Hürriyet

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Bazen Güzel An.ların Ne Zaman Geleceğini Hiç Bilemezsiniz...

Gece bir olmuş, çay demlenirken karşıma çıkıveren filmi izliyorum “ meleklerin ayak sesleri”.
Görsellik ve duygusallık biraz da dram anlamında güzel bir film. 1930 larda geçmekte.
Eski sözü işin içine girince beni daha çok etkiliyor.
Hayranı olduğum Sophia Loren’in genç kızlık yıllarını çağrıştıran Polly Walker’ın duru güzelliği, o anlamlı bakışları muhteşem filmin içine ister istemez alıveriyor sizi.


Birazdan her zaman yaptığım gibi; çay, peynir ,ekmek, zeytin ve bolca su içip yatacağım.
Ama film güzel, acaba mümkün olsa yarın erken kalkma telaşım olmasa demek ki oturabilirim keyifle. Harika filmler izleyebilme şansına sahip olabilir insan.
Aslında bir saat önce izlediğim filmi ikinci kez izliyorum hoşuma gitmişti “the holiday / tatil”
yine gitti.Gece insanın duyguları, daha kendisiyle baş başa kalıyor.
Öylece sessizlik içerisinde, bir sessizlik. Sen ve sen.

Buraya kadar her şey güzel, saat üç olmuş. Sanki bir iki saat sonra kalkıp da uçakla bir yerlere gidecek gibi hissediyorum kendimi.
Sonra avutuyorum, gidiyormuşsun gibi say ve işe git!
Günün henüz dünyadan nasibini almamış, yorulmamış yani yaklaşık dört sularında sıçrayarak uyanıyorum.
Bildiniz, malum davul sesi. Yani artık cep telefon alarmları, digital saatler yok yokken köy meydanı gibi nedir bu ? Hastası var, hamilesi var, bebeği var. Sonra benim gibi güzellik uykusunda olanı var. Var da var kardeşim.
Dağıldı mı şimdi uykum yakala yakalayabilirsen, saat hamsi suları pardon beş suları dalmışım sonrası zıpkın gibi olmama sebep oldu çünkü iş de olmam gereken saat de yatakdayım.
Aslında hoş bir duygu evde olmak. Kısmet emeklilikte artık. Hey Özgürlük diyeceğim günleri iple çekiyorum.
İşte o zaman nasipse gezmeye başlayacağım artık emekli maaşı hangisine yeterse bakacağız.
Nasıl yollara düştüğümü bilmiyorum ama gülümsüyorum yine de.
Ne demişti Ülkü hanım : “ Yaşamak bir gün, o da bugün”…

Sıradan Ramazan Ayı’nın bildik, aslı asla yaşanamayan günlerinde öğlen oluveriyor.
Aslında oruç konusunda sicilim pek parlak değildir ama açılış yapmak istedim.
Çocukken tutardık bilenler hatırlayıverir hemen; başı, ortası ve sonu haklarımız vardı. Bizler okula giderdik ve en önemli görevimizin okumak olduğu söylenirdi.
Öğle arasında arkadaşlar yemek yerken ben arabada kalıp müzik dinlemeyi seçiyorum.
Camlardan ılık ılık gelen rüzgar beni uyutacak gibi. Gözlerim için için, kapada gel bana diyor.
Neyse ki çocuklar geliyor biraz hava alalım diyoruz. Arada vakit kalırsa arabada varsa yaparız böyle çocuklar diyorum çünkü benden bayağı küçükler. Hava almak bana çok iyi geliyor.
Yaş ilerledikçe sanırım böyle bir yere uzun süre takılıp kalmak beni sıkıyor.
Dünya, dönüyor ve değişiyor her an.
Her şey. Eskiden çok kısa bir zaman öncesine kadar bunu kabul etmezdim ama artık öğrendim.

Biliyor musunuz; özgürlüğün en kötü tarafı, canına diken gibi batan yalnızlık.
Bazen de senin coşkundan yalnızlık hiç oluyor. Kendi kendine, belki de çoğu insanın asla hissedemediği, monotonlaşmış rüyasında asla da hissedemeyeceği güzellikleri yüreğine dolduruveriyorsun aniden.

Nerede kalmıştık. Çay molası verdik. Yeşilköy’de bir yer. Deniz inanılmaz derece de durgun ve güzel. Atla gel yanıma diyor usul usul…

Kızlar ön tarafa meyilliler güneş daha az geliyor diye aslında bir an evvel sigara yakma telaşındalar. Ben ise arka tarafa geçmek istiyorum. “ hadi size çay ısmarlayayım” diyorum.
-Ama ablacım sana ayıp olmuyor mu şimdi ? Biz içcez sen baakcaksın.
+Niye ayıp olsun herkesin orucu kendine.
Onlar çaylarını alıyorlar.
Oturur oturmaz kafam sol tarafa çevrilmesiyle ne göreyim? İnanılmaz.

Yani İstanbul’da, tam da bu semt de, üstelik bu saat de.
Sen, ben göreyim diye mi buralara çay içmeye geldim a üstadım?
Bir hanımefendi ile derin bir sohbet halinde.

Bu tonton adamı o kadar çok severim ki. Sanatı konuşturmasını. Yüreği ile deklanşör arasında ki uyumu. Onunla hep tanışmak istemişimdir. İnanamıyorum.

Allah’ım yaktığım mum ilk seferinde söndü ve ben sonra yeniden yaktığımda yandı.
Yoksa bir şeyler düzeliyor mu?
Güzel şeyler mi olacak bu bir işaret mi?
Lütfen, bana bir mesaj yolla.

Benim için onun gibi biriyle tanışmak büyük onur o insan dan önce bir yetenek, sanatçı ve üstat işte ötesi yok.
Tanışmak, üstelik ramazan ayında aynen istediğim gibi; biri ermeni biri türk aynı mekanda yan yana. Kardeş kardeş.
Çok esprilidir aynı zaman da ama nedense çekiniyorum yanına giderken, vaktimizde yok.
Kızlar:
Gidecek misin gerçekten yanına bana kalırsa o kadar iyiyse ver o senin fotoğrafını çeksin.
+Neyle bu cep telefonu ile mi? Kızlar siz kendisini hiç tanımıyorsunuz bunu görse bu nedir yaw dalga mı geçiyorsunuz der hemen.
O Türkiye’nin değil aynı zaman da dünyanın en önemli fotoğraf sanatçısı.

Ve tanışıyorum.
-Affedersiniz, eğer sizi rahatsız etmiş olmazsam bir de birlikte bir fotoğraf almam mümkün müdür?

Hemen yanında ki hanıma sesleniveriyor( beklediğim sıcaklığı ile ):
-Gel, gel. Gel de ünlü gör. Diye takılıveriyor. Sayın ARA GÜLER.
“Baksana meşhur olmuşuz” diyecek kadar da mütevazi.

Allah’ım çok teşekkür ederim.
Bu da bana en az bir ay yeter.

Kızlar diyor ki :
“ Seni ramazan günü güzeli” seçiyoruz bu enerjinden dolayı.

Eh ben gönlümden geçen güzellikleri gördüğüm an zaten enerjim etna gibi oluveriyor Yaradan öyle ikram buyurmuş, elimde değil.

Hiç yorum yok: