Hürriyet

11 Kasım 2010 Perşembe

Dün Gece Sen Sohbet Ederken Sırf...

Dün gece,
Evet, evet.Dün gece o adamı gördüm sahilde.
Sahile yakın bir lokanta da.
Cam kenarından bir iki masa kadar uzakta, hafif salonun ortasına doğru oturmuştu.
Keyifliydi.
Hafiften yüklerini boşaltmış gözlerle bakıyordu, karşıya.
Arkası, bara doğru dönüktü adamın.
Karşısında bir hanım ile gayet güzel sohbet etmekteydiler.
Arada telefon geliyor.
Adam cevaplıyor.
Karşısında ki, kapattıktan sonra hafifçe kafasını tabaktan kaldırıp yüzüne doğru bakıyordu.
Bir cevap bekler gibi.
Adam emin görünür bakıyordu.
Yaptıklarından emin, olacaklardan da…
Bir yalan uyduruverdi orada yine.
“Ama”…Dedi karşısında ki hemen.
Ama falan yok dedi adam.
-Nerede kalmıştık?
Kadın biraz kararlı biraz kararsız tebessüm etti.
Yemeğe devam ettiler.
Tabi sohbete de.
Deniz dalgalarını kıyıya vuruyordu.
Garsonlar rutin işlerini yapıyorlardı.
Masadakiler de herhangi biriydiler.
O semt de, karşı kıyıda sıradan birileri.
İstanbul’da sıradan birileri.
Türkiye’de sıradan birileri.
Dünya’da sıradan birileri.
Uzay’da yine sıradan birileri.
Köşk,yalı yada manşet de yer al fark etmiyor.
Cüzdanının ağırlığı.
Bedeninin güzelliği.
Biftek ile kırmızı şarap mı alırsın yoksa tuzlu fıstıkla çay mı?
Yarına elektrik faturanı yatıracak paran mı yok.
Fark etmez…
Herkes şu dünya da. Adı,bu.Dünya olan, oyunda hep kısa sahneler alıyoruz.
Duruşumuzla fark yaratmaya, hep başrolü kapmaya çalışıyoruz.
En çok alkışı hak etmeye.
Ama boşuna. Tarih sayfalarına iyi ya da kötü girenler bile unutuluyor zamanla.
Mesele; yürekte kalan.
Ve yürekte bırakılan.
Neticede dostlar;
Farklı olmak ve bunu korumak “insan” olabilmekten geçiyor.

Hiç yorum yok: