Hürriyet

25 Eylül 2011 Pazar

Dünyayı Dolaştım....





Biraz yorgun muyum?



Hayır, aslında değilim ancak her hafta sonu çıkan arkadaş ve dostlarla olma durumundan bir an fırsat bulup kendi kendime kalınca;
Bir kıyı da bulamayınca gidebilmek için attım kendimi sokaklara…

Dışarıda, her şey kabul bir hava var.
Gülmeyin ne diyor bu Allah aşkına diye.
Havalarında havası vardır. Ciddiyim onlar da yaşarlar.
Mesela bugün günlerden cumartesi aşk var, her şey kabul gibi koku.
Sevgi kokusu. Aşk, deyince hemen aşne fişne anlaşılmasın lütfen.
Ağaca sevgi, çocuğa sevgi hayat üzerinde ki her salise de binbir aşk var esasında.

Yolun İstiklal’e hazır şu 10.yılı kutlanacak olan “ Avrupa Dilleri” etkinliğine.

İstiklal Caddesi’nde ki yorgun telaş henüz yağmamış caddelere.
Henüz mahmur gözlerle bakıyor öğlene yeni girerken sokaklar.
Bu haline bayılıyorum o kadar saf ki.
İşte o an tüm yaşanmışlıklarını hissedebiliyorum güzel İstanbul’umda şu nadide mekanı.

Tam bir mağazanın vitrinine bakarken, ileride gelen seslerden hemen dükkan sahipleri deyeni açmaya başladıkları tezgahlarında ki malları bırakıp caddeye bakıyorlar.
Bir ayakkabı firması bir kampanya başlatmış sözüm ona 9.99 fiyatlar desede bizzat gördüm yok. Mağazanın önünde dev bir bayan ayakkabısı platformu içerisinden şampanyalar patlıyor.
Kampanyalar, hediyeler dağıtılan pasta için kuyruğa girenler. Bir bakıyorum İtalyan bir çift kuyrukta. Yani biz gitsek bize ne ederler? Ben de alıyorum onları görünce nasibimi çok güzel fıstıklı bir pasta. Artık fıstıklara da başak gözle bakıyorum son gezim GAP turunda, üzüm salkımları gibi o fıstıklara dokunduktan sonra.

Yunanistan Konsolosluğu içerinde gerçekleşecek olan bu etkinlik için çoğu genç olan insanlar ile birlikte kuyruktayız. Kapı açılması biraz geç olsa da içerisi harika hazırlanmış. 9 farklı ülkenin farklı etkinliklerini bulabileceğiniz inanılmaz bir platform oluşmuş.
Kapıdan içeri girdiğimde dünyanın tam da içerisinde olduğumu hissediyorum.Fransız,Alman,Çek,İngiliz,Yunan,İspanyol,Macar,Hollanda, gibi ülkelerin bayrakları ve stantları arasında ben tam dünyalıyım artık.
Türkçeye çevrilmiş renkli masal kitapları. Kelime oyunları.Avrupa ülkelerini bulma, yerleştirme oyunları masal şeklinde bir sürü oyun.Film gösterileri, dans ve tadımlık dil kursları.
Yunan patates cipsi
Hollanda krepi
Macar bisküvisi
Yunan üzümü ( bu bizim üzüm değil mi diyorum gülüyor kız)
Yunan pestili ( bu da bildiğin Malatya pestili) böyle tadımlık ikramlarla zenginleştirilmiş kültürel bir aktivite.

İlk önce Yunan kardeşlerimizle kelime eşleştirme oynuyorum. Şart olan kelimeyi yunan dilinde telaffuz etmek, becerebilirsen afiş kaznıyorsun.
Bir iki kelimeyi biraz zor okuduysam da becerdim. Beraber fotoğraf aldık.
Sonra kelime oyununa geçtim 9 ayrı dilde panolarda yer alan kelimeleri ülkelerin kendi dillerine tasnif işlemi bunu da yaparsan belki bir afiş,rozet vs.
Bir tane becerdim. Ardından İspanyolca denemek istedim, sen kalk Çek yada Macar kelimelerini içgüdüsel olarak doğru bir şekilde İspanya’ya yerleştir kız da hayret etti.
Oradan sonra her ülkenin kendi standını dolaşıyorum sıra Almanya’ya geldiğinde adının sonra Sebastian olduğunu ve Goethe’ de eğitmenlik yaptığını söyleyen kişi güzel ve komik bir Türkçe ile benle sohbete başlıyor.
-Almanca biliyor musunuz?
*Hayır.
-Merak etmiyor musunuz?
*Hiç aklıma bile gelmez
-Hangi dilleri seviyor ya da ilginiz var?
Hıım Roma Dilleri seviyor siz.
-Peki Almanya!ya gittiniz mi?
*Hayır
-Öğrenmek ister misiniz?
*? Yani, belki bir dil öğrenmek için…
-Alla alla
Bende mesela Arjantin ve Alman karışık
*Tamam işte Arjantinliği sevdim ben. O olur.
Peki bir yarışmamız var katılmak ister misiniz?
*Olur
-Peki arkadaş size yardımcı olacak
Ben arkadaşa yönlendiriliyorum. Bir sürü şey anlatacak ama ben şimdi İspanyolca dersine gireceğim deyip dönüşte uğramak üzere ayrılıyorum.
İspanyolca dersine ( yaklaşık bir saat den biraz daha fazla bir süre) Prof geliyor Allah’ım sanki birazdan sınav yapacak. Yanımda emekli bankacı hanım o arkadaşları yaşıyor ve orada konuşamadığı için Yunan Dili öğrenmek istiyor.Bundan sonra o kursa girecek.
Bende gireceğimi ve sonrasında Almanya standının yarışmasına katılacağımı belirtiyorum. O bir yandan başka arkadaşını davet ediyor gelmesi için. İspanyolca kursuna bir daha girecekler beraber. Hemen Yunan Diline geçiyorum. Renkli tabi seni cezp etmesini biliyor İstanbul’dan küçük nüfuslu ülke. Bir müzik çalıyor ki girişte eve döner dönmez onu buldum. Sözler, şarkı enfes.
Eğitmen olarak kelime oyununda ki görevli kız geliyor. Çok sempatik çok keyifli geçiyor haliyle. Tahta da farklı ülkelerin bayrakları ve en ünlüleri yer alıyor. John Lenon vs gibi ve orada göz kamaştıran biri var Mustafa Kemal ATATÜRK.
Tesadüf o ki herkes bir ülke kartı seçerken bankacı hanımla eş olunca benim seçtiğim kart dan TÜRKİYE’m çıkıyor ve en son kimdir sorusu bana geliyor.
Ayağa kalkıyorum. İngilizce olarak en büyük insan diyerek tahtaya bayrağımızı çakıyorum.
Tabi onlar Yunanca telaffuzunu yapıyorlar hemen. Şaşırıyorlar benim tavrıma da ama kusura bakmayın onu kimselere bırakmam.
T-shirt kazanıyoruz hediye tam Alman standındaki yarışma için ilerlerken ders sırasında duymuş olduğum o güzel müziklerin çıkış noktası olan kat da buluyorum ki kendimi.
Burada Vals dersi var. İnanılmaz güzel müzik haliyle uzun boylu zarif bir beyefendi hoca.
Tam da bitmeye yakın bir süre kalmış gün içerisinde devamı olacak ama hemen katılıyorum.
Beyefendi bana ayak şekillerini gösterirken çok keskin bir şekilde viski kokusu alıyorum arda beyefendinin poşet içerisinde getirdiği biraları görünce yarım bırakıyorum tam keyfim kaçtı derken Büyük Britanya ülke dansları hocası geliyor tombiş sevimli bir hatun.
Ve benim ortaçağ filmlerinde o güzel kostümler içerisinde tutku ile dans edenleri görüp de dibimin düştüğü dansları çok büyük bir eğlence içerisinde gösteriyor.
Birden Viyana da ya da ne bilim Prag da falan olmak istiyorum.
Hatta bir an geçmişe yolculuk yapsak o şahane korsajlı elbiseler içerisinde o zarif hanımlardan biri olsam.
Su içerisinde kalmışım zıplamaktan. Hemen dans bitimi Almanya standına gidiyorum oyuna katılmak için.
Bir kitapçık veriliyor ama kitap üzerine yazmak yok başka bir kağıda cevap formu hazırlanmış o doldurulacak. Böyle hani eskilerde olurdu da şimdi esamisi okunmuyor nerede öyle süprizci aşıklar kaldı mı? Hani erkek kızın bulması için küçük notlar yapar ne bilim uyanınca karşı direkte ki ağaca bak. Ağaca bakar bir balon.
Balon alır üzerinde bir not. Şu köprüde bekliyorum.Köprüde yalnız bir demet çiçek vs.
Erkeğin yaratıcılığına ve tutkusuna kalmış bir şey tabi.
Bir an o geldi aklıma.
Elimde üniversite öğrencileri gibi bir dolu kitap, broşür, afişler, t-shirt.Bir poşet bulamadan tüm İstiklal, Tepebaşı,Tünel,Çukurcuma,Ömer Hayyam,Galatasaray ve ve birkaç yer daha bir saat süre içerisinde farklı mekanlarda ki ( okul, yayınevi,kilise,konsolosluk) bilgileri toplayıp hemen geri döneceksiniz.
Fransız Konsolosluğu’ndan çıktıktan sonra ki konsolos girişindeki görevlilerden aldığım cevapları yazarken bir de biz varız diyor.
Ben de yazıyorum, iki görevli güvenlik olarak.
-Aaa yazdınız valla !
*E tabi burada değimlisiniz?
Gülümsüyorlar
Ama en komiği Cervantes de yaşanıyor, yolum uzun ve gideceğim yer çok olduğundan hemen güvenliğe soruyorum
*Camda ki yazı ne? Bir de anlamı
-Amore ayzıyor
*Tamam anlamı biliyorum
-Aşk işte
*Peki diğeri( birbirlerine bakıyorlar gülüyorlar)
-Sarılmak
*Dalga geçmeyin
-Valla sarılmak
Erkekler işte diye düşünerek dalga da sanıyorum
*Peki 3.kat da ki camda ki kelime ne ?
-Onu bilmiyoruz dur soralım
Abla nereden geliyorsun sen
*Gülücem gülemiyorum da, kurstan diyorum
Dışarı çıkınca gülüyorum düşünsenize paldır küldür bir kadın içeri giriyor kan ter içinde yanaklar kırmızı olmuş. Camda ne yazıyor ? Aşk .Peki öbürü? Sarılmak. Hadi canım sizde !

Ay çok komik.
Telaşla koştur koştur kendimi Santa Maria kilisesine doğru giderken buluyorum.İn merdivenleri görevli cevap vermez
-Ne bilim ben bana bülten mi vermişler?
Ruhunuz gitmiş sizin haberiniz yok
Zaten kavga edecektim yanındaki kuruyemişçi ile.
Adama diyorum ki kilise nerede?
Sırf kilise kelimesi kullandığım için cevap vermiyor. Aslında dibinde. Üçüncü soruda yüzüme bakmadan ilerde deyiverdi. Ben ayrıldıktan sonra da “ alla alla götüreyim istersen “demez mi?
Git yapış yakasına
Halbuki biliyorum fakat her seferinde Saint Antione ile karıştırıyorum.
Neyse tam bir saate beş dakika kala varıyorum.
Tam eksik kısmı dolduracakken bir bey,
-Doldurdunuz mu bende yazabilirmiyim?
*Ohoooo. Ben bir saattir koşuyorum sen ne yaptın?
-Ben şimdi girdim de içeri yeni öğrendim
*Bir dakika vaktim doluyor sen yaz ben gelene kadar geldiğimi bildireyim.
Hayır yazık o da bir şeyden faydalansın
Ama geri dönüp cevap kağıdımı alana kadar çok güzel bir sanat tarihi kitabını kaçırıyorum.
Hemen öğlen Yunan kardeşimin kaynar su bardağını bocalama elime indirdiği yerden su alarak mask boya yapılan standa geçiyorum.
Burada yaptığım serbest çalışmayı çok beğeniyorlar. Mistik ve biraz İnka diyorlar…
Öğlen kütüphanede ki İspanyolca dersine girerken orada kimse olmadığı ve soramadığım için bankacı hanım ile kendime iki sayfa kağıt alıyorum.
Meğer arkamda duran en altta sabah fotoğraf çektirdiğimiz bayan görmüş beni yanıma geldi.
Kağıt neden alıyorsunuz diye hesap sordu. Hem de benim gibi birine. Sanki gaspçı başıyım anlattım durumu, sonra da buyurun alın iki sayfa kağıdınızı dedim almadı.

Mask boya işinden sonra;
Bir hanım yanıma geliyor siyahlar içerisinde; “çok güzel bir saniye gitmeyin, memnun kaldiniz” diyor bana böyle görünce içi açılan bir manzara resmi kaplı bir poşet içerisinde cd ve broşür veriyor teşekkür ederek ayrılırken hanıma bir daha bakıyorum bildiğin bizim Anadolu insanı.Yardımsever, güler yüzlü,sempatik.
Hemen koşarak Almanca kursuna giriyorum.
Oradan çıkıp Sirtaki’ye
Yani hayatımda Yunan Konsolosluğu içerisinde; hemen hemen 50 ye yakın kişi ile çok güzel bir görüntü oluşturarak sirtaki yapacağım aklımın ucundan geçmezdi.
Muhteşem bir ambiansdı.
Ve biraz önce bana poşet içerisinde bir dakika diyen o hanım da öğretmendi
Tina hoca
Yani insanları görünce yanılmamak duygum hala körelmemiş sevindim.
Çok keyifli bir gündü, dolu dolu
Sonrasın da tabiri caizse pestilim çıkmış halde otobüse bindiğimde kendimi dünyayı dolaşmış da dönmüş gibi hissettim.
Sanki elimdeki kitaplar ve hediyeler de havaalanında check insiz eşyalarım. Oh ne rahat…
Dünya güzel…

Hiç yorum yok: