Hürriyet

9 Aralık 2010 Perşembe

Havanız Nasıl ?...

Yıllardan kaç olmalı?
Tam anımsayamıyorum.
Belki 1986,belki 1987.

Ne kadar eski değil mi.
Eee,bizde bir zamanlar gençtik.
Kardeşim, İstanbul Üniversitesi’nde işe başlamıştı.
Oralara girmek ciddi iyi işlerdi.Hele hele memur olmak.
Şimdi ki gibi KPSS diye bir açılım da yoktu.
Bizim okullarda çift dikiş zamanlarımızın vazgeçilmez nakaratı Ö.K.K vardı bir tek hafızalarımızda.
Yani kısaca açalım:
Öğretmen Kurul Kararı.
Bir dersten Eylül’de geçer not alamadıysan bu cümle yeterliydi.
Nerede kalmıştık,hım memurlukta.
Karmakarışık masalar,Dosyalar dizek dizek.Çalışmaya korkan adamlar.
Kasvetli bir ortam.
İş mi? Çay saatimi belli olmayan mekanlar beni sarmamıştı.
Ciddi işlerin adamıydım ben.
Çok büyük işler yapacaktım zannımca ki buralar açmadı.
Rahmetli babamın “memur ol” lafı da bir kulağımdan girdi öbüründen aynen çıktı.
Zaten ondan gizlice gittim iş görüşmesine,hemen aldılar beni.
Nereye mi ?
VAKKO’ya tabi.
Vakko ya torpille bile eleman alınmıyordu.
Ne çalışmışım ki çok geçmeden ayın elemanı seçildim.Fotoğrafım hemen konmuştu,Beyoğlu mağazasının kapısına.
Öyle bir merakım ve hırsım yoktu ama oldu,yaptılar çok çalışkandım çünkü.
O zamanın çalışma prensipleri ile şimdikiler arasında uçurumlar var.
Aslında orada kalıp memur olmak bu şartlar da belki daha iyi olacaktı.Kimbilir?
İstanbul Üniversitesi’ni oldum olası çok sevmişimdir.
Yazı başka,kışı başkadır.
Ara ara kaçar kardeşime giderdim.
Beni bir gün Prof.ların yemek yediği bölüme götürmüştü.
Böyle kırmızı kadife perdeler…Çok değişik çok güzeldi.
Eski bina içerisinde ne hoş du.
Ve kule.
Kardeşim arkadaşları ile çıkmış sanırım son bölüme nefesleri yetişmemişti.
Yıllarca hep niyetlendim ancak fırsat olmadı.
Tıpkı Galata
Tıpkı Kız kulesi gibi.
Kız kulesinin restorasyonundan hemen sonra gittim.Gitmek ile kalmayıp kaç arkadaşlara da tur yaptırdım.Hepsi çok keyif aldı.Yurt dışı ve yurt içi yaşayanlar, benim kadar etkilendiler.
Netice de hepimiz bir şehir de üstelik de İstanbul’da kendimizi yaşıyor sanıyoruz.

Bu benim gibi herkes için de geçerli.
Hayatımızın dayanılmaz koşuşturması sırasında iki küçük nüanslar bizi farklı hissettiriyor.
Beyazıt Kulesi tadilata girmiş.Haberini duyduğumda,biraz önce anlatmış olduğum gibi eski günler hatırıma düştü ve hemen ne zaman tadilat bitecekmiş arayışına girdim.

Beyazıt Yangın Kulesi olarak,1749 yılında adını da taşıyan semt de kurularak almış.
1756 yılında Cibali Yangınında nasibini almış,bu da yetmemiş 1826’da Yeniçeri ayaklanmasında tekrar yanmış.İlk yapıldığında basamaklar ahşaptan oluşmakta olduğundan çok hasar görmüş olmalı.
Ve 3.kez Sultan 2.Mahmut zamanında 1828 de yeniden yapılmıştır.
3.kez 3 bölümden oluşur.
Nöbet
İşaret
Ve
Sancak katları.

Eskiden meydana gelen yangınlar; gündüz bayraklar asılarak yahut sepetler salarak haber veriliyor geceleri ise fener yakılırmış.
Yangının haber verilmesi için inşa edilen Beyazıt Kulesi toplamda 249 basamakla çıkılıyor.
179.basamağa vardığınız da kule gövdesinin çanak şeklinde katına ulaşılıyor.
Bu gözetleme katı ise; 50 metrekare dairesel şeklinde ve kemerli 13 adet pencereye sahip.
Bu bölüm Osmanlı Barok çizgilerine sahip.Her pencere bir başka semtin kurtarılma açısı.
Düşünsenize bir camdan KocamustafaPaşa,diğerinden Yedikule,öbüründen Fatih,Eminönü.
Diğer birinden Topkapı,sonra Balat ve Tophane. Üsküdar ve Kadıköy.Ortaköy.
Açıkçası yangın değil ancak sağnak yağmuru buradan izlemek isterdim.Bir de cam bardakta demli bir çay.
Hani eskiden semaverle gelirdi eski çay bahçelerinde işte onlardan.
Ne huzur vardı o günler de.
Veya bir gökkuşağının şehrimin üzerine doğuşunu,
İzlemek.
O ışık süzmelerinin bu camlardan ince ince girişi ne harika olmalı.
Kuleler de görevlilerin adları;köşklülermiş.
Yani esasında onlar ben yazmadan önce,çalıştıkları ortam iş yeride olsa köşkteler işte.
Top atışları bile yapılırmış civar yerlerin yangın haberleri için.

Sonra sonra,hava durumu merkezi olmuş.
1849 dan 1995 yılına kadar ışıklarla bilgiler.
Ne güzel
Sonra o da kalkmış

Çok şükür ki şimdi tadilat da ve muhtemelen 24 ocak 2011 de bitecek ve genel onarımlar sonrası 4 nisan da bizlerle buluşacak.
Bahar gelirken; mimozalar,erguvanlar,iğdeler.Heyecan katmaya başlar ruhuma.
Şanslı olduğumu sayarım kendimce.
Kokuyu hala alabildiğim için.
Aldığım son bilgilere göre;
Yeşil yanarsa;Hava Yağmurlu
Sarı ise;Sisli
Mavi ise;Açık
Ve kırmızı ise ;Karlı.

Muhtemelen yarından sonra kırmızı yanacak.Ayaklarımı camdan dışarı uzatıyorum,boyum yetmiyor üst katda da olsa.
Olsun,bir zamanlar özel bir televizyon kanalında Hülya Uğurlu hanımefendi ne diyordu:
“Havanız nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun”
Muhteşem olsun.
Gökkuşağı gibi rengarenk…

Hiç yorum yok: