Hürriyet

5 Ağustos 2011 Cuma

Müzik...

Gecenin bir yarısında, ruhumuzun en uç noktalarındayken o dangur dungur çalan davul sesisin içime vuran o korkunç tınısı hatırladım bir an.
Bu ses ne kadar güzel di.
Ne kadar ruha dokunuyordu.

İşten dönüyordum.
İş dönüşleri, tam eve girerken bir an evvel atasınız gelir kendinizi.
Ne bir ses ne de bir seda bazen.
Caddelerin, sokakların ihtişamı boğuverir.
Öylesine geçmek.
Huzura bırakmak istersiniz bazen.

Ev, yalnız da olsan hoş geldin der.
Aslında da der zaten.
Bütün her şey canlıdır.
Duvarlar her şeye şahittir.
Gülümsemelerin kadar, gözyaşlarını da gün gelir yüzüne ay gibi tutar.
Onun için bazen hoş geldin
Bazen, kalk biraz dolaş der.

Anahtarım elimde, ilerliyorum.
Sokağın diğer ucundan yanında bir küçük kız çocuğu ile delikanlı duruyor.
Gölgeleri de caddeye, adım adım.
Kendileri ufak ama
Nağmeleri kocaman…

Fark ediyorum ki elinde delikanlının bir eski akordeon.
Kim bilir?
Kimden.
Baba mı, dede mi yadigarı.
Bir içli ezgide.
Ne güzel çalıyor, tam da kapıya gelmişim.
Kalsam biraz.
Ne güzel böyle belediye bir sistem başlatsa.
Mesai saatleri sonrasında caddelerde müzik çalsa.
Eski bekçiler gibi mahallelerimizde böyle; klasik yada türk, batı fark etmez müzik çalsa.

Kesinlikle insan daha huzurlu ve daha mutlu olur.
Müzikten zarar gelmez insana.
Dahası rahatlatır, kendimizi yansıtır.
Yansıttığımızı yayar.

Müzik olsun, ruhlar huzur bulsun.
Davul tokmakları da gecenin bir vakti sıçratmasın.
Müzikleee…

Hiç yorum yok: