İlk kez görüyorum belediyenin işletmeciliğini yaptığı bir servis. Sordum tabi ki; her yarım saat de bir kalkıyor.
Gece yarısından sonra saat1’e kadar sonrasında 4’de başlıyor. Hergün. Ücret 12 TL.
MC Donald’ı geçip Burger Kıng’i ilerliyorsunuz. Eski nikah dairesinin merdivenlerine çıkan kapının hemen önündeki otobüs durağı kalkış noktaları. Aklınız da bulunsun.
Hava da sıcak, elinde bir harita bir beyefendi İngilizce soruyor? Şehit Muhtar Caddesi neresi?
Valla burada caddeleri hatırlamamanın hele şu an da hiç imkanı yok. Beraber haritaya bakıyoruz acaba diyor İstiklal tarafımıdır? Hayır hayır oraları biliyorum oralar değil. Hemen kalkıp esnafa soruyorum adam oruçlu ya cevap vermeye tenezzül bile etmiyor, yüzünden düşen bin parça tam arkamı dönerken ustası “hemen karşı sokak” demez mi?.
Turist mutlu, ben ondan mutlu.
Telefon çalıyor…Ablacım biz geldik neredesin?
Yaklaşık bir ay sonra, sabahın köründe uykusuz alanda karşılaştığım ve sonrasında güzel bir arkadaşlık oluşturduğumuz kızlarla sarmaş dolaş hasret gideriyoruz.
Nasıl özlemişlerde beni.
Bende onları .
Hemen ilk durağımıza yolculuğa doğru harekete geçiyoruz. İlk duraktan sonra onları sürpriz bir yere götüreceğim sonrasında beraber iftar yapacağız kısmetse.

Etiler’e doğru geliyoruz. Yol boyunca otobüs bizim Karadeniz muhabbetimiz, rehberimizin güzelliği, şoförümüzün iyiliği, şarkılar, yaylalar gırla muhabbetten yıkılıyor.
Sanki hala o turdayız.
Sanırım bu artık tipik bir asker hatırasına dönüşecek, dönüşsünde kimsenin şikayeti yok. Netice de sevginin olduğu yerde kime ne zarar gelmiş. Paylaşmak hele sevgiyi bundan güzeli var mı?
Durağı kaçır mıyım bana haber verir misiniz diyorum. Muavin yüzü düşmüş, söylesem mi söylemesem mi kafa sallıyor. Neyse ben yolu buluyorum. Güler “ abla sende her yeri biliyorsun?” diyor.
Kahkahalar suskun şimdi heyecana bırakmış durumda.
-Şimdi çiçekleri sen almışsın bari kurabiye alsaydık. Diyorlar.
*Ne gereği var ben dördümüz adına aldım işte kurabiyeyi kim yiyecek yaşlı o insanlar hem kafeleri var.Üstelik biz de niyetliyiz. Bir daha ki sefere başka bir şey yaparız.
Çiçek ve fotoğraf tamamdır. Zaten önemli olan onu ziyaret şu an.

İçeri giriyoruz.
Güvenliğe kimliğimi verip oda numarasını öğrenerek üçüncü kata çıkıyoruz ancak kapı kilitli.Tekrar aşağıya inip soruyoruz, anons ettiriyoruz ama yok. Bir an acaba diyorum geldi diye bana yanlış m bilgi verdiler, kendi adıma üzülmem ama kızları yormuş olduğuma üzülürüm. Anonsa da cevap yok. Paspas da uyumuş kalmış yavru kedilerin güzelliği bizi biraz yatıştırırken; elinde poşetlerle pazardan gelen bir hizmetli onları pazarda gördüğünü söyleyince rahatlıyoruz.
Beklemeye başıyoruz.
Birbirinden güzel yaşlılar; saçları kar olan, zayıf veya şişman. Suskun ama konuşkan. Kızlar bir video paylaşımına bakarken bir teyze geliyor merakla yanımıza “ siz Trabzon diyorsunuz ben size aşık ağaç göstereyim mi?” diyor.
Buyurun oturun lütfen diyorum adı Süheyla. Akrabaları ile Antalya ya gitmişler dört beş sene oluyor. Fotoğrafı çıkarıyor yok kenarında bir ağaç ayrı ama başka bir ağaç öylesine ortadan bir yerden çıkmış ve onunla birleşmiş onu gösteriyor.
“Gördünüz mü bak ağaç hiç aşık olup ta evlenir mi bunlar evlenmiş” Sonra asırlık 1300 yıllık koruma altına alınan ama hala meyvası zeytini veren ağacın takvimdeki fotoğraf ve yazısını gösteriyor bize.
Ben muhabbet ediyorum kızlar şaşkın haliyle beklemedikleri bir durumla öyle bakıyorlar.
Süheyla hanım bir başka anısını paylaşırken; Güler geldi geldi diye bağırıyor.
-Tama diyorum dur kadın torbalarını bıraksın usulca gidelim sen o anı çekiver. Niyetim bir yandan masa da ki bu narin teyzeyi de kırmamak. O da sevgi ye ve muhabbete hasret işte.
Ben yavaş ca kalkıyorum ama ne gezer hepsi birden kalkıverince masadan arkamı dönüyorum ki teyze kaybolmuş.

Nuran Teyzem, uzaktan beni görünce şöyle bir nereden bu acaba der gibi bakıyor.
Yaklaştıkça,
“Siz, sizi nereden tanıyorum?”
-Canım teyzem Trabzon’dan deyince çığlığı basıyor, kollarını açıyor gözleri doluyor.
O anı tarif edebilmemin imkanı yok. Arkamda kızlar, heyecandan doğru dürüst fotoğraf çekemedik ama onun an.ki sevinci bize fazlasıyla yetti de artı bile.
-Valla biliyormusunuz. Üç gündür siz aklımdasınız bu kızlar bizleri hiç yalnız bırakmadılar ne yapıyorlar diyordum. Demek ki gelecekmişsiniz işte. Nasıl mutlu oldum. Yine gelin, sakın ayrılmayalım devam edelim görüşmeye olur mu? Bakın bakın hani ben geziye gitmiştim de arkadaşlarımı anlatıyordum ya onlar işte o kızlar.
Nuran Teyze’nin arkadaşlarından iki hanım ve bir bey de masanın diğer uçlarında.
Hanım emekli hemşireymiş Allah onun yaptığı iğneden korumuş olsun diyorum kendi kendime o kadar nalet ki, Nuran Teyzem pamuk pamuk her haliyle pırlanta. Eee ben boş yere birini sever miyim? Vardır bir nedeni.
Hemşire hanımın yanında ki hanım arkadaşı : Bir şeyler ısmarlasan kızlara, her yerim ağrıyor diyorsun ama gezmelerde geziyorsun hiç konuşma.
Hemşire olan: Siz gençsiniz ama ( beni göstererek) bu en kartınız sen büyük müsün bunlardan diyor.
-Evet ben ablaları oluyorum.

Belli belli değil mi diye beyefendi arkadaşlarına sual iletiyor bir yandan.

Ben Nuran Teyze’min sırılsıklam olmuş sırtı için istersen yukarı çıkalım biz buradayız diye rahatsız olma,gel çıkalım üstünü değiştir desem de o istemiyor.
Serap oruçlu değil o gazoz içiyor. Ama Nuran Teyzem deli oluyor bize bir şey ikram edemedi diye.
Gözleri aynı güzellikte ışıl ışıl.
Paluri deki gece de sohbetimiz geliyor aklıma:
-Gelirsin değil mi bana. Demişti. Heyecanla.
Aynı heyecanla fotoğraflara bakıyor.
-Aaa bunu da yapmıştık yaw ben nasıl çıktım oralara ondan sonra biliyrosun sabah yürüyemedim .

Hakikaten o sabah kahvaltı da ilacın etki süresini beklerken bir yandan yürümeye çalışıyordu biz rafting sonrasında yemek yerken o Sümele sonrasının ızdırabını yaşıyordu işte.

Hemen bana Server’imi ara da o da şaşırsın sesini duyunca diyor
Server Hanım turumuzda ki ve benim kontak da olduğum diğer Doktor hanım, inanılmaz güzel ve efendi insanlar.
Server hanım da şaşırıyor haliyle.
-Eee siz nasıl buldunuz ablamı diyor?

O da bizim sırrımız .Gülüyoruz.

Nuran Teyzem. Salı günü ilerlemiş Romatoit Atrit in ilerlemiş safhalarında olduğu için bir check up dan geçmesi gerekmiş ve kontrol durumunda acayip ağrısı vardı o anda da.
Bana söylüyor ama bir yandan da gülümsemeye devam ediyor.

-Nuran Teyze’cim rehberimizinde sana çok selamı var, ellerinden öpüyor dediğimde.
*Çok teşekkür ederim, çok sevindim diyor. Sende ona selam söyle emi diyor ve devam ediyor.

Bir yandan da “Server ile konuştuk kaz dağı mı inek mi varmış oraya gideceğiz ekim gibi oraya da gelin hatta ben bayram ve sonrası on beş gün armutlu’ya gideceğim siz de gelin biz sizi iskeleden karşılarız ama Trabzon’ada yeniden gidilse giderim ama aynı grup olacak” diyor.

Vakit ilerliyor iftar da var ona göre zamanı ayarlamam gerekiyor. Hafiften kalkalım diyorum kızlara ama önce Nuran Teyzemin torbalarını alalım. Beraber odasına çıkıyoruz.
O tertemiz ama arkadaşı ile paylaştığı yalnız odasına.
Annesinden hatıra bir dekoratif eşya. Birkaç fotoğraf, baş ucunda rahmetli olan kocasının fotoğrafı ve tamamıyla kendisi.

Kocasının fotoğrafını göstererek:
-Dilerim ki Allah sizlere de benim kocam gibi sizin kıymetinizi bilecek el üstünde tutacak bir beyefendiyi nasip ettin.
Hiçbir şeye üzülmeye değmez ama ne yapın edin kendinize başınızı sokacak bir ev bulun.
Hayat değişik bir şey ben rüyamda görsem burada olacağım, güler geçerdim.
Kendinizin kıymetini bilin.
Diye salıklar veriyor, balkonu gösteriyor aşağıda manolyolar. Kızlar : Aaaa batumi ye gelmişsiz diyorlar. Gülüyoruz. Balkon da bir kukla tahtadan telli asılı.
-Bu da bizim erkeğimiz bizi koruyor,
Diyor Nuran Teyzem.

Sohbete doyamıyoruz.
Küçücük alanda ki her şeyi paylaşıyor bizimle, arkadaşının dolabından kolonyayı bile.

Gözleri güzel, gözleri ve yüreği güzel kadın.
Ve gözlerinin derinliğinde tarif edemediğim onun içli acısını hissediyorum.
Kırgınlığını ve yalnızlığını.
Hüzün ile mutluluk arasındayım diyor ki :
-Şimdi siz bir daha geldiğiniz de Emirgan’a benim oralara gidelim olur mu? Yine gelirsiniz değil mi?
Aşk olsun Nunum tabi gelicez ( bahçede otururken, kendisine öyle hitap etmemizi istedi ve hepimizin cep telefon numaralarını kaydettim, arkasında yazılıydı cep telefonun numarası, kağıt ile arkaya yapıştırılmış)

-Bak şöyle yapalım istersen senin kaça kadar kahvaltı yapma süren var? Dokuz mu o zamana kadar burada olmuş oluruz, kahvaltımızı beraber burada seninle yaparız sonra senin Emirgan’da bahsettiğin yere gider mantımızı yer ve otururuz boğaza karşı. Olur mu?

*Gerçekten yapar mıyız? Gelirsiniz değil mi?
-Geliriz diyoruz hep bir ağızdan neden gelmeyelim. Allah nasip ederse sen armutlu ya git gel konuşuruz.

Paluri de sohbet ederken akşam bana, Türk Sanat Musikisini çok sevdiğini ve arada bulunduğu mekanda konserler olduğunu ve çok sevdiğini söylemişti.

Bize diyor ki :
-Hadi bakın burada konserler oluyor sizi onlara davet ederim gelirsiniz çok güzel oluyor.

Bu arada armutlu’ya davet ederken arkadaşları : Olmaz öyle önceden kararlaştırın deyince
-Ama onların işleri belli olmaz rehber işleri diyor beni göstererek.
Kızlar da bir yandan ban sen niye ofistesin abla bu işi çok güzel yaparsın diyorlar.
Valla bu gaz ile nerelere kadar giderim bilemiyorum sanırım kızları götüreceğim bugün kü son noktaya kadar. Ama gerçekten bazen bir şeyler için aslında geç kalınmaz ama yapabilirmişim eskiden çok gençkene düşündüğümde yapmam gerekenlerden biriymiş diye düşünüyorum kendi kendime…

Bizi otobüs durağına bırakmakta ısrar ediyor Nuran Teyzem, gerçi mesafe on adım belki ama istiyor.
-Biliyor musunuz bu çiçeklere masraf etmenize üzüldüm ama en sevdiğim renkler deyince o kadar mutlu oluyorum ki ,tamam işte günün anlam ve önemi tescillenmiştir artık kesinlikle.

Ayaklarım iyi olsa bende sizinle SultanAhmet’e de gelirdim ama biz Emirgan yapacağız unutmayın diyor. Bu arada camilere de gidiyor musunuz ? Çok güzel camiler var ben Yuşa ya gitmek istiyorum diyor.

Serap, evet gidelim diyor.
Bana yol görünüyor sanırım yine.

Otobüse bizi uğurlarken çok güzel bir kelime kullanıyor.
“ Ayaklarınız kabe ye varsın”

Ve kaybettiklerinin arkasından kullandığı şu cümle, benim onun hakkında düşündüklerimi ne kadar da güzel yansıtıyor.
“ Nur gölü içinde yatsınlar”

İlk kez duyduğum iki muhteşem söz.

Büyüklerimiz öncülerimizdir hele ki böyle yaşanmışlıklar üzerine, hala sevgi ve tebessümle bakabilen bir yürek.

İyi ki ben bu Trabzon turunu yaptım.
Ve iyi ki bu tarihi seçtim.

Seçimlerimiz bazen cuk diye oturuyor değil mi? Keşke hayat hep böyle güzel olsa.

Neyse ki 365 güne 5 gün de olsa mutluluk sığıştırabiliyorsak ne mutlu bana.

Bir daha ki yazı, turumun devamı hakkında olacak.

Bekleyin anacım…

Hiç yorum yok: